İki yanlış, bir doğru etmez
Günlük hayatta, sadece kişisel ihtiyaçlar için çabalıyoruz.
Herkes, kendini kurtarmanın peşinde, kendi önceliklerinin yerini alacak başka alanlar gittikçe kayboldu.
Ne siyaset, ne sanat, ne kültürel, sosyal, entelektüel gayretler yok.
Eğitimin, tecrübenin, kendini geliştirmenin, bilimin belli bir alanda uzlaşmanın, hiç bir önemi yok.
Önemli ve geçerli olan tek şey siyasi görüş ve taraf olma.
Aklın, mantığın, vicdanın, empati ve sorumluluğun, siyasi görüşe göre değişmediği, siyasi görüşü ne olursa olsun, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilenlerin çoğunlukta olduğu gün, bu ülkede bir şeyler değişebilir.
Ne yazık ki bundan çok uzaklardayız.
Hukuksuzluğu normalleştirmeyelim, ama şiddeti de normalleştirmeyelim.
Uzun zamandır, Meclisi, orada yaşananları konuşuyor, yazıp çiziyoruz.
Bir meclis başkanlığı seçimi, ülkenin tek gündemi oldu.
Geçtiğimiz pazartesi günü, herkesin gözü önünde, siyasetin kara günlerinden biri yaşandı, tam bir skandal.
Hukuktan, demokrasiden, saygıdan bahsedilirken, şiddet hepsinin önünde geçti.
Doğuş Derya arkadaşımdır, çok sohbet ve program yaptığımız oldu.
Ancak Mecliste sergilediği tutum, kabul edilebilir olmadığı gibi eleştirilemez demek de değildir.
Mesela diyorum;
Doğuş Derya, önceden gitse ve meclis başkanı koltuğuna oturup kalkmasa, bir UBP'li milletvekili gelse, itiş kakış olsa ve Doğuş Derya'ya su atsa, kimse tepki göstermeyecek miydi, ya da normalleştirilmesine izin mi verilecekti?
Eminim ki verilen tepkilerin kat kat fazlası verilir, demokrasiden, insan haklarından, kişisel hak ve özgürlüklerden dem vurulurdu.
Olaylara empati yaparak bakmak gerek.
Geçtim siyasi tarafı, hukuk çelişkisini, etik açıdan, ortada bir sorun var.
Muhalefet, bunu siyasi ve hukuki olarak kabul etmeyebilir, eylem ve itirazını da yapacaktır.
Ama her türlü şiddeti kınarken, bir başkasını meşrulaştırmak, olmaz, olmadı.
Şimdi kazanan kim, sonuç var mı, yok, ortada duran koskoca bir hiç.
Hükümet ve Başbakan Ünal Üstel'in önünde iki yol var.
Ya CTP ile anlaşıp, desteğini alıp, yeni bir Meclis Başkanı seçimi ile durumu normale getirecek.
Ya da yine CTP ile ortak bir erken seçim tarihinde uzlaşıp, kararı topluma bırakacak.
Adım atılmadan, hiçbir şey yapılamadan, bekleyerek, herhangi bir sonuç elde edilemeyeceği aşikâr.
Uzlaşı olmadan, bu işin içinden çıkılmaz.
Belli ki CTP geri adım atmayacak, UBP de geri adım atmayacak.
Bu sorumluluğun ağırlıklı tarafı hükümette.
Peki, nasıl olacak, bu nereye kadar böyle sürüp gidecek.
Tahminim, beklenti 15 Kasım cuma günü KKTC kuruluş yıl dönümünün geçmesi, Türkiye'den gelecek misafirlerin adadan ayrılması.
Bu ziyaretler sırasında, bu yaşananların gündeme gelmesi, getirilmesi.
Yine söylüyorum, hükümet ve başta UBP bu durumu bu noktaya gelmeden, kendi içinde çözmeliydi.
29 yeter sayısı ile gösterdiği adayın arkasında durmalı, haftalardır bu yaşananlara izin vermemeliydi.
Bu olmadığı gibi bugün için bu sıkıntıların hala ortadan kalkmadığı da görülüyor.
Uzlaşı olmadan bu iş nasıl çözülecek, hep aynı soru akıllarda, fakat cevap yok.
İnatla, ısrarla bitecek bir şey yoktur.
Bu işin bu noktaya gelmesinden, kimse memnun değil.
Bu açık ve net olarak belli, o zaman, ne yapılmalı?
Şimdi siyasetin, tüm Meclis’in, partili ve bağımsız milletvekillerinin, sorunu bir çatı altında çözme sanatını gösterme zamanı.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.