Bugün istifa etse, yarın ikinci gün olur…
Bu sabah Gündem Kıbrıs Web TV'de Çiğdem Aydın'ın konuğu olan Ersin Tatar, Mayıs ayında Türkiye’de gerçekleşecek seçimlerin ardından iktidarla birlikte Kıbrıs politikasının değişmesi halinde tutumunun ne olacağı yönündeki bir soruya “Böyle doğdum, böyle öleceğim. Ben zig-zag çizmem. (Öyle olursa) Ersin Tatar, Cumhurbaşkanlığını bırakır, hayatına döner. Kanal T’ye gider otururum, onurumla yaşarım. Başka yollara girmek bana yakışmaz, girmem de” diye cevap vermiş.
“Ancak Türkiye’nin politikasının bu saatten sonra değişeceğini düşünmüyorum” diye de devam etmiş.
Bir kere bu ifadeler, aktif görevde olan bir ‘Cumhurbaşkanının’ herhangi bir konu hakkında istifa seçeneğini dillendirmesi açısından başlı başına büyük bir olaydır, büyük bir haberdir. Öte yandan bu ifadelerin içeriğini birkaç yönden değerlendirmek lazımdır.
Bayram değil, seyran değil, Ersin Tatar neden çok rahat şekilde geçiştirebileceği böylesi bir soruya içine “istifa ederim” sözlerini de ekleyerek cevap vermiştir?
Sorulacak tek soru tabii ki bu değildir.
Mesela 14 Mayıs’taki seçimlerde bir iktidar değişikliği olmaz ama aynı iktidar seçim sonrası Kıbrıs sorunu siyaseti değişikliğine giderse Ersin Tatar ne yapacak? Yine istifa edecek mi?
Ersin Tatar bu ifadelerle acaba birilerine mesaj vermekte, ‘ben oynamam’ mı demektedir?
Bu soruların cevapları an itibarıyla elbette net olmayabilir. Ancak sorular sormayı bırakıp düz şekilde Tatar’ın ifadelerinin ne anlama gelebileceği üzerinde duralım.
Bir kere Ersin Tatar’ın dediği gibi Kıbrıs sorunu Türkiye siyaseti için ‘milli dava’ konusudur. İktidarlar değişir, mevsimler değişir ama bu siyaset değişmez. Ancak buraya 2002 tarihini bir milat olarak koymak durumundayız çünkü o yıl iktidara gelen AKP’nin bu milli çizginin dışına çıkan ilk parti olduğu çok açıktır. Bunu hem Annan Planı sürecinde hem de Crans Montana’da yaşayarak görmüş bulunmaktayız.
Ersin Tatar’ın ‘iktidar değişikliği’ ile kastettiği çevreler olan CHP ve İyi Parti’nin başını çektiği çoklu oluşum ise AKP’nin bu çözüm odaklı siyasetini “Kıbrıs’ı satıyorlar” şeklinde bir propagandayla eleştirdiği hepimiz hatırlıyoruz.
Bu durumda hem CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun hem de İyi Parti lideri Meral Akşener’in, ‘milli dava’ noktasındaki tavrının ne olduğunu bir kez daha hatırlatmak zaruridir. Çünkü Kılıçdaroğlu bu konuda “Biz milliyetçiliğimizi 1974’te Beşparmak dağlarına yazdık, sorun 74’te çözüldü” diye övünmekte, asla federasyon çözümü konusunda destek belirtmemektedir. Son ziyaretinde kullandığı ve çok tepki çeken “yavru vatan” ifadesi, bu felsefenin seçimle birlikte değişmeyeceğine işarettir. Ondan çok daha sert olan Akşener de “Kıbrıs sorunu 1974’te sona erdi” noktasında bulunmaktadır. Dahasını söylemem gerekirse, Meral hanınım 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ise federal çözüm cephesinin adayı Mustafa Akıncı için -Kılıçdaroğlu’nun geçenlerde söylediği çok talihsiz “ülkücü damarı tuttu” güzellemesinde bahsettiği damarı tutup nasıl çok ağır ifadeler kullandığı belleklerdedir. Haliyle söz konusu ifadeler o seçimde Akıncı’ya destek veren yüzde 49 oranındaki halk için de geçerlidir.
Dolayısıyla Türkiye’de olur da 14 Mayıs’ta bir iktidar değişikliği olursa, bu değişiklik Tatar’ın korkacağı bir değişiklik olmaktan çok uzaktır çünkü olası yeni iktidar için Kıbrıs bir dibine kadar bir ‘milli davadır’ ve bence bu duruş aynı eksende devam edecektir. Yani Ersin Bey çok endişelenmesin, Cuma namazına gitmeyi bırakır, Atatürkçülük yeleğini giyip yoluna devam eder, olur biter
O zaman başa dönüp yine soru sormak zorundayız: Acaba diyorum Ersin Tatar şu anki iktidarın Kıbrıs sorunu konusunda siyaset değiştirmesinden mi korkmaktadır?
Çünkü kendisi en yakından bileceği üzere, 2017 Crans Montana sonrası Kıbrıs konusunda sert bir değişiklik yaparak dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile yollarını ayıran Türkiye’nin, 2020 seçimlerinde onun gönderilmesi için pervasız müdahalede bulunmuştur.
Yani 14 Mayıs’taki seçim sonrası diyelim ki AKP iktidarı seçimi kazandı ama ardından bir takım adımlarla Kıbrıs siyasetini değiştirip, AB ile yakınlaşma noktasına geldi, bu durumda Tatar, Türkiye ile ters düşüp ‘gönderilmekten’ ya da istifaya zorlanmaktan mı korkmaktadır?
Zira Türkiye’nin Kıbrıs sorunu gibi aslında tüm Doğu Akdeniz meselesinin ve pek tabii Türk-Yunan, Türkiye-AB ilişkilerinin merkezinde olan bir sorunla ilgili kendisinden başka, Kıbrıs Türk liderliğinden başka bir tavra tahammülü olamaz. Bunun en başta Türkiye’nin ulvi çıkarlarına ters ve komplikasyon yaratacak bir durum olmasından ötürü sevsek de sevmesek de reel politikle ilgisi vardır.
Ha bu noktada Tatar -olur da Anavatanı, Kıbrıs sorununda siyaset değiştirip kendisini kontrada bırakacak bir yola girerse- gerçeği kabul edip, Akıncı gibi mücadele etmeden “çekilirim” demesi onurlu mu olur onursuz mu olur bunun cevabını benden çok tarih verebilir.
Son olarak kendisine karşı kişisel bir husumetim yoktur ancak sabah akşam benim gibi federal çözüm isteyenleri “Rumcu hain” diye nitelemesi yönünde sürdürdüğü söylemi, gerçeklerden uzak çözüm önerileri ve Kıbrıs Türk toplumunu esir edecek bir zihniyetle siyaset yapmasına kökten karşıyım.
Hal böyle olunca, tüm bu ifadelerine bakıp Kıbrıs halk dilinde çok kullanılan bir tabirle diyeceğim şey “bugün istifa etse, yarın ikinci gün olur” şeklindedir.
Umarım Türkiye iktidarı, Kıbrıs Türk halkını tarihin de bize ispatladığı üzere çok mağdur eden ve şimdilerde adına “iki devletli çözüm” denilen Taksim siyasetinden uzaklaşarak, çözüm siyasetine geri döner.
O zaman da (Ersin Bey’in ifadelerini dikkate alacak olursak) Kanal T’nin başında yeni bir müdür göreve başlar, olur biter…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.