Guterres kriterlerine bir kez daha bakalım…

Yayın Tarihi: 21/04/21 07:00
okuma süresi: 19 dak.

Cenevre'de 27-29 Nisan'da yapılacak olan Kıbrıs zirvesiyle ilgili geri sayım sürerken, taraflar arasındaki derin fikir ayrılığı da dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumda. Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği, federal çözümün öldüğünü söyleyip, eşit egemenliğe dayalı iki devletli çözüm modelinde ısrar ederken, geriye kalan taraflar ve dünyanın geneli federasyon çözümünü destekliyor. Federal çözüme en son ve çok açık destek Rusya'dan geldi. Geçen hafta yapılan ancak dün üzeri çok kalın çizgilerle çizili bir şekilde tekrardan vurgulanan açıklamada, federasyona destek açıkça ifade edilirken, iki devletli çözüme ise 'kategorik' olarak karşı olunduğu açıklandı. Böylece konferansın 5+1+AB şeklindeki dağılımında federasyona olan destek 4-2 oranında olurken, BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi de 5-0 federasyon lehine.

Her ne kadar Ersin Tatar ve Türkiye, Cenevre'de yeni bir şey söylemeye gidiyoruz diye tuttursa da, aslında eski modellerin masaya geleceğinden ve bunların da konuşulmadan reddedileceğinden emin olduğum için, konuşulabilme ihtimali olan şeyi, yani Guterres kriterlerini yazmayı uygun buluyorum.

2017'de Crans Montana'da masaya gelen, neredeyse Kıbrıs sorununu çözen belgede neler var, tarafların görüşleri nedir, gelin bunlara bakalım.

Ama öncesinde, Cyprus Diyalog adlı iki toplumlu inisiyatife teşekkürü bir borç bilirim. Son derece güzel bir Kıbrıs sorunu tarihi kronolojisi hazırlamışlar. Birçok belge, karşılaştırmalı grafik, bilinmeyen mektup, belge ve fotoğraflarla süslü bu dijital kütüphaneye 'libguides.cydialogue.org' adresinden ulaşabilirsiniz.

Guterres belgesine gelince… Malumunuzdur, belge çözüm müzakerelerinin değişik konuları için toplamda 5 maddede (aslında 6 ama güvenlik ve garantiler tek başlıkta toplanacak) çözümü öngören bir 'non-paper'dir. Yani belge olmayan belge. Bu bağlamda belge olmayan belge olduğu için tam metninin yazılı olduğu bir yer de yoktur.

İşte bu bahsettiğim kütüphane, bu konuda grafiklerle belgenin maddelerini ve tarafların tutumlarını göstermiş.

Biz de tek tek maddeler üzerinden gideceğiz.

GÜVENLİK VE GARANTİLER

Belgenin ilk maddesinde "Tek taraflı müdahale hakkının devam edeceği bir garanti sistemi sürdürülebilir değildir. Güvenlik sistemi her iki toplumun da birleşik bir Kıbrıs’ta güvende hissetmesini sağlamalıdır. Bir tarafın güvenliği diğer tarafın güvenliği pahasına olmamalıdır" ifadeleri vardır.

Genel Sekreter, Crans Montana sonrası Eylül 2017'de hazırladığı raporunda da, "Mevcut garanti sistemi, özellikle de Garanti Antlaşmasının tek yanlı müdahale hakkını içeren IV. maddesi “sürdürülebilir değildir" demektedir. İlkeler konusunda ise "a) Her iki toplumun da endişelerine cevap veren karşılıklı kabul edilebilir çözümlere olan ihtiyacın altı çizilmiştir; b) Kapsayıcı ilke, bir toplumun güvenliğinin, diğer toplumun güvenliği pahasına olamayacağıdır; c)Öngörülen çözümlerin her iki toplumun geleneksel güvenlik endişelerini karşılaması, aynı zamanda gelecek için bir güvenlik vizyonu oluşturması gerekmektedir" ifadelerini kullanmıştır.

Söz konusu belgeye cevaben Nikos Anastasiadis, "Guterres, ihtiyacımızın, eski güvenlik rejiminin devamı değil, yeni bir güvenlik rejimi olduğunu kabul etmemiz gerektiğini söylemektedir" demiştir. Devamla "Tek taraflı müdahale hakkının ve Garanti Antlaşmasının sona ermesi gerektiğini düşünmekteyim" şeklinde ifadeler kullanmıştır. Anastasiadis'in bu görüşü, o günden beri belge ile ilgili yapılan tartışmalarda, federal çözüm karşıtları tarafından "Guterres belgesinde 'sıfır asker, sıfır garanti' ifadelerinin olduğunda ısrar etmektedir ancak görülebileceği üzere, bu görüşün kendi görüşü olduğu, belgede böyle bir ifade olmadığıdır.

Crans Montana'da Kıbrıs Türk tarafını temsil eden 4.Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ise bu maddeyle ilgili, "Belge, bir tarafın güvenliğinin diğer tarafın güvenliğine tehdit teşkil etmeyeceği bir düzenlemenin yapılmasından bahseder" şeklindedir. Devamında ise "Çerçeve, garantörlerin tek yanlı müdahale hakkının sürdürülebilir olmadığını söylemektedir. Bu hakkın birinci günden ortadan kalkması gerektiğini söylememektedir" ifadelerini kullanmaktadır. Çerçevede bu konuda "Garanti Antlaşmasının kapsadığı alanların yerini, iki tarafça üzerinde mutabık kalınan ve çeşitli boyutları içeren, yeterli uygulamayı izleme mekanizmaları alabilir. Bunların bazılarına garantör güçler de dahil olabilir. Asker konusu Garanti Antlaşmasından farklı bir konudur ve farklı bir formatta ele alınmalıdır. Asker ile ilgili konular üzerinde (sayı, çekilmenin söz konusu olup olmayacağı ve zamanı, takvim, vs.) doğru zaman geldiğinde en üst düzeyde anlaşmaya varılacaktır" şeklinde ibareler de vardır.

Genel Sekreter raporunda bununla ilgili "Kıbrıs için yeni bir güvenlik sistemine ve şu anki garantörlerin de rol alacağı güvenilir bir uygulamayı izleme çerçevesine ihtiyaç vardır" demektedir. Yine devamla "Kıbrıs’taki Yunan ve Türk askeri varlığı ile ilgili ise, asker konusunda açıkta kalan herhangi bir konunun üç garantör gücün başbakanlarının katılımı ile en yüksek seviyede görüşülmesine karar verilmiştir" denmesi önemlidir.

Anastasiadis 'Güvenlik Sistemi, Uygulama & İzleme Mekanizmaları' konusunda "Mevcut durumun yerini, Kıbrıs’ın bütününün ve her iki toplumdaki tüm Kıbrıslıların güvende hissedeceği, uluslararası bir boyutu da olan (BM/çok uluslu – uluslararası çerçeve/dost ülkeler) güçlü uygulama ve gözetim mekanizmaları içeren sağlam bir güvence sistemi alacaktır. Mevcut garantör güçler hem uygulama hem kendi kendini izleme yapamaz" diye yorumda bulunmuştur. Güvenlik ve askerler konusunda ise "Anlaşmanın uygulamaya girdiği birinci günden hızlı bir azalma olmalıdır. Akabinde kuvvet sayısı 1960 düzeylerine indirilmelidir. Aynı zamanda, geri çekilmeleri ile ilgili bir takvim ve gözleme mekanizmaları üzerinde anlaşmaya varılmalıdır. Sona erme hükmüne karşı gözden geçirme hükmü üç garantör gücün başbakanlarının katılımı ile tartışılmalıdır" demektedir.

Akıncı ise 'Güvenlik Sistemi, Uygulama & İzleme Mekanizmaları' konusunda "Çerçeve, tarafların üzerinde anlaşacağı yeni bir güvenlik düzenlemesi öngörmektedir. Her iki tarafın da kabul edeceği ve garantör ülkeleri de içerecek mekanizmalardan bahsetmektedir" demiştir. Güvenlik ve Askerler konusunda ise "Çerçeve, sıfır asker, sıfır garantiden bahsetmemektedir. Asker çekilmesi ile ilgili takvim ve şartlarla ilgili kararlar daha üst düzeyde (Başbakanların katılımı) verilmelidir" şeklindedir.

Crans Montana'da bu konuyla ilgili yapılan tartışmalarda, askerlerin çekiliş tarihi olarak ortaya konulan 'sunset clause' ibaresi, taraflar arasında tartışılmıştır. Türkiye'nin bunun 15 yıl olması gerektiği üzerindeki ısrarı, sonraları 8 yıla kadar inmiş, Anastasiadis ise 5 yıl konusunda diretmiştir. Nihayetinde taraflar bu konuda anlaşamamıştır.

YÖNETİM VE GÜÇ PAYLAŞIMI

Bu hususta belgede çok net şekilde 2:1 oranında dönüşümlü başkanlık öngörülürken, kararlara etkin katılım konusunda ise "Toplumlar için hayati öneme sahip durumlarda/ tıkanıklıkların aşılması mekanizması ile birlikte bir olumlu oyun aranacağı salt çoğunluk aranacaktır" denmektedir. Guterres, Eylül 2017'deki raporunda bu husus konusunda "Yönetim & Güç Paylaşımı başlığı altında açıkta kalan esas konular arasında dönüşümlü başkanlığın olup olmayacağı vardı. Crans-Montana’daki Konferansın sonunda taraflar federal yürütme konusunda neredeyse tam bir anlaşmaya varmışlardı" diye yazmıştır. Etkin katılım konusunda ise yine "Yönetim & Güç Paylaşımı başlığı altında açıkta kalan esas konular arasında etkin katılım, ve daha spesifik olarak, alt düzeydeki federal yapı ve kurumların oluşumu ve karar-alma mekanizması vardı. Crans-Montana’daki Konferansın sonunda taraflar federal yürütme konusunda neredeyse tam bir anlaşmaya varmışlardı" demiştir.

Bu noktada Anastasiadis tam olarak net değildir. Nitekim her iki konuyla ilgili ortaya koyduğu görüşlerinde "Kıbrıs Türk tarafının dönüşümlü başkanlık talebi de dahil olmak üzere güç-paylaşımı ile ilgili diğer açıkta kalan konular tartışılmalıdır" demektedir. Etkin katılımla ilgili ise "Bu konu, bir olumlu oy ile bağlantılı olarak (ne zamanlar, hangi şartlar altında ve ilgili tıkanıklıkların aşılması mekanizmalarının ne olacağı) daha ileri derecede tartışılmalıdır" demektedir. 2017'den beri devam eden Siyasi Eşitlik tartışmasının özünde bu konular vardır. Rum Liderin sonraları ortaya attığı desentralize ve gevşek federasyon önerileri de bu konuya özgü açılımlar içermektedir.

Öte yandan 4.Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın bu noktadaki görüşlerine göreyse, "Çerçeve net şekilde 2:1 oranı ile temel unsurlardan biri olan dönüşümlü başkanlıktan bahsetmektedir" şelindedir. Yine Akıncı'ya göre "Çerçevede net şekilde ortaya konan unsurlardan bir diğeri de Kıbrıslı Türklerin karar alma mekanizmalarına etkin katılımı ve uygulanacak tıkanıklıkların aşılması mekanizması ile birlikte her bir toplumdan 1 olumlu oyun aranmasıdır" şeklindedir. Yaklaşık 3 yıl süren tartışmaların sonunda ise 25 Kazım 2019'da Berlin'de yapılan toplantıda, BM'nin 716 sayılı kararına atıfla, siyasi eşitlik konusu çok net şekilde ifade edilmektedir. Çözüm için siyasi eşitlik olmazsa olmaz bir husustur.

TOPRAK

Guterres kriterlerinin bir diğer önemli konusu da topraktır. Uzun yıllar Kıbrıs sorunu müzakerelerinin önündeki en önemli engel olarak görülen bu konu, Crans Montana öncesi Mont Pelerin 1-2 ve 2017 Cenevre görüşmelerinde masaya yatırılmıştır. Hatta Cenevre'de taraflar birbirlerine harita sunmuş, bunlar BM'nin Cenevre Genel Merkezinde kasaya kilitlenmiştir. Genel olarak, Kıbrıs Türk tarafının ortaya koyduğu haritada Kıbrıs Türk devletine kalacak olan toprak oranı yüzde 29.2'dir Rumların önerisinde ise Güzelyurt de dahil yüzde 28.2 öngörülmektedir. Pazarlığın sonucunun Annan Planındaki orana, yani yüzde 28.7'ye sabitlenmesi düşünülüyordu.

Guterres kriterleri, Kıbrıslı Türklerin sunduğu haritayı göz önüne alarak "Kıbrıs Türk tarafının sunduğu haritanın Kıbrıslı Rumların belli yerlerle ilgili endişelerini giderecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir" denmektedir.

Guterres, 2017 Eylül'de yazdığı raporunda başlıkla ilgili "Mont Pelerin 1’de liderler önemli bir ilerleme sağlayarak, toprak düzenlemeleri sonucunda kurucu devletlere ait olacak toprak yüzdelikleri ile ilgili bir aralıkta anlaştı.  Cenevre’de iki lider birbirlerine tercih ettikleri iç idari sınırları içeren haritaları sundu. Her iki taraf da sırasıyla kendi haritasını sunduktan sonra daha ileri bir tartışma yapılmadı. BMGS’nin Crans-Montana’da gerçekleştirdiği ikili görüşmelerde toprak düzenlemeleri ile ilgili bir anlaşma erişilebilir görünmekteydi. Ancak konu sadece nihai bir paketin bir parçası olarak tamamlanabilirdi" diye  yazmıştır.

Anastasiadis, başlıkla ilgili "Toprak düzenlemelerinin Kıbrıs Rum tarafının dile getirdiği endişelere cevap verecek şekilde yapılması gerekmektedir" demektedir. Akıncı ise "Çerçevede öngörülen harita Kıbrıs Türk tarafınca sunulan haritadır. BMGS Kıbrıs Türk tarafına, Kıbrıs Rum tarafının endişelerini karşılayacak şekilde bazı ek düzenlemeler yapılmasının mümkün olup olmadığını sormuştur. Kıbrıs Türk tarafı buna cevaben, “Toprak konusunu sonuçlandırmak için Kıbrıs Türk tarafının haritasında ek düzenlemeler yapmak mümkündür” demiştir" şeklinde bir görüş belirtmiştir.

Esasında konunun dönüp dolaşıp, Güzelyurt üzerinde kilitlendiği çok bellidir. Kıbrıs Türk tarafı hiçbir zaman bu hususta 'Güzelyurt' ifadesini kullanmamış, bunun yerine "malum yer" demiştir. Yine basına sızan kimi bilgilerde, Kıbrıs Türk tarafının sunduğu haritada, Güzelyurt'un güney kısmı olan (Bostancı) bölgesinin iade kapsamında, gerisinin olmadığı şeklindedir. Sonuç olarak bu Kıbrıs Türk tarafı, sunduğu haritayı 2017'de geri almış, ilgili açıklama da 6 ay sonra yapılmıştır. Rumların haritası ise hala daha Cenevre'deki kasada durmaktadır.

MÜLKİYET

Kıbrıs sorunu müzakere tarihinin bir diğer çetrefilli konusu olan mülkiyet konusu ise Guterres belgesinde iki rejimli bir şekilde ele alınmıştır. Kıbrıs Tür tarafı için son derece net kazanımların olduğu bu başlıkla ilgili belgede "İki mülkiyet rejimi: toprak düzenlemelerine tabi olan ve olmayan bölgeler için; toprak düzenlemelerine tabi olan yerlerde rejim, mülkünden edilen sahiplerden yana ağır basacak şekilde düzenlenecek; toprak düzenlemelerine tabi olmayan yerlerde rejim, şu anki kullanıcıdan yana ağır basacak şekilde düzenlenecek. Spesifik unsur üzerinde daha ileri tartışmalar yapılacak" denmektedir.

Kıbrıs Türk tarafının 'duygusal bağ' önerisinin dikkate alındığı ve uluslararası hukuka uygun şekilde düzenlendiği bu başlık için Guterres, Eylül 2017'deki raporunda "Mülkiyet Rejimi: Mülkiyet ile ilgili olarak, taraflar prensipte iki ayrı mülkiyet rejimi üzerinde anlaşmışlardır. Geriye bazı detaylar kalmıştır. Toprak düzenlemelerine tabi olmayan yerlerde mülkiyet rejimi, mevcut kullanıcıdan yana ağır basarken, toprak düzenlemelerine tabi olan yerlerde mülkiyet rejimi, mülkünden edilen sahiplerden yana ağır basacaktır. Kapsayıcı bir mülkiyet anlaşması çerçevesi açısından açıkta kalan çok az konu kalmıştır.  Her bir Mülkiyet Rejimi için Kriter: Her bir rejimde uygulanacak olan kesin kriterle ilgili çeşitli detaylar açıkta kalmıştır. Mülkiyet ile ilgili İlkeler: Müzakerelerin son aylarında daha yavaş da olsa, adilane tazmin ve haksız kazancın telafisi de dahil, ilkeler üzerinde ilerleme sağlanmıştır" şeklinde ifadeler kullanmıştır.

Anastasiadis bu başlıkla ilgili "Dikkate alınması gereken iki ilke vardır: toprak düzenlemelerine tabi olan bölgelerde öncelik mülkünden edilmiş sahiplere verilmelidir, ancak mutlak şekilde değil; geriye kalan yerlerde öncelik mevcut kullanıcıya verilecektir, ancak mutlak şekilde değil. Spesifik unsur üzerinde daha ileri tartışmalar yapılacak" şeklinde görüş belirtmiştir. Rum liderin her iki hususu da tam kabul etmediği ama tam reddetmediği açıkça görülmektedir. Akıncı da bu durumu "Çerçeve iki mülkiyet rejiminden bahsetmektedir. Güneyde kalacak topraklarda önceki mülk sahiplerinin haklarını, kuzeyde kalacak topraklarda mevcut kullanıcının haklarını koruyacak bir sistemin kurulmasını öngörmektedir" şeklinde yorumlamıştır.

Nihayetinde, Taşınmaz Mal Komisyonu gibi kurumlarda "malın esas sahibi, ilk söz hakkına sahiptir" şeklinde bir hukuksal durum vardır. Yani (kuzeyde bırakılan) malların ne olacağına (takas, iade, tazminat) esas sahipleri, yani Rumlar karar vermektedir. Guterres çerçevesi ise bunu çok açık şekilde Kıbrıslı Türkler lehine düzenlemekte, duygusal bağ üzerinde iade edilmeyecek olan bölgelerdeki taşınmazlarda ilk söz hakkını malın şu anki kullanıcılarına vermektedir.

AB KONULARI

Bu konu, mutlak bir şekilde AB kriter ve prensiplerine uygun olmak zorunda olduğunda, aslında iki taraf arasında pazarlık edilecek kısımları daraltmaktadır. Kıbrıs'taki Türkiye ve Yunanistan vatandaşlarına 'Eşdeğer Muamele' adı altında belgede yazanlar "Malların serbest dolaşımı (gümrük birliği & birincil tarımsal ürünler ile ilgili bir kota üzerinde anlaşılacak), hizmetler ve sermayede sorun yoktur. Kişilerin serbest dolaşımı: rejim turistlerin, öğrencilerin ve mevsimsel işçilerin girişine izin verecek. Daimi ikametgah isteyenler söz konusu olduğunda Kıbrıs’taki Yunan ve Türk vatandaşlarına eşdeğer muamele yapılacak" şeklindedir.

Guterres ise Eylül 2017'deki raporunda "Bu, bir çözüm sonrasında Türk vatandaşlarına, Kıbrıs’ta, Avrupa Birliği vatandaşları olarak Yunan vatandaşlarına yapılan muameleye eşdeğer bir muamele yapılıp yapılmayacağı ile ilgilidir. Kişilerin serbest dolaşımı ile ilgili ilkelerden ziyade bazı detaylarda bir takım anlaşmazlıklar devam etmiştir. Müzakerelerde yer alan Avrupa Komisyonu yetkilileri anlaşmazlıkları, sınırlı ve pratik çözümlerle aşılabilecek anlaşmazlıklar olarak tarif etmiştir" şeklinde ifadeler kullanmıştır. Basında ise 4:1 oranı (Yunanistan-Türkiye) şeklinde, yani vatandaş olacak her 4 Yunanlıya karşılık, 1 Türk vatandaş olabilecektir şeklinde görüşler dolaşmıştır ama belgede buna dair bir ibare yoktur. Nitekim Akıncı, bu konuyla ilgili "Türk ve Yunan vatandaşları ile ilgili olarak, çerçeve, daimi ikamet ile ilgili adil ve eşdeğer bir muamele öngörmektedir. Çerçevede dörde bir oranından bahsedilmemektedir. Ne de böyle bir öneri veya sayısal teklif vardır" şeklinde yorumda bulunmuştur.

Konuyla ilgili Anastasiadis "Türk vatandaşlarının daimi ikameti ile ilgili olarak, daimi ikametgah alan Yunan vatandaşlarına eşdeğer bir kota getirmek. Öğrenciler, turistler ve mevsimsel işçilerle ilgili rejim bunun dışındadır. Daimi ikametin uygulanması konusunda eşdeğer muamelenin ne olacağı konusunda daha ileri tartışma gerekmektedir" şeklinde görüş belirtmiştir.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.