İÇ HABERLER
okuma süresi: 10 dak.

Yasal Sorunlar...Ve KKTC

Yasal Sorunlar...Ve KKTC

Yüksek Mahkeme eski Başkanlarından Taner Erginel'in Self determinasyon hakkını irdelediği yazı dizi bugünden itibaren siz Kıbrıs Postası okuyucuları ile de buluşacak. Bugün "Yasal Sorunlar" başlıklı ilk yazıyı aktarıyoruz..

Yayın Tarihi: 23/11/09 09:15
okuma süresi: 10 dak.
Yasal Sorunlar...Ve KKTC
A- A A+

Yasal Sorunlar
Yazan: Taner Erginel
Bu köşede yargıç olarak deneyimlerimden ve hukuk alanında yaptığım araştırmalardan yararlanarak halkımızın karşısına çıkan yasal sorunları irdelemeye ve ortaya çıkan sonuçları sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Kıbrıs Türk Halkının self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı?
1
Hangi toplumların kendi geleceklerini belirleme hakları vardır?

Bir toplum veya halkla ilgili sorabileceğimiz en önemli soru o halkın self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı olup olmadığıdır. Acaba Kıbrıs Türklerinin kendi geleceklerini belirleme hakları var mı? Bu soruya herkes kendi siyasal eğilimleri doğrultusunda yuvarlak sözlerle yanıt verebilir. Fakat doğru olan yaklaşım bu değildir. Acaba uluslar arası hukuk bu konuda ne diyor? Bir toplum veya halkın kendi geleceğini belirleme hakkı olması ne anlama geliyor? Eğer Kıbrıs Türklerinin böyle bir hakkı varsa bu hakkın gereğini yerine getirip korumayı başarabiliyorlar mı? Yoksa bu hakkı yitirmekte midirler? Gelin isterseniz kaderimizi etkileyecek bu soruları birlikte yanıtlamaya çalışalım.

Uluslar arası hukuk ne diyor?

Uluslar arası hukuk, hukuk dalları arasında en belirsiz ve tartışmalı olandır. Buna rağmen bu hukuk dalının da bazı konularda oldukça kesin ilkeleri olduğu söylenebilir. Uluslar arası hukukun en önemli kaynağı uluslar arası antlaşmalardır. Antlaşma metinlerinde uluslar arası hukukun kesin ilkelerini bulmak mümkündür.

Diğer bir kaynak ise uluslararası mahkeme kararlarıdır. Ancak mahkeme kararlarının hukuk haline gelebilmesi için süreklilik arz etmesi yani diğer mahkeme kararları tarafından izlenmesi gerekir. Maalesef birçok uluslararası mahkeme kararının bu özelliği taşıdığı söylenemez. Siyasi amaç taşıyan, çelişkili görüşler içeren uluslar arası mahkeme kararları oldukça fazladır. Bu nedenle biz daha açık ve net olan uluslar arası sözleşmeleri incelemekle işe başlayalım.

Halkların self determinasyon hakkına değinen uluslar arası sözleşmeler var mı?

Kendi kendimize sormamız gereken ilk soru bu olmalıdır ve hemen yanıt verelim. Evet, böyle sözleşmeler vardır. Bu konuda ilk göz atmamız gereken sözleşme en önemli uluslar arası sözleşme olan Birleşmiş Milletler Ana Sözleşmesidir. BM örgütü kurulurken 1945 yılında kabul edilmiş Ana Sözleşmenin ilk maddesinde konumuzla ilgili bir cümle vardır. BM in amaçlarını belirleyen 1.ci maddeye göre BM in amaçlarından biri "halkların kendi geleceklerini belirleme ilkesine saygı duyulmasını sağlamaktır."

Konumuzla ilgili diğer önemli bir sözleşme 1941 yılında İngiltere ile ABD arasında imzalanmış olan Atlantik Charter dir . Daha sonra diğer uluslar arası sözleşmeler yapılırken Atlantik Charter den taslak olarak yararlanılmıştır. Bu özelliği nedeniyle hukuk alanında önemli olan Atlantik Charterde uluslar arası hukukun 8 ilkesi belirtilmiştir. Bu ilkelerin 3.cüsü son derece açık ve nettir ve şöyle der: "tüm halklar kendi geleceklerini belirleme hakkına sahiptir".

Böylece tüm halkların kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip olduklarını görmüş bulunuyoruz. Ancak karşı karşıya olduğumuz sorun burada sona ermiyor. Acaba hangi toplumlar halk tanımına girmektedir? Şimdi de bu soruya yanıt vermemiz gerekiyor. Bunun için "halk" kavramının tanımını yapmak ve daha sonra Kıbrıs Türklerinin bu tanıma girip girmediğini araştırmak zorundayız.

Kıbrıs Türkleri halk mı?

"Tüm halkların" kendi geleceklerini belirleme hakkı olduğunu çok net bir şekilde saptayan uluslararası hukuk, sıra hangi toplumların halk olduğu sorusuna gelince büyük bir belirsizlik göstermektedir. Diğer bir ifade ile uluslararası hukuk henüz "halk" sözcüğünün tanımını yapabilmiş değildir. Bu nedenle Kıbrıs Türklerinin "halk" olup olmadığı o kadar kolay karar verilebilecek bir konu değildir. Buna rağmen bize yardımcı olacak objektif görüşler ve ölçüler vardır ve onlara bakarak doğru bir kanıya varmamız mümkündür..

Dürüst ve adil bir değerlendirme

Siyasal içeriği olan konularda yazılanlara baktığımız zaman genellikle yazanın siyasi görüşleri doğrultusunda kaleme alındıklarını görürüz. Hele Rum komşularımız veya onların milli tezini benimseyenler duygusallık içinde yoğun propaganda içeren görüşler öne sürmektedirler. İsterseniz biz böyle yapmayalım. Kıbrıs Türklerinin geleneksel, hoşgörü ve adalet duygusu içinde olaya yaklaşalım. Örneğin dünyanın diğer bir köşesinden gelmiş daha önce Kıbrıs sözcüğünü hiç işitmemiş son derece adil ve dürüst bir insanın tarafsızlığı içinde bu konuyu değerlendirelim.

Bir toplumun halk tanımına girip girmediği nasıl anlaşılır?

Bir toplumun kendi geleceğini belirleme hakkı olan halk tanımına girip girmediğini anlayabilmek için başvurulabilecek en iyi yöntemlerden biri "olmayana ergi metodu" dur. Bu yöntemde önce o ülkede yaşayan ve halk tanımına girmeyen yani azınlık olan toplumlar ele alınır ve tartışma konusu toplumun onlardan farklı olup olmadığına bakılır. Örneğin Kıbrısta halk tanımına girmeyen, Maronitler Ermeniler ve bunlara benzeyen diğer azınlıklar yaşamaktadır. Hukuk düzeni içinde onların da hakları vardır. Kıbrıs Türklerinin statüsü ve hakları onlara benziyor mu? Bu sorunun yanıtı bize Kıbrıs Türklerinin azınlık mı yoksa halk mı olduğu konusunda bir fikir verecektir.

Kıbrıs Türklerinin geçmişteki statüsü

İsterseniz geçmişe gidelim ve Kıbrıs Türklerinin geçmiş statüsüne göz atalım. 1907 yılında Sömürgeler Bakanlığı Müsteşarı Winston Churchill Kıbrısa gelmişti. Daha sonra İngilterenin Savunma Bakanlığını ve Başbakanlığını yapmış olan Churchill, Kıbrısta Rumların Enosis talepleri ile karşılaştı. Churchill, Kavanin yani Yasama Meclisini ziyaret ettiği zaman Rum milletvekilleri kendisine Enosis taleplerini ilettiler. Buna yanıt veren Türk milletvekili Hami Bey Enosis in haklı bir talep olmadığını eğer İngiliz Yönetimi adayı terk edecekse Osmanlı İmparatorluğuna geri vermesi gerektiğini söyledi. Churchill ise Kıbrıs Rumlarının Anavatanları ile birleşmek istemelerinin doğal ve soylu bir istek olduğunu ancak aynı hakkın Türklerde de bulunduğunu ve bu nedenle kabul edilemeyeceğini söyledi.

Churchill in sözleri Kıbrısta yaşayan Türklerin ve Rumların eşit haklara sahip olduğu anlamına geliyordu. Churchill konuşmasında Kıbrısta yaşayan diğer azınlıklara değinmemiş, örneğin onların da anavatanları ile birleşme hakları olduğunu söylememiştir. Böyle bir düşünce , Churchill in aklından dahi geçmemiştir. Bu durum Kıbrıs Türklerinin azınlık olmadığını, Kıbrısta yaşayan diğer azınlıklardan kesin çizgilerle ayrıldığını, Kıbrısta yaşayan iki halktan biri olduğunu ve dolayısıyla kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olduğunu göstermektedir.

Kuşku yok ki Churchill in sözlerine zemin hazırlayan Hami Beyin konuşması idi. Hami Bey Churchill e "biz iki halkın birleşmesini istiyoruz ve Kıbrısta tek egemenlik olmasını kabul ediyoruz, ileride ayrılma hakkı da istemiyoruz" deseydi herhalde Churchill in yanıtı ve adanın kaderi çok farklı olacaktı.

Tarihi süreç içinde Kıbrıs Türklerinin statüsü

1907 yılında Kavanin Meclisinde yapılan konuşmaları yasal açıdan ifade edersek Kıbrıs Rumlarının Kıbrısta tek halk olduğunu iddia ettiklerini, Türkler dahil diğer toplumları azınlık olarak kabul ettiklerini ve tek halkın iradesiyle Yunanistanla birleşmek istediklerini söyleyebiliriz. Buna karşılık Kıbrıs Türklerinin Enosis e karşı çıkmaları Kıbrısta iki eşit halk olduğu görüşüne dayanmakta idi. Kıbrıstaki siyasi mücadele ve çatışmaların temelinde bu iki zıt görüş ve irade yatmaktadır.

Geçmiş süreci değerlendirirken Kıbrıs Türklerinin iddialarında haklı olduğunu yani Kıbrısta iki halk yaşadığını öne sürerek kanıtlama yönüne gidebiliriz. Ancak gelin böyle yapmayalım ve Kıbrıs Türklerinin geleneksel hoşgörü ve adalet duygusu içinde bu konuda karşılıklı iddialar olduğunu yani konunun uzun süre tartışmalı olarak kaldığını kabul edelim. Bu bakış açısı içinde olayları incelemeye devam ettiğimiz zaman daha sonra önemli bir olayın tek halk mı iki halk mı tartışmasını etkilediğini ve sona erdirdiğini görürüz. Bu olay uluslar arası antlaşma niteliğinde olan Zürih ve Londra anlaşmalarıdır.

Yazımın yarınki bölümünde 1959 Londra Antlaşmasından sonra Kıbrıs Türklerinin self determinasyon haklarını nasıl kullandıklarını görecek, ayrı seçimler yapılmasının self determinasyon hakkı açısından önemi üzerinde duracak ve self determinasyon hakkının kapsamını inceleyeceğiz. Daha sonra Kıbrıs Türklerinin kazandıkları bu hakkı bilinçsizce yitirmeye başlayıp başlamadıklarını göreceğiz.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.