Siyaset, hesap sormaz

Yayın Tarihi: 18/12/24 07:00
okuma süresi: 4 dak.

Hikâye şu ki;

“Arıcılık yapan bir köylü, ballarını tenekeye doldurup satmaya kasabadaki bir bakkala götürür.

Fiyatta anlaşırlar, sıra balları tartmaya gelir. Bir kilodan fazla dirhemi olmadığı için bakkal, petekleri eliyle kırıp bölerek terazinin kefesine koyup, kilo kilo tartmaya başlar.

Başlar ama bakkal böldüğü peteği terazinin kefesine koyup tartmadan önce parmağına koluna bulaşan balı yalamaktadır. Bir böyle, iki böyle. Arıcı bakar ki balın bir kısmı tartılmadan bakkal tarafından yalanıp yutulmakta, hareketleriyle bundan hoşlanmadığını belli eder fakat hiç oralı olmaz bakkal, anlamazdan gelir.

Arıcı sonunda dayanamaz ‘amca, balın yarısı yalamaya gidiyor” diyerek söylenir. Ballı parmaklarını yalamaya devam eden bakkal pişkin pişkin gülümseyerek “Ağam benim bir kastım yok. Bal tutan parmağını yalar der.”

Günümüze kadar geldi bu hikâye, bir atasözü olarak, günlük hayatımızda yerini aldı.

Bir kaynağın başında olan, o kaynaktan faydalanır, gibi bir normalleştirmeyi anlatır.

Elbette benzerleri var.

“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” devletin malı deniz, yani sonsuz, bitmek, tükenmek bilmez, ucu, bucağı yok.

 “Bana dokunmayan yılan çok yaşasın” bencilliği, vurdumduymazlığı örnekler.

“Her koyun kendi bacağından asılır” bu da benzer bir atasözü, herkes kendi yaptığının sorumluluğu ile sınanır.

Devletin sonsuz varlığı yok belki, ama gücü var.

Ve bu güç, devletin değil, devleti yönetenlerin elinde, istenildiği gibi kullanıyor.

Bir sorun daha var ve belki de en önemlisi, devletin varlığını, kaynağını, yasal gücünü, başta devleti yönetenlerden koruması gereken kurumlar.

Sayıştay gibi, başsavcılık gibi, bununla beraber, polis gücü, yargı, hepsinin de görevi zor olduğu gibi mutlaktır da.

Siyasetle iç içe geçmiş, devleti yönetenlerle bütünleşmiş, kurumsal ve kuvvetler ayrılığı ile görev alanı kesinleşmiş kurumlar.

Sadece kurumları, devlete tehdit olarak, sivil etkenleri değil, devleti yönetenleri de denetlemek ve yasal sorumluluğunu, gücünü kullanmak zorundadır, kullanmalıdır.

Sağlıklı bir sistem böyle olur, hükümetler, eski hükümetlere hesap sormak durumunda değildir, sivil otorite kendini yargı yerine koyamaz.

Ancak hesap soracak kurumların çalışmasını engelleyen siyasi otorite ise, hesap soracağını söyleyen hükümet, bu kurumları siyasetten arındırır, bağımsız, bağlantısız çalışmasının önünü açarsa bu anlamda bir adım atmış olur.

Bilmiyorum, hatırlamıyorum, bugüne kadar bunun bir örneği var mı?

“İktidar olunca hesap soracağız” bu bir seçim sloganı olmamalı.

Nedenine gelince, bunun anlamı, kendini, denetleme görevi olan kurumların, polisin, yargının yerine kendini koymaktır.

Sonuçta seçmen, siyasi hesabı sormuş.

Aslında yapılan bu söylemle, eleştirilen sistem sıradanlaştırılmaktır.

Yolsuzluk dosyaları, KIB-TEK iddiaları, reçete ve sahte diploma konuları, bunlar bazı örnekler.

Bu konuları ortaya çıkaracak olan, siyaset, siyasi partiler, hükümetler değil, görevi bunlar olan kurumlar.

Bu kurumların önü açılmalı, bağımsızlıkları korunmalı, altyapı ve yasal eksiklikleri giderilmeli.

Yani bağımsız çalışmaları sağlanarak, devlet her türlü suiistimalden korunmalı.

Gerisi, hukukun, yargının işi.

Vaat verilecekse, bunların daha iyisi için yapılacakların, ekonomik kalkınmanın, sosyal refahın, devletin esas görevleri olan, eğitim, sağlık ve ulaşım altyapısının güçlendirilmesine yönelik programlarla vaat verilmelidir.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları