Cezanın cezası vergi ve ekonomi bileşeninde olamaz (1)
Bu günkü yazımın esas içeriğine başlamadan önce "Vergi Uyumunun" önemine ve "Vergi ve Ekonomik" bileşenin önemine yerverdikten sonra gelmeyi uygun gördüm. Nedeni ise vergi vs. kamusal yükümlülüklerin gerektiği gibi yerine getirilmesi gibi herşeyin cezaları artırmakla elde edileceğini zanneden ilgililere, yetkililere ve onların kılavuzlarına çağdaş uygulamalar hakkında bilgiler vermektedir.
Tüm ülkelerin en önemli hedeflerinden bir tanesi vergi uyumu sağlamak suretiyle sürdürülebilir bir kamu maliyesi oluşturmaktadır. Diğer bir önemli husus ise vergi uyumu yöntemiyle hedeflenen vergilenebilir özellikteki tüm mali kaynak ve ekonomik unsurların vergilendirilmesini sağlamak ve vergi gelirlerini azaltıcı tüm davranışların önlenebilmesidir. Bu nedenle vergilendirme ile ilgili konularda vergi yükümlülerinin algı, tutum ve davranışlarının dikkate alınması tatminkâr bir vergi uyumu için ön koşul oluşturmaktadır.
Her vergi yükümlüsünün potansiyel vergi suçlusu olarak görüldüğü ve "vergi verilmez alınır" şeklindeki otoriter ve baskıcı bir devlet felsefesini barındıran klasik anlayış, vergilemenin yalnızca mali bakımdan vergi ile ceza gelirlerinin etkisini ön planda tutmuş olup etik (ahlaki) etkisini ve ekonomik maliyetlerini maalesef ihmal etmiştir.
Vergi etiği uyumu ve uygulaması bileşenlerinin en önemlilerinde bir tanesi de "vergi ve ekonomik" bileşendir. Vergi ve ekonomik bileşenler söz konusu olduğunda öncelikli husus vergilemenin mali ve ekonomik sınırlarının saptanması olmaktadır. Bunun nedeni vergi etiği ile birçok değişken (mali ve ekonomik bileşenler kapsamında yer alan vergi oranları, vergi ceza kıstasları ile oranları, gelir düzeyi, ekonomik duruma etkisi, kayıtdışı ekonomi) arasındaki ilişkilerin doğru analiz edilebilmesi için vergilemenin mali ve ekonomik sınırlarının çok iyi saptanması gerekir. Aksi halde vergi kapasitesi düşecek ve vergilemeden beklenen amaçlara ulaşılamayacaktır.
Vergilemenin mali sınırı mevcut bir vergi oranının ve/veya vergi cezası miktarının artırılmasına rağmen vergi hasılatında bir değişikliğin olmadığı durum olarak ifade edilmektedir. Diğer bir anlatımla, vergi ve vergi cezası optimumu vergi ile toplam hasılat, toplam maliyet farkının yani toplam net hasılatın en yükseğe ulaştığı noktayı göstermektedir.
Örneğin, vergi ve ceza oranlarında, gecikme zammı ile vergi faizleri de yapılacak yüzde yüzlük bir artış, vergi gelirlerinin aynı oranda değil, daha az bir artışa, hatta bazı durumlarda vergi gelirlerinin azalmasına bile neden olabilir. Böylelikle iki kere iki her zaman "dört" etmediği, bazen de "bir" edeceği ortaya çıkabilmektedir. Vergilemenin ekonomik sınırı vergilerin en yüksek düzeye ulaştığı, ancak ekonominin bulunduğu ve zarar görmediği bir nokta olarak kabul edilmektedir.
Vergi uyumu konusunda yürütülen çalışmalarda yüksek cezalara ve gecikme zamlarına ilaveten gecikme faizlerinin de uygulanması ile denetim olasılığı dikkate alındığında vergi kayıplarının engellenmesine pek etkisi olmamaktadır; çünkü aynı vergi konusunda vergi ve ceza oranları ile gecikme faizi oranlarının oluşturduğu aşırı yük, yükümlülere vergi kaçakçılığı veya vergiden kaçınmaya yöntemlerine başvurmalarını dolaylı olarak teşvik etmektedir.
27/1977 sayılı Vergi Usul Yasası'nın Onüçüncü Kısmında (madde 230'dan madde 273'e kadar) yeralan 44.'ncü maddesinde "Vergi Suç ve Cezalarına" ilişkin kurallar yeralmakta olup vergiye ilişki ödevlerini gerektiği gibi yerine getirmeyen ve/veya vergi kaybına neden olan yükümlülere işledikleri fiillerin durumuna göre çeşitli cezalar öngörülmüştür. Bu cezaların belli başlı olanları özetle şöyledir:
- Ağır Kusur (Kaçakçılık) Cezası;
- Kusur Cezası;
- Usulsüzlük Cezaları (1.'nci ve 2.'nci Derece);
- Özel Usulsüzlük Cezaları (Veraset Vergisi ve Pul Vergisi);
- Hileli Vergi Suçu Cezası;
- Hileli Vergi Suçuna Teşebbüs Cezası
Yukarıdaki cezalara ilâveten 2015 yılında Vergi Usul Yasasında yapılan bir düzenleme ile KKTC vergi hukukuna bir de "Gecikme Faizi" uygulaması kurulu getirilmiştir.
Türkçemizde "bir koyundan sadece bir post çıkarılır" mealinde güzel bir deyim vardır. Öteyandan ceza hukukunda da kesilen ceza türünün ve/veya miktarının işlenen suçun en yüksek olanı dikkate alınarak hesaplandığı bilinen bir uygulamadır.
Gelelim yazımın başlığını oluşturan konuya özellikle biz Türkler bazı hedeflere ulaşmada bilimsel çalışmalar yapmak yerine o hedeflere ulaşmak için için çeşitli ceza uygulama yöntemlerini daha kestirme bir yol olarak görmekteyiz. Hâlbuki bu cezaların hukuki tartışması bir yana, cezalar yükseldikçe amaçlanan hedeflerden de uzaklaşıldığı gerçeğini hiç dikkate almayız.
Yukarıda belirtmiş olduğum husus hakkında bir örnek vermek gerekirse 2015 yılında 24/2015 sayılı Vergi Usul (Değişiklik) Yasasıyla güncellenerek yürürlüğe giren vergi cezalarına ilişkin yapılan düzenlemelerdir. Özetlemiş olduğum ceza türleri oranları ve miktarları bahse konu yasa değişikliği ile güncelleştirilmiştir. Bu güncelleme sonucu vergi kaybına neden olan vergilerin cezaları belli katsayılara, oranlara veya miktarlara bağlanırken, süresinde beyanname vermeyenler, geç beyanname veren veya diğer vergi ödevlerini yerine getirmeyenler için de çeşitli usulsüzlük cezaları öngörülmüştür. Bu cezaların geçmişte olduğu gibi etkinliklerini kaybetmemek için de vergi cezaları her yılın başındaki aylık asgari ücretinin belli bir oranına endekslenmiştir.
Bahse konu ceza kurallarının güncelleştirilmesi paralelinde Vergi İdaresi ile yükümlüler arasında vergi uyumunun sağlanması amacıyla da Değiştirilmiş ve Birleştirilmiş 27/1977 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 271(1). maddesinde yapılan düzenlemeyle re'sen ikmalen ve idarece tarh edilen vergi veya vergi farkı miktarını itiraz etmeden ödemeyi kabul eden yükümlülere vergi kaybı dolayısıyla uygulanan Ağır Kusur (Kaçakçılık) Cezasının Kusur Cezasına, kusur cezası olarak kesilen cezanın ise tümünün silinmesi kuralı getirilmiştir.
Öteyandan, adı edilen Yasanın 273(2). maddesine istinaden vergi kaybını gidermek amacıyla re'sen, ikmalen ve idarece tarh edilen vergi ve ceza kesme işlemlerine karşı itiraz eden yükümlülerle uzlaşma sağlanması sonucu vergi veya farkını ödemeyi kabul eden yükümlülere ilk defa kesilen vergi cezalarının 2/3'ü (üçte ikisi), daha sonraki yıllarda benzeri fiilin tekerrürü halinde ise 1/3'ü (üçte biri) indirilir.
Ayrıca, yine adı edilen Yasa'nın 268. maddesi kuralları vergi kaybına neden olan yükümlülerin sonradan kendiliğinden Vergi İdaresine yazılı başvuruda bulunarak bu vergiyi veya vergi farkını ödemek isteyen yükümlülere Ağır Kusur (Kaçakçılık) ve Kusur Cezası kesilmeyeceği ve kayba uğrattıkları verginin tahakkuk eden gecikme zamlarının sadece %50'nin ödenmesine olanak tanımıştır.
Bir yandan uluslararası vergi hukukunun ilkelerinden biri olarak kabul edilen "vergi uyumu" (tax compliance) için adı edilen Yasa'da "pişmanlık ve ıslah" amaçlı sözkonusu kurallar bulunurken diğer yandan hangi koşulda olursa olsun vergi kaybını gidermek amacıyla yapılan re'sen, ikmalen ve idarece vergi tarhiyatları ile bunlara ilişkin ceza fiilinin durumuna göre uygulanan Ağır Kusur (Kaçakçılık), Kusur ve Usulsüzlük Cezalarına İLAVETEN yine adı edilen aynı Yasası'nın 55A(3). maddesine istinaden GECİKME FAİZİ gibi bir ödemenin yapılmasını düzenleyen bir kuralın yeralmış olması ne uluslararası vergi hukuku ilkeleriyle ne de temel hukuk ve adalet ilkeleriyle bağdaşır.
Vergi hukukuna ilişkin "Gecikme Zammı" ile Gecikme Faizi" uygulamaları hakkında gelecek haftaki yazımda bilgiler vermeye devam edeceğim.
(DEVAM EDECEK)
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.