Paketçi’den Shalimar’a Son Mektup
Eğer içinizdeki çocuğu söküp atarsanız, sonsuza dek kalbinizin vücudunuzun dışında atmasını kabul etmiş olursunuz.
Bir çölün ortasında hararetten yansanız bile, birkaç damla soğuk su karşılığında çocukluğunuzu değişmeyin Shalimar, içinizdeki çocuğu kaybetmeyin!
Çünkü, çocukluğumuzu Yaratıcıdan, AŞK’ı da çocukluğumuzdan ödünç aldık!
Belki ölüm keskin bir acı olabilir, fakat AŞK yaşamadan ölme düşüncesi bile katlanılmaz bir ızdırap değil mi?
AŞK’ın yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölmez mi?
Yavaş yavaş çürürmüş AŞK yaşamayanlar, kalpleri donarak ölürmüş AŞK’ını kaybedenler.
Çünkü, kalbimizdeki donmuş denize inen baltadır AŞK.
Dünyanın en yoksul insanı, AŞK’tan başka herşeyi olan değil mi?
Eskiler, kadınların en çok inandığı aynanın, bir erkeğin değil, bir ADAMIN gözleri olduğunu söylerler.
Ve unutmayın Shalimar, Yalnız Adam’ın Korunmuş Levhası’nın 1. maddesi; bütün kadınlara ait olanı erkek, tek bir kadına ait olanı ise ADAM olarak adlandırır.
“AŞK medeniyetin bir mucizesidir” sözünün sahibi Stendhal aynı zamanda “Barbar ve vahşi insanlar arasında sadece en kaba şekliyle bedensel AŞK vardır.” sözünün de sahibidir.
Stendhal’i “Belden aşağısı bedenin AŞK'ı belden yukarısı ruhun AŞK'ıdır” sözü ile Gabo lakablı Nobel ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez takip etmiştir.
Erkek, ADAM gibi düşünmez. Erkekler için bir bedenin diğerinden farkı yoktur. Erkek, bedenden istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü AŞK erkeğin dostu değil, düşmanıdır. Erkek, bir bedenden istediğini alınca başka serüvenlere atılır.
Olur da bir gün yolunuzu kaybederseniz Shalimar, ve hayattaysam eğer, gözlerimin içine bakın. Kaybettiğiniz o masum yalınayak çocuğu bulacaksınız. Kayıp cennetin kapısını aralayın Shalimar, cesurca açın.
Çünkü güçlü ADAMLAR gökteki kartallara benzerlermiş. Aynen kartallar gibi, güçlü ADAMLAR da ne kadar yükselirlerse görülmeleri o kadar zorlaşırmış ve yüceliklerinin cezasını ruhlarının yalnızlığıyla öderlermiş.
İngiliz edebiyatının en keskin kalemlerinden kabul edilen Bukleye Tecavüz adlı kitabın da yazarı Alexander Pope’a göre “Dürüst bir adam, Tanrı’nın en soylu eseridir.”
Çünkü dürüst bir adam çocukluğunu kaybetmemiştir henüz.
Evet, siz koskocaman Shalimar’sınız, bense ıssız bir Paketçi.
Belki beyaz bir at ya da beyaz dumanlar püskürten uçan demir bir at veremem size, tek verebileceğim çocukluğunu henüz kaybetmemiş zengin bir ruh, lekesiz bir ruh.
Shalimar, bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir, kim bilir!
Sonda yazacağımı başta söyleyim Shalimar, belki birbirimiz için yanlış kişileriz, kim bilir!. Fakat başka hiç kimse için doğru kişiler de değiliz.
Hepimizin hayatları öyle yada böyle aynı şekilde sonra erer. Fakat, bizleri birbirimizden ayıran, nasıl yaşadığımızın ve nasıl öldüğümüzün ayrıntılarıdır.
Sefiller adlı romanı ile gönüllerimizde derin iz bırakan, Juliette Drouet'ye yazdığı tutkulu aşk mektupları ile de bilinen Fransız edebiyatının sadakatsiz yazarı Victor Hugo ölümü; “Şöhret, gençlik ve gurur. Mezar hepsini alır.” sözü ile tasvir etmişti.
Korkunç olan ölüm değil. Yaşadığımız ya da yaşayamadığımız hayatlarımızdır aslında.
“Ne üstün zeka, ne hayal gücü ne de her ikisi beraber, bir dahi yapmaya yeter. Sevgi, sevgi, sevgi…İşte bu dehanın ta kendisidir.” sözünün de sahibi, dünya tarihinin belki de gelmiş geçmiş en büyük müzik dehası Mozart'ın son sözleri: "Ölümün tadı dudaklarımda...Bu dünyadan olmayan bir şey hissediyorum" olmuştur.
Kendiniz dahil herkesten ve herşeyden kaçabilirsiniz, fakat ölümden kaçış yok Shalimar. Annemiz olan toprağa ve kardeşimiz olan gökyüzüne aitiz.
Artık hayatta artık hiçbirşey beni şaşırtmıyor. Zira, 36 yıllık ömrünü müziğe ve insanlara yardım etmeye adayan efsanevi gönül adamı Bob Marley’in de dediği gibi “Bakmayın insanların, beni çok sevecek birini arıyorum demesine. Büyük bir sevgiye maruz kalınca hepsi kaçacak delik arıyor.”
AŞK insana değil, insan AŞK’a aittir Shalimar.
Her şeyin aynı nefesten aldığı bu kısacık yolculukta, herkes kalbinin renginde yaşarmış hayatı ve herkes kalbinin rengini bulaştırırmış etrafındakilere. Ve unutmayın Shalimar, hayatın içindeki herşeyi birer mucizeymiş gibi görebilenlerdir ancak, Tanrıların Kraliçesi Hera’nın habercisi İris’in gökkuşağı elbisesini kalplerine giyenler.
Basitliği arayan basit fikirleri olan basit bir adamım ben aslında.
"Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için 'en' değilim, 'daha' değilim. Bu devasa iddiasızlığın verdiği özgürlüğün hastasıyım..." sözü ile adeta insanın da yaşamın da saçma olduğunu, fakat bütün aldatmacası, angaryası ve hüsranlarına rağmen yaşamın hala daha güzel olduğunu ve mutlu olmaya gayret etmemiz gerektiğini ve de mutluluğun günün birinde birdenbire, tam ümidimizi kestiğimiz bir anda karşımıza çıktığını bizlere fısıldamış Tahta Bacak lakablı olağanüstü kadın Frida Kahlo. Acı dolu bir hayattan duygu dolu, AŞK dolu bir kadın olarak çıkmayı başaran Frida’nın kalbini Mavi Morpho Kelebekleri öpsün.
Fakat, siz aldanmayın mezarlarda açan ölüm çiçekleri ile beslendiklerine.
Size, söylemek isteyip de bir türlü söyleyemediğim hislerimi, yazarak aktarmak en güzeli sanırım. Zira, kalem, AŞK’ın gürültüsüz dilidir.
Hollywood kiraz kırmızısı kalbinizi üzmek, kötü hissetmeniz için değil, bilakis son kez bir daha hiç konuşmamak, sayılamaz sonsuzluğa kadar susmak için yazıyorum.
Gururum, duygularımı örtmeme yaradı şu ana kadar. Fakat, onları hissetmeme engel olamadı bir türlü.
Gurur yapmayacağım daha fazla, çünkü gurur kaybedenlerin, acizlerin maskesidir demiş Can Yücel.
Zira, ilk karşılaştığım anda aşık olmuştum size. Hassas ve özgür ruhunuzun varlığı, daha önce hiç tatmadığım bir tat bırakmıştı kahvemde. Kömür madenindeki kanarya gibiydiniz. Hafif paspal kıyafetiniz, okul otobüsü sarısı bakımsız saçlarınız, fütursuz neşeniz, yeşile çalan ela gözlerinizin mürekkebi düş bahçelerimi rengârenk boyamış, aşkı dağıtan yasemin çiçeğini bile kıskandıran baştan çıkarıcı oryantal kokunuz trilyonlarca hücreme adeta nüfuz etmişti. Saf güzelliğiniz karşısında kalbim savunmasız kalmıştı. Okyanus etkisi bütün varlığımı sarmalamış, bu dünyadan olmayan bebek mavisi asi ruhunuzun deniz kıyısına vuran köpüğünde adeta çocukluğuma dönmüştüm, ruhum Satürn’ün halkalarına yolculuğa başlamıştı çoktan. Öyle güzel gülüyordunuz ki, “İnsan, gülmediği günü, yaşadım diye hayat defterine kaydetmemelidir” sözü gülümsemeniz karşısında anlamını yitiriyordu adeta. Issız ruhum teslim olmuştu meleklerin bile kıskandığı cennetten dünyaya uzanan ruhunuza direnç göstermeden.
Beni kılıçsız zaptetmiş, ipsiz bağlamıştınız.
Gözlerinizin mana güzelliğinin hakkını hangi ressam verebilir Shalimar, söyleyin bana! Kıskançlığın kadına bir leopar derisi kapladığını söyleyen Leonardo da Vinci mi? Yoksa gerekirse mutluluğunuz için, sizden bile vazgeçebilecek Paketçi mi?
Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir. Çünkü, kainatta tesadüfe, tesadüf edilmezmiş.
Biz farkına varsak da varmasak da kainat gerektiği gibi tekamül etmekte.
Bilmediğim bir zamanın umulmadık bir anında kendimi bulmuştum adeta.
Güneşi söndüren Paketçi bir kez daha zaferini ilan etmişti H. G. Wells’in Zaman Makinesine karşı. Akdeniz’in yosun kokan dalgalarının hışırtısını örtmüştü Paketçi’nin zafer çığlıkları, zıpkınla delinmiş balıkların pullarından hızlı ve şehvetli akan kan donmuştu gri olan sapsarı Ay’ın gölgesinde.
O geceden sonra, bir tek günüm bile geçmedi kalbimde sevginiz olmadan.
Sizsiz geçen her anımda, herşey renksizdi.
Sadece siz, bu dünyanın ışığı hiç titreşmeyen kavurucu Sirius Yıldızı gibi parlamasını sağlayabilirsiniz Shalimar.
Siz hiç, sınırsızca, doludizgin, alabildiğine, cüretkarca, cömertçe, hiç esirgemeden, geri adım atmadan, sağanak misali yağarcasına, hesap etmeden, ölçüp tartmadan, eğip bükmeden, verdiğinizin geri dönmesini beklemeden, korkusuzca, cesurca sevebildiniz mi Shalimar?.
Ben sevdim, öylesine boş boş da sevmedim sizi.
Hiç aklımdan çıkmayan bir kadını sevdim.
Öylesine de söylemiyorun, çünkü sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.
Siz bana, gerçekten sevilmeye değer bir kadının sevgisini kazanabilmek için daha başka nelere sahip olmam gerektiğini öğrettiniz Shalimar.
Biliyorum, duygularımın aşırı güçlü oluşunu delilik zannedebilirsiniz, ama unutmayın, “AŞK, dehanın besinidir.” demiş Fransız yazar Gustave Flaubert.
Flaubert’i “Her çocuk bir bakıma bir dahi ve her dahi bir bakıma bir çocuktur” sözü ile Arthur Schopenhauer tasdik etmiştir.
Aşktan korkmak, yaşamdan korkmak demektir ve çoğu insan 25 yaşında ölür 75 yaşında gömülürmüş. AŞK’tan korkanlar ölmeden 3 kez ölmüşlerdir aslında.
Ben hayatı dolu dolu, her günümü son günümmüş gibi yaşamayı seviyorum. Çünkü, hepimizin hayatları çatlak bardaktaki suya benzermiş içsek de tükenecek içmesek de. Yaşasak da bitecek yaşamasak da.
O zaman AŞK’tan korkmak niye?.
Yaşamın ölümle sonuçlanacağını bildiğimiz halde neden korkuyoruz AŞK’tan bu kadar?.
Uçurtmanız bir kez kaçtı diye mi küstünüz yüzyıllardır üzerimize merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzüne?
Oysa, “AŞK lezzetli bir çiçektir, fakat insanın onu yetiştiği korkutucu uçurumdan toplayacak cesareti olmalıdır.” sözünün sahibi Stendhal’e göre AŞK’ın sırrı cesarettir.
Cesareti olmayan ADAM, keskin kenarı olmayan kör bıçağa benzermiş.
Unutmayın Shalimar, sadece cesurlar yaşar gerçek AŞK’ları. Ve de talih, sadece cesaret karşısında gülümser. Çünkü, dünyada taklit edilemeyen tek şeydir cesaret.
AŞK’tan de asla şüphe etmedim. Zira hayal kırıklıkları ve kuraklıklar içinde çölde bir vaha gibidir AŞK.
Evet Shalimar, sizi derin ve ihtiraslı sevdim.
Eskiler, AŞK ne kadar derinse, acısı da o kadar büyük olurmuş derler.
Size soruyorum bir noktaya kadar mutlu olabilmek için, o noktaya kadar acı çekmiş mi olmamız lazım?
İtalya'nın en büyük şairi kabul edilen Dante’ye göre ise, “AŞK’ın efendiliği iyi değildir.” Çünkü ona inanan kişi ne denli inanç beslerse AŞK’a, o denli ağır ve acılı anlar yaşamak zorunda kalırmış.
“Yeterince dürüstsen, fazlasıyla aşık ve gerçekten seviyorsan; hazırsın demektir: artık mutsuz olabilirsin” sözü ile adeta Dante’yi onaylamıştır aykırı şair Charles Bukowski.
Yalnız Adam’ın Korunmuş Levhası’nın 2. maddesi AŞK’ı; acı ve sahip olmak değil, mutluluk ve özgürlük olarak tanımlar.
Shalimar, sizden bir AŞK talep etmiyorum.
Çünkü, kendi içinizde yaşamadıkça, benim ruhumdaki kıpırtıyı hissetmenizi bekleyemem, bu zalimlik olur.
Zira, insanın özgür iradesi vardır. İnsanları nedensiz sevemezsiniz. Ayrım yapmaksızın herkesi sevemezsiniz. Sadece bunu hak edenleri seversiniz.
Birini seveceksen, onu herşeyinle sevme demiş Can Yücel.
Halt etmiş Can Baba.
Ben size sırılsıklam aşığım Shalimar, hem de herşeyimle.
Sizi herşeyinizle, günahınızla, sevabınızla, yanlışınızla, doğrunuzla sevdim. Varlığınızla, yoksulluğunuzla, güzelliğinizle, çirkinliğinizle de seveceğim Bayan Shalimar.
Yahya Kemal’in de söylediği gibi “Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan ve kötülük gördüğünde eksilmeyendir.”
Sizi siz yapan herşeyinizi sevdim.
En çok da merhametinizi sevdim. Çünkü, merhamet masum olduğu için her kalbe misafir olmazmış.
Peyami Safa AŞK’ı ; “AŞK şüphe etmez. AŞK kıskanmaz. AŞK iğrenmez. AŞK çirkin bulmaz. AŞK küçümsemez.” sözü ile tanımlamıştır.
Keşke sizi bu kadar derin ve ihtiraslı sevmeseydim. Çünkü birini ne kadar çok sevmişsem, hayat beni ondan o kadar uzaklaştırmıştır inadına.
Fakat, size soruyorum;
Başka bir yol var mı?
Başka bir düşünce, başka bir hissiyat, başka bir felsefe var mı bu saçma ve anlamsız hayatı daha yaşanabilir bir hale getirebilecek, AŞK’tan başka?
Bige Güven Kızılay, AŞK’ı biraz kehribara benzetir “Kehribar Zamanında AŞK” adlı kitabında.
Bir ağacın özsuyu gibi insanın doğasında vardır.
Reçine diye yüzüne bakmadığımız o şey, yıllar boyunca binbir mevsimi yaşar, en sert rüzgârlarda savrulur, en vahşi yağmur taneleriyle dövülür, en sıcak güneşle ısınır, en soğuk karla kaplanır. Sonunda ise şahane bir renkte çok değerli bir taşa dönüşür.
Adına o zaman kehribar derler.
Evet Shalimar,
Aşkın kehribar hali herkese nasip olmazmış.
AŞK alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey değildir, aksine çok nadir insanın kalbinde açabilen, daha da önemlisi açtıktan sonra yaşayabilen nadide bir çiçektir.
Bu nadide çiçek, kimilerinin yüreğinde gururlarının yettiği kadar, kimilerinin de ömürlerinin yettiği kadar güzel kokarmış.
Çünkü AŞK sabır gerektirir.
AŞK emek gerektirir.
AŞK hoşgörü gerektirir.
AŞK vefa gerektirir.
Ve en önemlisi AŞK sadakat gerektirir.
Reçineyi mücevher yapan zorlu süreçte ellerinizi sımsıkı kenetleyip durabiliyorsanız eğer, boynunuza kehribardan kolyenizi ışıl ışıl takarsınız.
Stendhal ise bu sürece kristalleşme adını verir. İnsan ancak aşık olduğu zaman baştan sona kristalleşir.
Kristalleşme aynı zamanda uzun bir zamanın ardından aşkın karşısında çırılçıplak kalmış bir insanı da tasvir edermiş.
Benim Hüzünlü Orospularım adlı aykırı kitabın da yazarı Gabo’ya göre İnsan AŞK’tan vazgeçerse yaşlanırmış.
Gençliğin sırrı da AŞK’tadır.
Hayatımda sizden daha güzel kalp rengi olan bir kadın tanımadım Shalimar. Bunu öylesine söylemedim, öylesine anlam da yüklemedim. Anlamsız olanlara anlam yükleyemezsiniz zaten, isteseniz de yapamazsınız.
Kavuşabilirmiyiz?
Kim bilir!
Ruhum sizde kalır, ben giderim.
Ancak, aynı duayı birbirinden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine kavuşurlarmış.
Herşeyimizi elimizden alabilirler, ümitlerimizden başka! Anılarımızdan başka!
Ümitlerimiz değil mi yaşamı daha yaşanabilir kılan! Anılarımız değil mi bizi yasemin ağacına bağlayan!
Artık sonsuza kadar susmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum Shalimar. Zira kelimeler size karşı hislerimin hepsini anlatmaya yetmiyor. Yetersiz artık kelimeler!
Shalimar,
Bir otel odasında duvara “birimiz gitmeli” yazarak intihar eden, zekası ve sıra dışı hayatı ile İrlandalı şair Oscar Wilde’ın, aşkını öldüren mahkum Charles Thomas Woolridge’e ithafen yazdığı "The Ballad of Reading Gaol" şiirini bilmeyen yoktur!
∞
Her insan öldürür gene de sevdiğini
Bu böyle bilinsin herkes tarafından,
Kiminin ters bakışından gelir ölüm,
Kiminin iltifatından,
Korkağın öpücüğünden,
Cesurun kılıcından!
♠☼♥
Kimisi aşkını gençlikte öldürür,
Yaşını başını almışken kimi;
Biri Şehvet'in elleriyle boğazlar,
Birinin altındır elleri,
Yumuşak kalpli bıçak kullanır
Çünkü ceset soğur hemen.
♠♠
Kimi pek az sever, kimi derinden,
Biri müşteridir, diğeri satıcı;
Kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
Kiminden ne bir ah, ne bir figan:
Çünkü her insan öldürür sevdiğini,
Gene de ölmez insan
∞
Ölüm olmasaydı hayat bütün güzelliğini kaybermiş, bilmiyorum!
İster öldürün, ister yaşatın Shalimar.
Hepimiz, eninde sonunda aşık olduğumuz şeyi buluyoruz ve bizi öldürmesine izin veriyoruz.
Fakat, hiç farketmediniz mi?
Siz beni öldürürken benim sizi sevdiğimi!
PAKETÇİ
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.