İÇ HABERLER
okuma süresi: 11 dak.

Self determinasyon hakkı (3)

Self determinasyon hakkı (3)

"Kıbrıs Türklerinin self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı?" başlıklı Taner Erginel'in yazdığı değerlendirme yazılarının bugün üçüncüsünü sizlere aktarıyoruz..

Yayın Tarihi: 25/11/09 10:11
okuma süresi: 11 dak.
Self determinasyon hakkı (3)
A- A A+

Yasal Sorunlar
Yazan: Taner Erginel
Kıbrıs Türklerinin self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı?
3
Kıbrıs Türk Halkının self determinasyon hakkı olduğunu, ve bu hakkı fiilen kullandığını gördük. Buna rağmen bu önemli hakkı yitirme süreci yaşamaktayız. Niçin böyle bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu sorgulamaya çalışacağız. Doğru bir görüş sahibi olabilmek için tarafsız yabancı bir hukukçunun nasıl bir değerlendirme yaptığını anlamaya çalışmamız yerinde olacaktır.

Uluslar arası hukukçuları şaşırtan olay

1959/1960 yıllarında self determinasyon hakkını kazanarak fiilen kullanmış ve iki halkın eşitliği ilkesini Anayasaya koydurabilmiş Kıbrıs Türk Halkı acaba bu hakkın önemini yeterince kavradı mı? Maalesef bu konuda olumlu bir söz söylemek olası değil. Çünkü Kıbrıs Türkleri arasında böyle bir hakkın kazanıldığı bilincini taşımayan veya önemini kavramayan ifadelere sık sık rastlamak mümkündür.

Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluş prosedürü Kıbrıs Türk Halkının kendi geleceğini belirleme hakkı olduğunu ve bu hakkı kullandığını açıkça ortaya koymaktadır. Buna rağmen bazı Kıbrıslı Türk aydınlar ve siyasiler henüz bu hak kazanılmamış gibi konuşmalar yapıyorlar ve bu hakkı ileride kazanma arzusunda olduklarını söylüyorlar. Diğer bir kısmı ise bu hakkın önemli olmadığı düşüncesi içinde hareket ediyor. Dünyanın başka yerlerinde yüz binlerce kişinin elde etmek için hayatını feda ettiği bu kadar önemli bir hakkı elde etmiş olan bir halkın buna önem vermemesi bir çok yabancı hukukçuyu şaşırtmaktadır.

1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin self determinasyon hakkı açısından değerlendirilmesi

Kıbrıs Cumhuriyetinin iki halkın ayrı ayrı self determinasyon haklarını kullanarak kurdukları ortak bir devlet olduğunu gördük. Self determinasyon hakkı ayrı devlet kurma veya başka bir devletle birleşme hakkını da içermektedir. Buna rağmen Kıbrısta Türk ve Rum halkları ayrılma seçeneğini kullanamamışlardır. Bunun nedeni imkansızlıktır. Rumlar bu hakkı kullanarak Enosisi gerçekleştiremediler. Çünkü Türklerin de self determinasyon hakları vardı ve Enosise karşıydılar. Diğer taraftan Türkler bu haklarını kullanıp Taksim i gerçekleştiremediler. Çünkü adanın her tarafında dağınık olarak yaşıyorlardı. Bu nedenle Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası iki halkın self determinasyon haklarını kısıtlı olarak kullanmalarına izin vermiş ve Enosisle Taksimi karşılıklı olarak yasaklamıştır

21Aralık 1963 olaylarının self determinasyon hakkı açısından değerlendirilmesi

1963 yılında Cumhurbaşkanı Makarios Anayasada 13 maddelik bir değişiklik talebinde bulundu. Neydi bu değişiklikler? Devletin ortaklık yapısını sona erdirecek ve Kıbrıs Türk Halkını azınlık haline getirecek değişikliklerdi. Rum Yöneticileri en fazla rahatsız eden Kıbrıs Türklerinin eşitlik statüsü olmalı ki Makarios değişiklik talebini doğrudan Türkiyeye yaptı. Yapılan talep Kıbrısta iki eşit halk statüsünü ortadan kaldıracak ve egemenliği sayısal çoğunluğu olan Rum Halkına verecekti. Doğal olarak bu talep Türkiye tarafından reddolundu.

Rumların Kıbrısta eşit halk statüsünü ortadan kaldırma gayretleri bize bu statünün ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Eşit halk statüsü ortadan kalktığı anda self determinasyon hakkı da ortadan kalkacak ve Kıbrıs Türkleri Rum Halkın bir azınlığı haline gelecektir. Bu durumda Rum halkı iradesini diğer azınlıkların yanı sıra Türklere de empoze edebilecektir. Bir anlaşmazlık halinde ise Rum Yönetiminin Türklere karşı şiddet uygulaması uluslar arası hukuka uygun hale gelecektir.

21 Aralık 1963 saldırıları ve Akritas planı

Rum Yönetimi her ne pahasına olursa olsun Kıbrıs Türk Halkının eşit halk statüsünü ortadan kaldırmaya kararlıydı, bu nedenle 21 Aralık 1963 etnik temizlik saldırılarını başlattı. Bu saldırıların amacı Akritas planında açıkça görülmektedir. Dünyada gerçekleşen birçok savaşta savaşın gerekçesini ve hangi tarafın kusurlu olduğunu anlamak kolay değildir. Bu açıdan Kıbrıs çatışmaları bir istisnadır. Çünkü elimizde savaşın nasıl başladığını ve ne amaçla yapıldığını kanıtlayan yazılı bir belge yani Akritas planı vardır.

Rum Yönetimi tüm kararlılığına ve çabalarına rağmen 21 Aralık 1963 de başlattığı saldırılarda ulaşmak istediği hedefe ulaşamadı. Kıbrıs Türkleri Anavatanlarından aldıkları destekle saldırılara karşı direndiler ve kendi bölgelerinde kendi egemenlikleri altında yaşamayı başardılar.

Devletin oluşumunda egemenliğin önemi

Egemenlik bir devletin vazgeçilmez özelliğidir. Bir görüşe göre devlet demek egemenlik demektir. Bir yazarın ifade ettiği gibi "egemenlik bir devletin özü; tanınması, dış ilişkileri, ismi v.s. ise süsüdür."

21 Aralık 1963 de Kıbrısın tümünü işgal edemeyen Rumlar egemen oldukları bölgede kendi devletlerini kurdular ancak bu devleti Kıbrıs Cumhuriyeti ismi ile anmaya devam ettiler. Halbuki bu devlet Kıbrıs Cumhuriyetinin devamı olamazdı. Çünkü 21 Aralık 1963 den sonra Rum kesiminde farklı bir egemenlik oluşmuştu. Rum Yönetimi propaganda amacı ile kurdukları devlete yanıltıcı bir isim vermeyi tercih ettiler ve etmeye devam ediyorlar. Biz ise Lefkoşanın kuzeyinde ve yaşadığımız diğer enklavlarda egemenliğimizi oluşturduk. Bu ayrı bir devlet kurduğumuz anlamına geliyordu. Böylece Kıbrıs Cumhuriyeti ikiye bölünmüş ve iki devlet kurulmuş oldu.

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının yeniden uygulanması mümkün mü?

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının yeniden uygulanması eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü 21 Aralık 1963 de devlet ikiye bölünmüş, ve iki ayrı devlet oluşmuştur. Buna paralel olarak Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası da ölmüş ve tarihe gömülmüştür. Buna rağmen 1960 Anayasası Kıbrıs Türk Halkının haklarını belirleme açısından önemlidir. Anayasa Zürih ve Londra antlaşmaları ile birlikte Kıbrıs Türk Halkının eşit egemen bir halk olduğunu kanıtlamaktadır. Eşit hak sahibi iki halktan biri silahlı saldırılarla ortaklık devleti yıkmış ve devleti ikiye bölmüştür. Hukuk ilkelerine göre bu bölünmede kusursuz olan tarafın kurduğu devlet diğer devletten daha yasaldır.

Barış Harekatı ve self determinasyon hakkı

20 Temmuz 1974 de gerçekleşen Mutlu Barış Harekatı Kıbrıs Türk Halkına karşı işlenen etnik temizlik suçlarını durdurmuş ve Rumlar arasındaki iç savaşa son vermiştir. Kıbrısta kan akmayan bir sürecin başlamasına neden olmuştur. Buna rağmen Rumlar Barış Harekatını kanlı bir işgal olarak tanımlamakta ve Barış Harekatının sağladığı ortamı değiştirerek eskiye dönmek için çaba harcamaktadırlar. Yaptıkları propaganda tüm dünya aydınlarının kafasını karıştırmaktadır. Rum iddialarını tarafsız bir hukukçu gözüyle incelediğimiz zaman son derece tutarsız iddialar olduklarını görürüz. Çünkü bu iddialar gerçek olmayan propaganda sloganlarına dayanmaktadır. Türk tarafından ciddi yanıtlar gelmediği için meydanı boş bularak dünyayı etkileyebilmektedirler.

Barış Harekâtı işgal olarak nitelenebilir mi?

Barış Harekatı işgal olarak nitelenemez çünkü Barış Harekatının haklılığını kanıtlayan diğer nedenleri bir tarafa bıraksak bile 1974 de Kıbrısın büyük bölümü Rum işgali altında idi ve Yunan cuntası Kıbrısın tümünü işgal etmek için girişimde bulunmuştu. Basit bir analiz bile Barış Harekatının işgal olduğunu öne sürenlerin gerçekte Rum işgalini onayladıklarını ve devam etmesini istediklerini göstermektedir. Bu görüş Kıbrısta iki eşit halk olmadığı, Kıbrıs Türklerini azınlık olduğu ve Rum çoğunluğun Kıbrısı işgal etmeye hakkı olduğu görüşüne dayanmaktadır. Yukarıda gördüğümüz gibi eğer Kıbrıs Türk Halkı eşit bir halksa (ki Zürih ve Londra antlaşmalarına ve 1960 Anayasasına göre öyledir) Rum tarafının yaptığı her şeyi Türk tarafının da yapmaya hakkı vardır. Barış Harekatı 21 Aralık1963 de gerçekleşmeye başlayan ve 15 temmuz 1974 tamamlanmak istenen Rum işgaline karşı yasal bir önlem almadır. Yasa dışı işgali önleyen bir eylemin işgal olarak tanımlanması mümkün değildir. Bu nedenle tarafsız yabancı hukukçular Barış Harekatını eleştirmiyorlar. KKTC nin Rum Yönetiminden daha yasal olduğunu kabul etmek zorunda kalıyorlar. Sorun Rum görüşünü benimseyenlerin bu gerçeği kabul etmemesi ve Kıbrısı tekrar birleştirerek Kıbrıs Türk halkını azınlık haline getirmek için mücadele etmeleridir.

Geçmişe dönebilmek için Rum devletinin tasfiyesi gerekir

Rum Yönetimi KKTC yi ortadan kaldırmak için bitmez tükenmez bir gayret içindedir. Türk ordusunun geri gitmesini ve geçmişte var olan Kıbrıs Cumhuriyetinin devam etmesini istemektedir. Rum taleplerini işiten tarafsız hukukçular doğal olarak şöyle diyorlar " Rum iddialarını anlamakta zorlanıyoruz. Kıbrıs Türk Halkı eşit bir halksa (ki Zürih ve Londra antlaşmalarına ve 1960 Anayasasına göre öyledir) 1960 deki düzene dönebilmek için Kuzeydeki egemenliğin tasfiyesinden önce Güneydeki egemenliğin tasfiye edilmesi gerekir. Halbuki Rum Yönetimi kendi egemenliğinden vazgeçmeyi ima dahi etmiyor." Gerçekte aradan geçen zaman nedeniyle ne Rum Yönetimi ne de KKTC nin tasfiyesi mümkün değildir. Mümkün olan iki devletin varlıklarını ve eşitliklerini koruma koşuluyla anlaşabilmeleridir. Bunun dışındaki herhangi bir formül Rum Yönetiminin Kuzeyi işgal etmesi ve tüm adaya egemen olması sonucunu doğuracak ve Kıbrısı içinde bulunduğu barıştan uzaklaştıracaktır.

Yarın self determinasyon hakkının bağımsız devlet kurma hakkını da kapsayıp kapsamadığı üzerinde duracak ve Lenin ile ,ABD cumhurbaşkanı Woodraw Wilson un görüşlerine değineceğiz.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.