İmar planı skandalı, paratoner, UBP ve gaileleri...
“Vicdanımın sesini dinledim. Toplumun birçok kısmı bu (imar) planını içine sindiremedi, hazmedemedi. Geçmişte emirname dönemleri ‘rant dönemi’ oldu... Bu da toplumun vicdanında bir yara olarak kaldı. İçimize sinmedi, yayınlatmayacağız. İlle de hükümet bozulacaksa da bozulacak... Ama bunun için bozulacağını düşünmüyorum. Öyle hükümet kurup bozmak çocuk oyunu, oyuncağı değil…"
Bu sözler Başbakan Ersin Tatar'a ait…
"Hukuki süreci olması gerektiği gibi tamamlayan, KTMMOB ve Birleşik Kurul üyelerinin onayını alan Gazimağusa, İskele, Yeniboğaziçi İmar Planı’nın yürürlüğe girmesini engellemek veya gecikmesini sağlamak hukuka aykırıdır…"
Bu sözler de, Kudret Hoca'nın istifa etmesiyle, başbakanın muhatabı durumuna gelen geçici HP Genel Başkanı Yenal Senin'e aittir.
Yani kısaca, UBP, "Bizim içimize sinmedi, yürürlüğe koymayacağız" derken, ortağı HP "Bu yaptığınız hukuksuzluktur" demektedir.
Ve yine, UBP Genel Başkanının ifadelerine bakılırsa, bu durum, yani ortağının iddiasıyla "hukuksuzluk" yapmak, hükümetlerin bozulması için yeterli bir sebep değildir.
UBP penceresinden bakıldığında konu basittir ve bunun için hükümet bozmak gereksizdir. Çünkü hükümet bozmak, hele de hukuksuzluk yapıldı diye bozmak "çocuk oyuncağı" gibi bir şey olur, katiyen olmaz…
Peki, HP penceresinden durum nedir?
Ortaklarının hukuksuzluk yapması, ortaklığı sürdürme konusunda sorun değil midir? Hukuksuz bir ortakla devam etmek temiz toplum şiarının neresindedir mesela?
Daha 6 ay önce, o zamanki hükümet ortağı DP'nin başkanının oğlunun tamamen yasal bir şekilde aldığı araziyi, sadece etik kısmı sorunlu diye maraza çıkaran ve o hükümetten çekilmeyi maharet sayan HP, şimdi üzerine çok emek verdiği bir planın hukuksuz bir şekilde çöpe gitmesini, sırf başbakan istemiyor diye sineye mi çekecektir?
Yani HP, İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars'ın hedefe konulduğu ve süreci usul olarak doğru yönettiği ortada iken, dahası, ülkede geniş kitlelerin destek verdiği bir planı, şimdiki Genel Başkanlarının ifadesiyle, "usulsüzlüğe" kurban vermeyi kabul mü edecektir?
Kabul ediyorlarsa sorun yok. Bunu sineye çekiyorlarsa onda da sorun yok.
Süleyman Demirel'in tarihe geçen "Dün dündür, bugün bugündür" lafı oracıkta durmaktadır, alır kullanırsınız, olur biter.
Ancak ben gelinen noktada, başka enteresan tespitlerimi de ortaya koymak isterim.
Malum, geçen hafta tam da reis ziyareti öncesi, Kudret Bey adaylığı ile birlikte HP Genel Başkanlığını da bıraktığını açıkladı. Toplumun birçok kesiminden iyi-kötü tepki gören, bir kısım insanın 'neyin bağımsızı' diye dalga geçtiği Hoca, zannederim ortağına çok güzel bir 'çalım' atmıştır.
Öyle ki, bu yazdığım konu ile ilgili söz düellosunun dün çıkan haberlerinde kullanılan resimlerde Ersin Bey'in gözleri yeni HP Başkanı Yenal Bey'in gözlerine bakmaktadır. Yeni muhatabı kutlu olsun.
Peki, bu durum neyi de beraberinde getirir?
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci içerisinde, eğer bu hükümet bozulmayacaksa, hükümete yönelik yapılacak her eleştiri Tatar-Senin ikilisine yöneltilecektir. Kudret Hoca'nın kendisi ise muhtemelen 'pek' konuşmayacak, bunun yerine 'paratoneri' Yenal kardeşim konuşacaktır.
Dün işte bunun ilk örneğini gördük.
Muhtemelen hafta içinde Anayasa Mahkemesi’nde ele alınacak Özgürgün'ün dokunulmazlığı ile ilgili bir 'yürütmeyi durdurma' kararı ile birlikte çıkacak tantana ile ilgili yine aynı muhataplar konuşacaktır.
Yani?
Yani Kudret Hoca, bu bağımsız kalma ve parti başkanlığından ayrılma hamlesi ile Nisan 2020'ye kadar geçecek olan süreç içerisinde hükümete yapılması kesin olan eleştirilerden bir miktar da olsa kendisini izole etmeyi başaracaktır.
Yapılan her eleştiriye Başbakan Tatar cevap verip yıpranacak, Kudret Hoca da haliyle vekil-harç Yenal Senin cevap vereceğinden, sessizlik hakkını kullanmaktan çekinmeyecektir. Bu durumda enerjisinin büyük kısmını seçim çalışmalarına angaje etmeyi de başaracaktır ve sessiz kaldığı için yıpranma oranını aşağılara çekecektir.
Eh, bu durumda, gaileyi UBP çekecek gibi durmaktadır…
Pek tabii, Sayın Başbakan da en azından seçim süreci için kendine bir 'vekil-harç' bulup, aynını yapabilir ama UBP gibi bir parti içinde koltuktan 'geçici' olarak da olsa kalkmak ya da oturmak, potansiyel olarak çok tehlikeli bir harekettir.
Unutanlara, koltuğa 'geçici' olarak oturtulan ama oradan ancak sandıkta bıraktırılarak kaldırılan rahmetli İrsen Küçük örneğini hatırlatmak isterim.
Lafın kısası, geçen hafta bir makalemde dediğim gibi, gayet heyecanlı bir seçim dönemi yaşamaya başladık ve belli ki bu dönemde daha çok ilginç şeyler görmeye devam edeceğiz.
E tabii, bir başka olur KKTC'mizin seçimleri…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.