İÇ HABERLER
okuma süresi: 11 dak.

Kendi geleceğimizi belirleme hakkı var mı?

Kendi geleceğimizi belirleme hakkı var mı?

Yüksek Mahkeme eski Başkanlarından Taner Erginel'in Self determinasyon hakkını irdelediği yazı dizisinin bugün iknci bölümünü aktarıyouz.

Yayın Tarihi: 24/11/09 07:58
okuma süresi: 11 dak.
Kendi geleceğimizi belirleme hakkı var mı?
A- A A+

Kıbrıs Türk Halkının self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı? (2)

Yazımın dünkü bölümünde dünyadaki tüm halkların self determinasyon (kendi geleceklerini belirleme) hakları olduğunu gördük. Bugün 1959 Zürih ve Londra antlaşmalarını inceleyecek ve bu antlaşmaların Kıbrıs Türk Halkına "halk" statüsü kazandırıp kazandırmadığına bakacağız. Daha sonra bir ülkede ayrı seçimler yapılmasının önemi üzerinde duracağız.

Zürih ve Londra Antlaşmaları

11 Şubat,1959 da, Zürihte Türkiye Yunanistan ve İngiltere arasında Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasına ilişkin bir anlaşmaya varılmıştır. Kurulacak olan Kıbrıs Cumhuriyetinin temel ilkelerini içeren Kıbrıs Cumhuriyetinin Temel Yapısı ( Basic Structure of the Republic of Cyprus) Türkiye ve Yunanistan tarafından imzalanmıştır. 27 maddeden oluşan bu antlaşmada Kıbrıs Cumhuriyetinin temel yapısı ve Anayasasında yer alacak ilkeler belirlenmiştir. Bu ilkelere göz atıldığı zaman iki eşit ortağın birlikte yönetecekleri bir devletin kurulması konusunda anlaşmaya varıldığı anlaşılmaktadır.

Zürih antlaşması bir uluslararası antlaşma niteliğindedir ve ilgili üç devletin Kıbrıs Türk Halkının eşit halk statüsünü kabul ettiğini ifade etmektedir. Buna göre Kıbrısta iki eşit egemen halk bulunmaktadır ve onların temsilcilerinin imzasıyla yeni bir devlet kurulacaktır.

Londra Antlaşması daha önemli mi?

Zürih antlaşmasından bir hafta sonra 19 Şubat, 1959 da Londra antlaşması imzalanmıştır. Londra antlaşmasını üç garantör devletin yanı sıra Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının temsilcileri olan Dr. Küçük ve Makarios da imzalamıştır. Londra antlaşmasında Kıbrısta yaşayan azınlıkların imzasına gerek duyulmuş değildir. Böylece halklar la azınlıklar arasındaki fark kesin çizgilerle ortaya çıkmıştır. Antlaşmayı imzalayan Türk ve Rum halklarının temsilcileri arasında statü farkı olmayıp eşit statüde antlaşmayı imzalamışlardır. İki egemen halk ortak iradeleri ile Kıbrısın geleceğine şekil vermişlerdir. Londra antlaşmasının Zürih antlaşmasından daha da önemli olduğu yorumunu yapmak mümkündür. Çünkü Zürih antlaşması Türkiye İngiltere ve Yunanistan arasında bir uluslar arası antlaşma idi. Halbuki Londra antlaşması uluslararası antlaşma olmanın yanı sıra eşit statüde iki halkın yaptıkları bir sözleşme niteliği de taşımaktadır.

Londra antlaşması Kıbrıs Türk Halkını uluslar arası hukukun bir süjesi haline getirmiştir. Bu statü uluslar arası Mahkemelerin yanı sıra bir çok alanda Kıbrıs Türk Halkına söz hakkı tanımaktadır. 1963 de Kıbrıs Cumhuriyeti yıkıldıktan sonra niçin bu gerekçe ile hak talep etmediğimizi veya haklarımızı kullanmak için mücadele etmediğimizi ayrıca araştırmamız gerekmektedir.

Kıbrıs Türk Halkının eşit halk statüsünün kesinlik kazanması

Zürih ve Londra antlaşmalarını hukuk ilkeleri açısından değerlendirmeye çalışalım. Sıradan herhangi bir anlaşmazlıkta uzun müzakerelerden sonra iki tarafın anlaşarak yazılı bir sözleşme yaptıklarını düşünelim. Sözleşmenin imzalanmasından sonra artık eski iddialar tarihe karışır ve tarafların haklarını sözleşmenin metnine bakarak değerlendirmek gerekir. Hukuk ilkeleri açısından Londra Antlaşmasının herhangi bir sözleşmeden farkı yoktur. Bu nedenle antlaşma imzalandıktan sonra geriye dönmek ve iki halkın statüleri konusunu yeniden tartışmaya açmak mümkün değildir. Dolayısıyla Londra Antlaşması ile Kıbrısta tek halk mı yoksa iki halk mı var tartışmasının ve buna bağlı olarak Kıbrıs Türk Halkının kendi geleceğini belirleme hakkı olup olmadığının bir daha tekrarlanamayacak şekilde sonuçlandığını söyleyebiliriz.

Londra Antlaşması siyasal açıdan da Kıbrıs tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Çünkü Rumların Enosis talepleri Kıbrısta tek halk olduğu görüşüne dayanmakta idi. Bu konu tartışmalı olduğu sürece Rumların Enosis talep etmeleri önünde duran yasal bir engel yoktu. Antlaşmadan sonra Kıbrısta yaşayan iki eşit halk olduğu ve Rumların kendi geleceklerini belirleme hakları olduğu kadar Kıbrıs Türklerinin de aynı hakları olduğu kesinlik kazandığı için Rumların Enosis talep etmeleri yasal ilkelere aykırı hale geldi. Yasal ilkelere göre "Enosis" istedikleri anda "Taksim" istemiş oluyorlardı.

Rumlar hukuk ilkelerine saygılı mı?

Kuşku yok ki Kıbrıs Rumlarının hukuk ilkelerine uyma gibi bir kaygıları yoktu. Bu nedenle 1963 de Anayasanın ve dolayısıyla antlaşmaların uygulanamaz olduğunu öne sürdüler ve değiştirilerek Kıbrıs Türklerine hak tanıyan hükümlerin iptalini talep ettiler. Böylece uluslar arası hukukta antlaşmaların önemine ve geçerliliğine gölge düşüren ve deyim yerinde ise hukukun temeline dinamit koyan bir gelişmenin öncülüğünü yaptılar.

Kıbrıs Cumhuriyetinin Kuruluşu

Londra Antlaşmasının imzalanmasından sonra 13 Aralık 1959 da iki halkta ayrı ayrı seçimler yapıldı ve iki halkın temsilcileri olan Cumhurbaşkanı Makarios ile Cumhurbaşkan Muavini Dr.Küçük seçildiler. 16 Ağustos 1960 da Kıbrıs Cumhuriyeti iki halkın ortak iradesi ile kuruldu. 1960 Anayasası, Zürih ve Londra Antlaşmalarında belirtilen ilkeleri tekrarlamakta ve iki halkın karşılıklı haklarını belirlemektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası iki halk arasında yapılmış bir sözleşme niteliğindedir ve Zürih Antlaşması ile Londra Antlaşmasında kabul edilen ilkeleri tekraralamaktadır. Anayasa iki egemen ve eşit halkın devleti birlikte kurduklarını ve ortaklaşa yöneteceklerini açıklayan hükümler içermektedir.

Ayrı Seçimin Önemi
Seçim bir halkın iradesini ortaya koyması demektir. İki halklı bir devlette ayrı seçimler yapılması iki halkın iradelerini ayrı ayrı belirlediklerini gösterir. Ayrı seçim ile ayrı referandum arasında yasal açıdan bir fark yoktur. Bu nedenlerle yasal perspektiften baktığımız zaman devletin kuruluşunda iki eşit halkın ayrı seçimlerle self determinasyon haklarını kullandıklarını ve ortaklaşa 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini kurduklarını söyleyebiliriz.

Self determinasyon hakkının kullanılmasının önemi

Hukukta bir hakka teorik olarak sahip olmak her zaman yeterli olmayabilir. Çünkü kullanılmayan bir hakkın geri alınma olasılığı vardır. Bu açıdan konuyu değerlendirdiğimizde Londra Antlaşması ile kendi geleceğini belirleme hakkına kesinlik kazandıran Kıbrıs Türk Halkının bu noktada durmadığını ve ayrı seçimlerle bu hakkı fiilen kullandığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla Kıbrıs Türk Halkı hukuk ilkeleri açısından self determinasyon hakkını kazanmakla kalmamış bu hakkı fiilen kullanarak geri alınamayacak bir aşamaya getirmiştir. Bu aşamadan sonra self determinasyon hakkını yitirmesi ancak gönüllü olarak bu haktan vazgeçmesiyle veya aldatılarak bu hakkın bulunmadığı bir düzene girmesiyle mümkün olabilir.

Devlet Yönetiminde eşit hak sahibi olmanın önemi

Eşitlik ilkesi sadece Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunda uygulanmış bir ilke değildi. Devletin yönetilmesinde de aynı ilke benimsenmiştir.

Bilindiği gibi bir devlette 3 organ bulunur. Yasama , Yürütme ve Yargı. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında bu üç organın oluşumunu ve çalışma şeklini incelediğimiz zaman eşitlik ilkesinin temel ilke olarak benimsendiğini görürüz. Şöyle ki Yargının başına dünyaca ünlü tarafsız bir hukukçu, Prof. E. Forsthoff getirilmiş onun iki yardımcısından biri Türk diğeri Rum olmuştur. Yürütme Organının başına iki halkın ayrı ayrı seçtiği Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan Muavini getirilmiş ve her birine diğerinin kararlarını veto hakkı tanınmıştır. Yasama organının ayrı seçimlerle oluşması kabul edilmiş ve yapılan yasaların uygulanabilmesi için iki halkın milletvekillerinin ayrı çoğunlukta karar vermeleri gerektiği kabul edilmiştir. Buna göre Kıbrıs Türk Halkı temsilcilerinin katkısı olmadan devleti yönetmek mümkün değildi . Diğer bir ifade ile devlet yönetimi iki halkın temsilcilerinin anlaşarak birlikte yerine getirecekleri bir fonksiyon olarak düzenlenmiştir. Devlet yönetiminde eşitlik ilkesinin benimsenmesi iki eşit halkın self determinasyon haklarını kullanarak ortak bir devlet kurdukları görüşünü teyit etmektedir.

Ayrı seçimlerden vazgeçmek sakıncalı mı?

Kıbrıs Cumhuriyeti, iki halkın iradesi ile kurulmuş olmasına ve eşitlik ilkesini benimsemesine rağmen Rum milli tezini savunan hukukçular Kıbrıs Türk Halkının self determinasyon hakkı olduğunu inkar etmeye devam ediyorlar. Fakat yapılan tartışmalarda ayrı seçimler konusu öne çıkarıldığı zaman söyleyecek söz bulamıyorlar. Çünkü ayrı seçimler onların iddialarını çürüten kesin bir delildir . Kıbrıs Türk Halkının ayrı self determinasyon hakkı olduğunu ve bu hakkı kullandığını tartışma kabul etmeyecek şekilde kanıtlamaktadır. Bu nedenlerle bugün karma seçimden söz edilmesi basit bir ayrıntı değildir. Ayrı seçimler konusu pratik amaçlarla ele alınacak bir konu değildir. Aksine temel haklarımızı ve statümüzü etkileyecek ve en önemli hakkımız olan self determinasyon hakkımızı yitirmemize neden olacak bir konudur. Ayrı seçim ortadan kalktığı takdirde tarafsız hukukçular ile adil Mahkemeler bile self determinasyon hakkımız olduğunu kabul etmeyeceklerdir.

Yarın self determinasyon hakkının akademik boyutları üzerinde duracak ve Kıbrıs Türk Halkının bu en temel hakkı yitirmek üzere olup olmadığını inceleyeceğiz.

Taner Erginel'in bu konudaki ilk yazısını okumak için lütfen buraya tıklayınız>>>>>>>

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.