Kissinger'in mektubu...

Yayın Tarihi: 23/01/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

7 Nisan 1976'da, zamanın Yunan Dışişleri Bakanı Dimitrios Bitsios (Bitsu), ABD'li mevkidaşı Henry Kissinger'e bir mektup göndererek, Türkiye'nin Ege Denizi’ndeki aktivitelerini ve o günlerde imza edilen ABD-Türkiye iş birliği anlaşması tahtında, Yunan-Amerikan ilişkilerinin durumunu sorar.

Bitsios, 1974 Kıbrıs Harekâtı sonrası darbecilerin devrilmesi ile birlikte o göreve gelen ilk sivil bakandır. Bakan, o günlerde Kıbrıs ve Ege sorunları yüzünden çok gergin olan Türkiye ilişkilerini işte o mektupla Kissinger'e sormakta ve ondan yazılı güvence de istemektedir.

Aslında olay, Türkiye'nin 1976'da aldığı Hora adlı sismik araştırma gemisini Ege'ye yollaması, bunun karşılığında da Yunanistan'ın 6 mil olan karasuları sınırını 12 mile çıkaracağını açıklamasıdır. Ancak Türkiye, Nisan 1976'da TBMM'de yapılan toplantıda, Yunanistan'ın böyle bir karar almasını 'Casus belli' yani savaş sebebi sayar.

İşte Yunanistan, daha iki yıl önce Kıbrıs'ta çatışmanın eşiğine geldiği Türkiye ile bir kez daha karşı karşıya gelmiştir.

Türkiye o günlerde 1974 harekâtının sonuçlarından olan Amerikan ambargosuyla uğraşmakta, ilişkiler yavaş yavaş düzelmektedir. Bitsios'ın, Kissinger'e mektup yazmasına neden olan iş birliği anlaşması da bu yumuşama belirtilerinin bir göstergesidir.

Yunanistan'da yayın yapan Liberal İnternet Portalı’nın geçenlerde yayımladığı mektupta Yunan bakan derdini alabildiğine açık şekilde yazar ve Kissinger'e bir dizi sorular sorar:

"…ABD ile Türkiye arasında yeni bir iş birliği anlaşması imzalanması Yunanistan'da sorunlar yaratıyor ve ciddi endişeler doğuruyor. Bu gelişme ışığında, sizinle ABD'nin Yunanistan'daki tesislerinin durumu konusunda nasıl anlaşacağımızı tartışmak istiyorum. Bu arada ABD'nin Doğu Akdeniz'deki anlaşmazlıkları çözmedeki konumu ve özellikle Ege'de ciddi bir istikrarsızlık riski olduğunu bilmek isterim. ABD hükümetinin Türkiye ile yapılan son anlaşma sonucunda ABD'nin Kıbrıs sorununun hızlı ve adil bir şekilde çözülmesine katkıda bulunabileceğini nasıl öngördüğünü de bilmek istiyorum. Bu sorulara vereceğiniz cevapların hükümetimin politikasını belirlemesine yardımcı olacağına inanıyorum. Umarım hem ülkelerimizin hem de Batı İttifakı’nın yararına olacak şekilde endişemizi ortadan kaldırmaya uygun olurlar. "

Watergate skandalı sonrası 1975 yılında istifa eden Richard Nixon'dan sonra ABD'nin başında 'sakız çiğnerken yürümekten aciz adam' olarak lanse edilen Başkan Gerald Ford vardır. Başkan Ford'un en güvendiği isim ise pek çokları tarafından Kıbrıs'ta yaşanan bölünmüşlüğün mimarı kabul edilen Henry Kissinger'dir.

Kissinger o güne kadar Amerika tarihinde görülmemiş bir şekilde aynı anda hem Ulusal Güvenlik Danışmanı hem de Dışişleri Bakanıdır. Yine genel kanı, ABD'nin o yıllarda Ford tarafından değil, Kissinger tarafından yönetildiği şeklindedir.

Kissinger, Yunanlı mevkidaşını çok bekletmez, 3 gün sonra mektubuna cevap verir, kısaltarak aktarıyorum;

"Doğu Akdeniz'de ve özellikle Ege bölgesindeki ihtilafların çözümüne yönelik tutumumuz bu farklılıkların barışçıl prosedürlerle çözülmesi gerektiği ve her iki tarafın kışkırtıcı hareketlerden kaçınmasına olan inancımızı tekrar teyit edeceğim… Daha önce hiçbir tarafın bu farklılıklara askeri bir çözüm aramayacağına olan inancımızı belirtmiştik. Bu ABD'nin bölge politikası olmaya devam ediyor. ABD askeri bir çözüm arayan herhangi bir tarafa aktif ve açık bir şekilde karşı çıkacak, bu tür eylemleri önlemek için her türlü çabayı gösterecektir. Kıbrıs konusunda ABD'nin konunun hızlı ve adil bir şekilde çözülmesi hedefine bağlı kaldığını tekrarlamalıyım. BM'de yaptığım konuşmada söylediğim gibi, bugün Kıbrıs'taki ayrım çizgileri kalıcı olamaz. Bunlar sadece bölgesel düzenlemeler olmalıdır. Kıbrıs sorununa, Kıbrıs'ın bağımsızlığını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruyacak bir çözüm arayışına aktif olarak katkıda bulunmayı amaçlıyoruz…"

Bitsios gereken garantiyi almıştır. Mektuptan 6 gün sonra, ABD'nin bu tutumu, bölgedeki ülkelerde bulunan tüm Amerikan elçiliklerine yazılı olarak gönderilir. ABD, çatışma durumunda hemen bunu engelleyecek adımları atacak ve savaşa izin vermeyecektir.

Üzerinden tam 44 yıl geçen bu mektup trafiğinin ardından bugüne baktığımızda gerek Doğu Akdeniz gerek Kıbrıs gerekse de Ege'deki sorunlar konusunda ABD politikasının aslında hiç değişmeden devam ettiğini görüyoruz.

Bir nevi 'sıkıntılı da olsa statükoyu koruma' felsefesinde olan bu politikaya göre Amerika, hiçbir zaman NATO üyesi ülkelerin savaşmasına izin vermemiş, nihayetinde buna kalkışanları da hep engellemiştir. Hele de Doğu Akdeniz gibi, Rusya'nın oyun alanı olmaya müsait bir bölgede, iki müttefiğin çatışması ABD için hepten kabul edilemezdir.

Ancak, Kissinger'in mektubunda bahsettiği Kıbrıs adasındaki 'ayrım çizgilerinin' yani Taksim hattının kalıcı olamayacağı vurgusu, aradan geçen onca yılın ardından bana 'kara mizah' gibi gelmektedir.

Adanın bölünmesinde en büyük rolü oynayan Kissinger'in, 'ayrım çizgileri kalıcı olamaz' demesi, 'çözüm için çabalarımız sürecek' demesinin ardından beyhude geçen bir ömür kadar sürenin başka nasıl izahı olur ki?


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.