Şu kabloyla elektrik getirme meselesi...
Hükümetin Ankara ziyareti sonrası, 13. maaşlar ve zaten ödenmesi gereken ödenekler yatırıldı. Böylece doğal akışında ödenmesi gereken bu paraların yatırılması bir başarı hikayesi olarak kamuoyuna aktarıldı.
Amiyane tabirle konuşacak olursak, bir nevi "eşeğini kaybettirip yeniden bulma" hikayesi olan bu operasyonun bir amacı da "Ankara'nın istediği hükümet kurulmazsa bir kuruş para gelmeyecek" şeklinde kasaba siyaseti yapanların elini güçlendirmekti.
Nitekim bu ülkede bilerek ve istenilerek yaratılan 'besleme' düzeninin sevicileri tarafından durum takdirle karşılandı, hükümete methiyeler düzülmeye başlandı.
Öte yandan Ankara ziyaretinin ön plana çıkartılmaya çalışılan bir başka hususu kablo ile elektrik konusu oldu. Yeni Ekonomi ve Enerji Bakanı, bu konudaki müjdeyi "Erdoğan bizzat talimat verdi" diye açıkladı.
Peki, suyu adaya getirmeyi başaran Türkiye, kablo ile elektriği getirmeyi de başarabilecek mi dersiniz?
Açıkçası bu noktada, Kıbrıs sorunu çözüldüğünde illa ki enterkonekte bir sistemle Türkiye üzerinden Avrupa'ya bağlanacağımızı düşünüyorum.
Böylesi bir sistemin, öylesi bir Kıbrıs'ta tam bir barış projesi olacağını da düşünüyorum.
Ama şu an içinde yaşadığımız duruma ve Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüne baktığımızda bunun zor olduğunu söylemek zorundayım.
Geçenlerde El-Sen'in eylemi sırasında basına açıklamalarda bulunan Başkan Kubilay Özkıraç'ın, Eski Dışişleri Bakanı Kudret Özersay'ın konuyla ilgili ifadelerine atıfla söylediği ve Özersay'ın yalanlamadığı şekliyle zordan da öte, "hayal" olduğunu da eklemek yerinde olur.
Kablo ile elektrik geldiğinde maliyetlerin düşüp düşmeyeceği konusundaki tartışmaları bir kenara koyacak olursak, bu projenin şu anki şartlarda neden hayal olduğunu anlamak için biraz arşiv karıştırmak lazımdır.
Öyle de yaptığımızda, Türkiye'nin 2015 yılında AB ile yaptığı bir anlaşmaya göz atmak zorundayız.
Çünkü 16 Nisan 2015 günü Türkiye'de çıkan gazeteler, bir müjde gibi sunulan "Türkiye, Avrupa Elektrik İletim Sistemi Operatörleri Ağı ile Kalıcı Bağlantı Anlaşması imzaladı" şeklinde haberlerle doludur.
Haberin ayrıntılarında ise şunlar yazmaktadır: "Ülkemiz, Avrupa Birliği enerji müktesebatının en önemli unsurlarından biri olan elektrik sektörüne ilişkin düzenlemelere uyum çerçevesinde önemli ilerlemeler kaydetmektedir. Türkiye elektrik sisteminin kıta Avrupa'sı elektrik sistemi ile kalıcı işletimi için hukuki alt yapıyı oluşturacak “Uzun Dönem Anlaşma” 15 Nisan 2015 itibarıyla Brüksel’de TEİAŞ ve ENTSO-E arasında imzalanmıştır. İmza töreninde, AB nezdinde Daimi Temsilci Yardımcılığımız, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, AB Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Enerji Topluluğu üst düzey temsilcileri de hazır bulunmuşlardır. İmzalanan söz konusu anlaşma ile ülkemizin AB elektrik piyasasına tam entegrasyonu kapsamında önemli bir adım atılmış olmaktadır."
ENTSO-E, yani İngilizce adıyla European Transmission System Operators, toplam 35 Avurpa ülkesinde 42 şirketin üye olduğu bir kuruldur.
İşte Türkiye'nin ilkin 1975'te ortaya attığı, 2000 yılında resmi başvurusunu yaptığı bu adım, 15 yılın ardından bu imza ile hayata geçmiş, Türkiye AB ile kalıcı olarak elektrik hatlarını birleştirmiştir. Hem de en üst düzey katılım ile.
Öte yandan Türkiye, henüz AB üyesi bir ülke olmadığından dolayı Avrupa Elektrik İletim Sistemi Operatörleri Ağı kurulunda 'Gözlemci Üye' sıfatı ile bulunmaktadır.
Bu noktada, Türkiye, Erhan Bey'in büyük bir mutlulukla verdiği müjdeyi hayata geçirmek için gidip bu kuruldan imza almak zorundadır.
Çünkü söz konusu kurulda “Gözlemci üyeler de üye olmayan ülkelerle bağlantı yapmak için onay almalıdır” diye bir kural vardır. Kuraldan öte bu bir AB prensibidir.
Dolayısıyla, Türkçe olarak yazacak olursam, Türkiye, KKTC'ye elektrik kablosu çekmeye kalktığında, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tam üye olduğu bu kuruldan onay almak zorundadır.
İşte adına Kıbrıs sorunu denilen şey, Türkiye'nin AB ile yaptığı, yapacağı ve büyük menfaatler sağladığı hemen her proje/iş birliğinin karşısına takoz olarak çıkmaktadır.
Doğu Akdeniz bölgesi genelinde, Kıbrıs Cumhuriyeti ile yaşadığı sorun da aynen buna örnektir.
Bunun dışında AB, Türkiye ile birçok alanda iş birliği, ticaret, savunma ve aklınıza gelebilecek daha birçok alanda 'ortaklık' yaparken, Kıbrıs sorunu yüzünden kendi prensiplerini Türkiye lehine çiğnemek zorunda kalmaktadır ama bu politikanın sürdürülebilir hiçbir tarafı yoktur. Son AB zirvesinde orta yol bulunmaya çalışılan, sert yaptırımlar gündeme getiren ve Mart ayına ertelenen kavga adı üstünde, 'sorunların ertelenmesinden' başka hiçbir şey değildir.
Bu noktada Eylül 2018'de Yenidüzen gazetesinin sorularını yanıtlayan dönemin Ekonomi ve Enerji Bakanı Özdil Nami'nin AB'nin bu noktadaki tutumu ile ilgili ifadelerine de bakmak lazımdır.
Nami bahse konu röportajda söz konusu kurulun projeye karşı çıkması ilgili bir soruya şöyle cevap vermektedir: "Danışma mekanizmaları vardır, kablonun bağlantı metoduyla da ilgili farklı uygulamalar olabiliyor. Neticede bu devletlerin kendi kararıdır. Eğer beklenmedik bir şekilde “hayır, yapamazsınız” şeklinde bir irade ortaya çıkarsa, onunla ilgili de siyasi karar üretilir ve ne yapılacaksa yapılır. Ben AB’nin böyle bir projeyi engelleyeceğini düşünmüyorum. AB’nin elektrik şebekesinin Türkiye’ye bağlanmaktan elde ettiği çok büyük menfaatler vardır, Türkiye’nin sağladığından daha büyük bir menfaati sağladığını uzmanlar ifade ediyor. AB, böyle bir bağlantıyı engelleyecek diye bir işaret almadık. Bunu ileriki aşamalarda daha net göreceğiz."
Bence aslında demeye çalıştığı ve bildiği şey şudur: AB, böylesi bir izni veremez. Verirse, üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin buna itiraz edeceğini ve bir çuval inciri berbat edeceğini bilmektedir.
Dolayısıyla, iş dönüp dolaşıp yine aynı kadim noktaya, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüne gelmektedir.
Ve bu sorun, Türkiye-AB ilişkilerini sürekli zehirlemekte, ortaya bir sürü gereksiz sorun çıkarmaktadır.
Haliyle çözülmesinin Kıbrıs halklarına getireceği faydalar sayısız miktardadır.
Ancak Türkiye'ye faydası bunun çok ötesinde, muazzam boyutlardadır...
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.