İÇ HABERLER
okuma süresi: 10 dak.

Self determminasyon hakkı(4)

Self determminasyon hakkı(4)

Yüksek Mahkeme eski Başkanı Taner Erginel'in "Kıbrıs Türklerinin self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı?(4)" başlıklı yazı dizisini yayınlamaya devam ediyoruz. İşte dizinin dördüncü yazısı..

Yayın Tarihi: 27/11/09 08:19
okuma süresi: 10 dak.
Self determminasyon hakkı(4)
A- A A+

Yasal Sorunlar
Yazan: Taner Erginel
Kıbrıs Türklerinin self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı?(4)

Bugün ikisi de eski Marksistler olan Sn. Talat ile Sn. Hristofyas'ın niçin Lenin in halklara ayrı devlet kurma hakkı tanıyan görüşünden uzaklaştıklarını ve 1974 den beri barış içinde fakat ayrı yaşayan iki halkı birleştirmeye çalıştıklarını sorgulayacağız.

KKTC nin kuruluşu ve self determinasyon hakkı Barış Harekatı, 21 Aralık 1963 de başlayan ve adanın % 97 sinde gerçekleşen Rum işgalini Kuzey Kıbrısta sona erdirmiş ve Kuzey Kıbrısı Kıbrıs Türklerinin yaşayabileceği özgür bir bölge haline getirmiştir. 1975 de gerçekleşen nüfus mübadele anlaşması ile iki halk ayrı bölgelerde barış içinde yaşamaya başlamıştır. Böylece self determinasyon hakkının ayrılma hakkını da kapsayacak şekilde kullanılma olanağı doğmuştur. Bu durumda uluslar arası hukuk ilklerine göre ayrı referandumlarla iki halka nasıl bir gelecek istediklerinin sorulması gerekmekteydi. Bu yöne gidilecek yerde Rumlar hileli bir isimle eski devletin devamı olduklarını öne sürdüler, biz ise çok alttan alarak ileride kurulacak federal devletin Türk kanadını oluşturma yönüne gittik.

İkili görüşmelerin sonuç vermeyeceğini anlayan KKTC Yasama Meclisi 15 Kasım1983 de KKTC ni kurdu. 1985 referandumunda ise KKTC Anayasasını onaylandı. Böylece Kıbrıs Türk Halkı kendi geleceğini bir kez daha belirlemiş oluyordu. Bu durumda Kıbrıs sorununun çözümü için eksik kalan tamamlanmalı ve iki devletin biri birini tanıması için yollar aranmalıydı. Ancak bu yapılacak yerde iki bölgeyi birleştirmenin ve Kıbrıs Türk Halkını azınlık haline getirmenin yolları aranmaya başlandı.

KKTC nin tanınması ve yaşatılması 1974 de Kıbrısa gelen barışın sürekli hale gelmesi demektir. Buna rağmen dünyamızın güçlü devletleri KKTC nin tanınmasına karşı çıkıyorlar. Bunun iki nedeni olabilir. Biri bu devletlerin kendi çıkarları, diğeri aşırı Rum milliyetçiliğinin başarılı tanıtım ve propaganda savaşı ile tüm dünyayı etkilemesi. Üçüncü bir neden ararsak, Kıbrıs Türk aydınlarının kurdukları bağımsız devletin önemini kavrayamamasını ve bu devleti yaşatmak için yeterince mücadele etmemesini söyleyebiliriz.

Self determinasyon hakkı ayrı devlet kurma hakkını kapsar mı?

Self determinasyon hakkı bir halkın kendi yönetimini ve geleceğini belirleme hakkıdır. Ayrı devlet veya bağımsız devlet kurma ise bir halkın geleceğidir. Bu nedenle self determinasyon hakkının doğal olarak ayrı devlet kurma hakkını da kapsaması gerekir. Ancak uygulamada bunun her zaman kolay olmadığını görüyoruz. Geçmişte imkansızlık nedeniyle Kıbrıs'ta iki eşit halk ayrı devletler kuramamışlardı. Tek halk değil iki halk olması Enosisi, Türklerin dağınık yaşaması ise Taksimi engellemişti. Ne var ki bugün artık Taksimin önündeki engel ortadan kalkmıştır. Daha doğrusu Rum yönetiminin haksız eylemleri nedeniyle Taksim gerçekleşmiş bulunmaktadır. Devlet ikiye bölünmüş ve 1985 referandumunda Kıbrıs Türk Halkının self determinasyon hakkını kullanması ile KKTC bağımsız bir devlet haline gelmiştir. Rum kesiminde hileli bir isim kullanılsa bile orada da Kıbrıs Cumhuriyetinden farklı bir devlet vardır. Çünkü Güneydeki Rum devletinin egemenliği eski Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenliğinden farklıdır. O zaman Kıbrı

s Türk ve Rum halklarına devletlerini yaşatmak isteyip istemedikleri niçin sorulmuyor? Niçin iki devletin barış içinde yan yana yaşaması korkulacak bir olay ve bir felaketmiş gibi anlatılıyor?

Uluslar arası hukuk ilkeleri açısından Kıbrısta iki ayrı devlet oluşması ve KKTC nin tanınması önünde herhangi bir engel bulunmadığını gördük. Acaba teorik açıdan KKTC nin tanınması önünde engeller var mı?

Lenin in görüşü ve ayrı devlet kurma hakkı

Self determinasyon konusu Marksist düşünür ve yöneticileri yakından ilgilendiren bir kavram olmuştur. Lenin eserlerinde bu konuya değinmiş ve açıklamalar yapmıştır. 1914 de self determinasyon hakkının ayrı devlet kurma hakkını kapsadığını açık şekilde ifade etmiştir. Bu nedenle kurulan sosyalist devletin ismine "Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği" denmiştir.

Halkların ayrı devlet kurma hakkı olması Marksist ideolojinin özünde mevcut olan bir görüştür. Bu durumda akla şu soru geliyor. İkisi de eski Marksistler olan Sn. Talat ile Sn. Hristofyas niçin Lenin in görüşünden uzaklaştılar? Niçin oluşturmak istedikleri yeni devlete ayrılma hakkı olan "Kıbrıs Cumhuriyetler Birliği" ismini vermeyi düşünmüyorlar? Niçin barış içinde ayrı yaşayan iki halkı birleştirmek ve Kıbrıs Türk Halkını azınlık haline getirecek koşullarda anlaşmaya varmak istiyorlar?

ABD nin benimsediği Wilson ilkeleri ve ayrı devlet kurma hakkı

Amerikan Cumhurbaşkanı Woodraw Wilson 1918 yılında Amerikan kongresinde yaptığı açıklamada uluslar arası hukuka ilişkin 14 ilkeye değinmiştir. Bu ilkelerden 6 tanesi self determinasyon hakkı ile ilgilidir. O tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu dağılmak üzere idi. Wilson bu konu üzerinde durarak Osmanlı İmparatorluğunda Türk halkın yaşadığı bölgelerde Türk devleti olması, diğer halkların yaşadığı bölgelerde ise o halkların kendi devletlerini oluşturmaları gerektiğini söylemiştir.

Wilson ilkeleri akla şu soruyu getiriyor. Kıbrıs Cumhuriyeti Rum Yönetiminin saldırgan tutumu nedeniyle 1963 de ikiye bölündü. O tarihten beri iki halk ayrı bölgelerde yaşamaktadır. 1974 den sonra ayrılık tamamen kesinleşmiştir. Bu durumda Wilson ilkelerine göre Türk halkın yaşadığı bölgenin yani KKTC nin ayrı bir devlet olması gerekmez mi? Bugün ABD Hükümetinin izlediği Kıbrısta ayrı yaşayan iki halkı birleştirme ve dolayısıyla Kıbrıs Türk halkını Rum halkın azınlığı haline getirme politikası Wilson ilkelerine ters değil mi?

Avrupa Birliği ilkeleri ve ayrı devlet kurma hakkı

Marksist ideolojinin ve ABD nin benimsediği uluslar arası hukuk ilkelerinin hiç değilse teoride ayrı devlet kurma hakkını desteklediğini gördük. Acaba AB ilkeleri bu konuda ne diyor? Basit bir gözlem bize AB nin de Kıbrıs'ta iki ayrı devlet formülünü desteklemesi gerektiğini göstermektedir.

AB ilkelerine göre her halk kendi devletini kurmakta ve bu devletler daha üst düzeyde AB çatısı altında birleşmektedir. Üst düzeyde birleşme altta yetki ve egemenlik kavgası yapılmasını engellemektedir. Bu ilke sayesinde her 20 yılda bir savaş yaşanan Avrupada yeni savaşların çıkması önlenmiştir.

Kıbrıs gibi geçmişte savaşlar yaşanmış ve ayrılığın gerçekleştiği 1974 den sonra barış içinde yaşanan bir ülkede iki halkı birleştirmek istemenin, iki halk arasında egemenlik ve yetki kavgası başlatmanın AB ilkelerine uygun olması mümkün mü? En önemli özelliği halkları altta ayırıp üstte eşit koşullarda birleştirmek olan ve bu sayede barış sağlayan AB nin sıra Kıbrısa geldiği zaman tam ters bir yol izlemesi doğru olabilir mi? Doğru olan KKTC nin tanınması ve ayrı bir devlet olarak AB ye girmesi değil mi?

Ayrı devlet ilanının önündeki engeller

Yukarıda anlatılanlar Kıbrısta iki ayrı devlet oluşturmanın ne kadar haklı ve doğru olduğunu göstermektedir. Buna rağmen uygulamada ayrı devlet ilanı kolay olmuyor. Ayrı devlet kurmak ve tanıtmak isteyenlerin önüne büyük engeller çıkıyor. Arzu ederseniz bu engelleri de incelemeye çalışalım.

Kuşku yok ki Kıbrıstaki en büyük engel Kıbrıs Rumlarının Türk Halkını eşit bir ortak olarak görmemeleri, hatta muhatap dahi kabul etmek istememeleridir. Rum milliyetçiliğinin tüm adaya egemen olmak için, bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadele içinde olmasıdır. 1974 de savaşla hedeflerine ulaşamayacaklarını anlayan Rumlar o tarihten beri siyasal veya yasal her yolu denemektedirler. Rumların tüm Kıbrısa egemen olmak için yürüttükleri mücadele o kadar kapsamlı ve süreklidir ki bu mücadeleyi "soğuk savaş" diye isimlendirmek uygun olacaktır.

Rum soğuk savaşına karşı Türk tarafından gelen karşı mücadeleye baktığımız zaman ne kadar yetersiz olduğunu görürüz. Türk aydınların öne sürdüğü görüşlerin bir kısmı bilerek veya bilmeyerek Rum görüşlerini desteklemektedir. Diğerleri ise devasa Rum soğuk savaşı karşısında zayıf kalmaktadır.

Uluslar arası hukuk ilkelerine göre KKTC nin yasal bir devlet olduğunu ve tanınması gerektiğini gördük. Buna rağmen KKTC nin tanınmasının niçin zor olduğunu incelemeye başladık. Yarın tanınma önündeki diğer engeller üzerinde durmaya devam edeceğiz.

Taner Erginel'in bu konuda yazdığı daha önceki üç yazıyı aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz..

Kıbrıs Türklerinin self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı?(1)

Kıbrıs Türklerinin self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı?(2)

Kıbrıs Türklerinin self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı?(3)

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.