Bir haber, Maraş, hukuksal gerçekler ve iki soru!

Yayın Tarihi: 03/05/23 07:00
okuma süresi: 10 dak.

Günlerdir Yeni Bakış gazetesinin ortaya attığı Maraş’ta satılan 3 otel hakkındaki iddiaları konuşuyoruz. Gazetenin geçen hafta yaptığı habere göre Kapalı Maraş’ta bulunan Cleo Otel, Golden Seaside Apartment Otel ve Aegean Otel bu iddiaya göre Kıbrıslı bir Türk iş adamı tarafından parası ödenerek satın alınmış.

Gazete sonraki günlerde de konuyla ilgili yayınlarına devam ederek Kıbrıs Türk makamlarını konuyla ilgili açıklama yapmaya devam etti ancak KKTC yetkili makamları pek oralı olmadı ya da verilecek bir cevapları yoktu. Güney Kıbrıs basını ise iddiaya balıklama daldı ve yer yerinden oynadı!

Kıbrıs sorunu ve Maraş konularında çokça kalem oynatmış birisi olarak elbette ben de iddiayı kendi sosyal medya hesaplarımdan paylaştım, yetkililerden açıklama istedim. Ancak sessizlik devam etti.

En son Cumartesi günü yine aynı konuyu paylaşınca en nihayet Bayındırlık Bakanı Erhan Arıklı attığım postun altına cevaben “Kim aldıysa tebrik ederim. Bu durum güneyi rahatsız edebilir, ama kuzeyde yaşayan birisini rahatsız eder mi bilmem” ifadelerini yazdı. Bilindik hamaset kriterleri çerçevesinde subliminal ‘Rumcular üzüldü’ mesajını da veren Arıklı, daha sonra paylaştığı kendi açıklamasında, Maraş’ın askeri bölge olma statüsünden çıkarılıp TMK’ya devredileceğini, bunun için de ‘Eşref saatinin’ beklendiğini, bu bağlamda buralardan mülk satın almak isteyenlere devletin destek vermesi gerektiğini söyledi.

Bu ifadelere bakınca Erhan Bey’in, Maraş’ın resmi ve hür dünyanın hemen hiçbir yerinde kabul edilmeyen ‘Maraş, Vakıflar’a aittir’ iddiasına inanmadığını düşünebilirsiniz çünkü ‘eski sahiplerinden’ kasıt 1974’te tapularda yazan isimler, yani Rumlardır, başkası olamaz. Tabii ki bu gerçek, Yüksek İdare Mahkemesi’nde KV Mediterranean Tours Ltd şirketinin sahibi bir Rum’un 2018’de reddedilen başvurusu üzerine alınan gerekçeli kararda da yazmaktadır.

KKTC makamlarının içinde bulunduğu çıkmaz ise o davanın açılma sebebi olan bir başka davadır: 2005 Mağusa Kaza Mahkemesi kararı.

Birden fazla temel hukuk kuralı çiğnenerek alınan o karara göre Maraş, Abdullah Paşa Vakıfına aittir, Rumlara değil! Çiğnenen hukuk kuralı ise davanın tek bir tarafı dinleyerek, diğer tarafı davaya hiç müdahil etmemesi, tek taraflı karar alması, yani mülkiyet hakkının ihlalidir.  

Aralık 2005’te alınan tek taraflı o karara istinaden dava açan ve 1974 öncesi Maraş’ta turizm işi yapan Rum’un o davayı kaybetmesi, Vakıflar tarafından bir zafer olarak nitelendiğini gayet iyi hatırlıyoruz. Çünkü Vakıflar o kararla konuya taraf yapılmıştır. Ancak bana göre gerekçeli kararda yazan ‘Maraş’taki tapular 1974’teki sahiplerinindir’ ifadesi ortaya bir zafer bırakmamaktadır.

Bunun da Türkçe meali, BM’nin 550 ve 759 sayılı kararlarında izah edildiği gibi ‘Maraş, 1974 koçanlarındaki eski sahiplerine iade edilmelidir’ şeklindedir.

Arıklı ve sonrasında dün sabah bu konuyla ilgili en nihayet topa giren UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu’nun açıklamalarında, Maraş’ın TMK’ya devredilerek işlemlerin orada yapılacağı açıklanmıştır. Oğuzhan Bey’in açıklamasına baktığınız zaman kentin on yıllardır Rumların işgali altında olduğunu, Kıbrıslı Türklerin ise sanki de kendi mallarına giremeyen mağdurlar olduğunu düşünebilirsiniz.

Halbuki her ikisinin de kentin TMK’ya devri için 2005 sayılı kararın iptal edilmesini, yani ‘Maraş, Vakıf malıdır’ diyen o kararın bozulması gerektiğini bildiğine inanıyorum. Bilmiyorlarsa da ben aydınlatayım.

Çünkü TMK, Maraş’ta taraf değildir. Dolayısıyla Yeni Bakış’ın iddiasıyla ilgili herhangi bir işlem yapması mümkün değildir. Çünkü TMK’nın istinafı KKTC mahkemeleridir ve bu bağlamda KKTC Mahkemeleri 2005’te kentin Vakıfa ait olduğunu söylemiştir. Yani Maraş, TMK’ya devredilirse, davalar açılırsa ve alınan kararlara itirazlar gelirse, gidilecek yer KKTC Yüksek Mahkemesinden başka bir yer değildir. Misal, Vakıflar, (eğer Maraş TMK’ya devredilirse) TMK’da alınan bir kararla ilgili istinafa gidebilecek, ‘bu mal Yanni’nin değil, benimdir’ diyebilecektir. Bu senaryoyu daha önceki makalelerimde de yazmıştım, hatırlayacak olan çıkacaktır.

Öte yandan Maraş hakkında TMK üzerinden başta Lordos ailesi olmak üzere bir çok mülk sahibi başvuru yapmış durumdadır ancak herhangi aktif bir dava süreci yoktur. Ondan ötesi açılması muhtemel bu davalarda sadece kullanım kaybı tazminatının 200 milyon Eurolardan fazla olacağını söyleyen hukukçular vardır. Dikkat ederseniz taşınmazın rayiç bedelinden bahsetmiyorum, kullanım kaybı tazminatından bahsediyorum! Bütün bu paralar TMK’nın kuruluş yasasında tanımlandığı şekliyle alt yönetim (KKTC) tarafından değil de üst yönetim, yani Türkiye tarafından ödenecektir!

Ortadaki para miktarının böylesi devasa boyutlarda olması elbette ki orada mülkü bulunan Rumların gözünden kaçabilecek bir şey değildir. Nitekim haber patladıktan sonra Rum basını bu konuyu çok ciddiye alarak enine boyuna işlemeye başladı.

Ufak bir hatırlatma yapmam gerekirse, TMK’nın ilk kurulduğu günlerde Rum Hükümetinin kendi vatandaşlarını başvuru yapmaktan alıkoymaya çalışması boşa değildi çünkü bu durum resmi retoriğe tersti. Hatta o zaman hayatta olan Başpiskopos Hrisostomos’un söylemiyle bu satış işi ‘malların Türkleştirilmesi’ demekti, yani Turkification!

Ancak Rumlar ne papazı ne de başkasını dinledi. 2008’den beri yapılan 7000 civarı başvuru ve ödenen 250 milyon küsur sterlin tazminat tam da bunu söylemektedir. O günlerin Rum basını özetlerine bakarsanız, bu başvuruları yapan mal sahiplerinin iki şeyi mazeret olarak ortaya koyduğunu görürsünüz: Çözüm umudunun olmaması ve ekonomik kriz!

İşte bu durumun tıpatıp aynısı dünkü Cyprus Mail gazetesine yansıyan bu konuyla ilgili haberde açıkça görülmektedir.

Öyle ki gazeteye konuşan Maraş Belediye Başkanı Simos Ioannou, kentteki taşınmaz mülk sahiplerinin Kıbrıs sorununda herhangi bir çözüm ihtimali görmedikleri için mallarını satmaya yöneldiklerini, bunun da insani bir durum olduğunu söylüyor. Sözlerinin devamında, kendi belediye meclisinden kimi yetkililerin, Maraş’ta mülk sattıklarını iddia edilen mal sahiplerine ulaştığını ve onlarında da son derece kötü ekonomik krizler yaşadıklarını, çözümden umutlu olmadıkları için mallarını satma yoluna gittiklerini söylüyor. Yani ortada sadece Yeni Bakış’ın iddia ettiği gibi 3 otel değil, fazlası olabilir!

Gazetenin haberine göre Belediye Başkanı daha sonra Rum Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos’la bir araya gelip, bu durumu değerlendirmiş. Kombos ona bu satış haberlerinin resmi retoriğe ‘ters’ olduğunu söylemiş ancak Ioannou ona da durumun insani ve ekonomik tarafının olduğunu anlatmış.

Dışişleri Bakanı Kombos devamında satış iddiasıyla ilgili herhangi bir resmi bir işlemin yapılmadığını, bu satışların olsa olsa karşılıklı sözleşmeyle yapılabileceğini, herhangi bir Rum resmi makamından onay almadığını söylemiş ki bu bilgi doğru olmalı. Ama satış haberleri bence doğru.

Yine Yenidüzen’den Cenk Mutluyakalı’ya konuşan TMK Başkanı Növber Ferit Vehçi, ise komisyonda böyle bir işlemin yapılmadığını ve satışın yasal karşılığı olmadığını anlatmış. Elbette ki AİHM kararıyla kurulan TMK dışında herhangi başka bir yolun geçerli olamayacağını biliyoruz. Yine TMK Başkanı, böylesi bir satışın KKTC İçişleri tarafından onaylanmasının mümkün olmadığını, yetkisi olmadığını söylemiş ki bu da bilinen bir şey.

Toparlayacak olursam, bu otel olayı ile ilgili olarak Rum yetkililerin haberi var ve onayı yok; Türk yetkililerin haberi var mı belirsiz ancak olsa bile zaten onay verme yetkisi yok!

Bu durumda bu iş yalnızca mal sahibi ve alıcı arasında sözleşme usulü yapılan bir alış-veriş olabilir.

Çünkü Maraş’la ilgili herhangi bir işlem yapılabilmesi için uluslararası tanınmış bir kurum olan TMK’ya devredilmesi gerekiyor. Ona devri için de 2005’te Mağusa Kaza Mahkemesinde hukuk dışı bir şekilde alınan ‘Maraş, Vakfa aittir’ kararının iptal edilmesi gerekmektedir. Yani kısacası KKTC’nin Maraş ile ilgili resmi tezinden vazgeçmesi gerekmektedir.

O zaman KKTC büyüklerinin cevap vermesi gereken sorulardan birisi şudur: Maraş, vakıf malı mı, değil mi? Değilse, 2005 kararını iptal edin, açıklayın, resmi tez çöktü deyin!

Ha, ‘hayır, Rum’un malı da bizim, bizim malımız da bizim’ şeklindeki şiirsel hamasete devam etme niyetiniz varsa o zaman bir soru da Vakıflar İdaresi’ne sormak lazım: “Maraş’taki malların satılmasına onay verdiniz mi? Ya da onayınız var mı?”

Bu soruların cevabı ortaya çıkınca Maraş konusunu konuşmaya devam edebiliriz.

Yoksa çorbaya çevrilen bu haliyle konuşacak ne insani, ne siyasi ne de başka bir yönü vardır…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Alexy Flemmings03/05/23 12:47
AİHM, Asproftas'ın KKTC'deki Tirmen'deki (Trypimeni) KENDİSİNE AİT OLDUĞUNU İDDİA ETTİĞİ eve geri dönme talebini REDDETTİ! Asproftas, Kuzey Kıbrıs'a geri dönemedi. AİHM, Petrakidou'nun KKTC'deki Düzova'daki (Exometochi) KENDİSİNE AİT OLDUĞUNU İDDİA ETTİĞİ eve geri dönme talebini REDDETTİ! Petrakidou, Kuzey Kıbrıs'a geri dönemedi. AİHM'in Kıbrıslı Rumların Kuzey Kıbrıs'a geri dönemeyeceği kararına Kıbrıslı Rumlar itiraz edip davayı AİHM Büyük Daire'ye taşıdı. AİHM Büyük Daire, 04.10.2010'de Kıbrıslı Rumların Temyiz Talebini REDDETTİ ve AİHM'İN KIBRIS RUMLARININ KUZEY KIBRIS'a GERİ DÖNEMEYECEĞİNE İLİŞKİN KARARI KESİNLEŞTİ. (Tasos Asproftas: [Application no. 16079/90] (04.10.2010) and Marianna Petrakidou [Application no. 16081/90]) (04.10.2010). https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22fulltext%22:[%22Tasos%20Asproftas%22],%22itemid%22:[%22001-98684%22]} https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22fulltext%22:[%22Marianna%20Petrakidou%22],%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22],%22itemid%22:[%22001-98688%22]} 43. In this respect, it is to be recalled that the Grand Chamber has recently held that it is not enough for an applicant to claim that a particular place or property is a “home”; he or she must show that they enjoy concrete and persisting links with the property concerned. The nature of the ongoing or recent occupation of a particular property is usually the most significant element in the determination of the existence of a “home” in cases before this Court. However, where “home” is claimed in respect of property in which there has never been any, or hardly any, occupation by the applicant or where there has been no occupation for some considerable time, it may be that the links to that property are so attenuated as to cease to raise any, or any separate, issue under Article 8. Furthermore, while an applicant does not necessarily have to be the owner of the “home” for the purposes of Article 8, it may nonetheless be relevant in such cases of claims to “homes” from the past that he or she can make no claim to any legal rights of occupation or that such time has elapsed that there can be no realistic expectation of taking up, or resuming, occupation in the absence of such rights. Nor can the term “home” be interpreted as synonymous with the notion of “family roots”, which is a vague and emotive concept (see Demopoulos and Others, cited above, P 135). 43. Bu bağlamda, Büyük Daire'nin yakın zamanda, başvuranın belirli bir yer veya mülkün “EV” olduğunu İDDİA ETMESİNİN yeterli OLMADIĞINA karar verdiği hatırlatılmalıdır; başvuran, söz konusu mülkle SOMUT ve KALICI bağlara sahip olduğunu göstermelidir. Belirli bir mülkün DEVAM EDEN veya YAKIN ZAMANDA KULLANILMASININ/TASARRUF EDİLMESİNİN niteliği, AİHM Mahkemesinin önündeki davalarda bir konutun "EV" olarak varlığının belirlenmesinde genellikle en önemli unsurdur. Bununla birlikte, başvuranın, uzun bir süredir oturmadığı hiç veya hemen hemen hiç KULLANMADIĞI/TASARRUF ETMEDİĞİ bir mülkün kendisinin “EV”i olduğu talep/iddia edildiğinde, bu mülkle ilgili bağlantılar, 8.maddece herhangi bir veya herhangi bir ayrı meseleyi gündeme getirmeyecek şekilde ZAYIFLAMIŞ olabilir. Ayrıca, bir başvuranın 8.maddenin amaçları doğrultusunda mutlaka “EV”in sahibi olması gerekmese de, yine de, “EVLER”e yönelik olarak GEÇMİŞ ZAMANDAN KAYNAKLANAN hak taleplerinde/iddialarında, başvurucunun, herhangi bir yasal kullanım/tasarruf hakkı talebinde bulunamaması veya böylesi hakların yokluğunda mülkte KONUMLANMA ve YENİDEN BAŞLAMA ve mülkün KULLANIMINDA/TASARRUFUNDA HİÇBİR GERÇEKÇİ BEKLENTİNİN OLMAYACAK BİÇİMDE BİR SÜRE GEÇMESİnin eldeki konuyla bir ilgisi olabilir. Benzer şekilde, "EV" terimi, belirsiz ve duygusal bir kavram olan "AİLE KÖKLERİ" kavramıyla eşanlamlı olarak da YORUMLANAMAZ (bkz. yukarıda geçen Demopoulos ve Diğerleri, 135.paragraf). 44. Turning to the facts of this case, the Court recalls that the applicant was very young at the time she ceased to live in the then family home in 1974, which was more than twelve years before the Court’s temporal jurisdiction commenced and more than fifteen years before the date of introduction of this application. For almost her entire life, the applicant has been living elsewhere. The fact that she might inherit a share in the title of that property in the future is a hypothetical and speculative element, not a concrete tie in existence at this moment in time. The Court accordingly does not find that the facts of the case are such as to disclose any present interference with the applicant’s right to respect for her home (see, mutatis mutandis, Demopoulos and Others, cited above, § 136). 44. Bu davanın gerçeklerine dönüldüğünde, AİHM Mahkemesi, başvuranın, AİHM'in yargısal yetki zamanının başlangıç tarihinden bile 12 yıldan fazlaca önce olmak üzere, O ZAMANKİ AİLE EVİnde yaşamayı 1974'te bıraktığında ÇOK GENÇ olduğunu hatırlatır. BAŞVURAN, HEMEN HEMEN TÜM HAYATI BOYUNCA BAŞKA BİR YERDE YAŞAMIŞTIR. Gelecekte o mülkün TAPUsunda miras yoluyla bir paya sahipolma OLASILIĞInın gerçeği, ZAMAN BİR SU GİBİ AKIP GİDERKEN YAŞADIĞIMIZ TAM ŞU ANDA, VAR OLAN SOMUT BİR BAĞ DEĞİL, VARSAYIMSAL VE SPEKÜLATİF BİR UNSURdur. Dolayısıyla AİHM Mahkemesi, eldeki davanın gerçeklerinin, başvuranın EVİne saygı hakkına yönelik herhangi bir müdahalenin varlığını ortaya çıkaracak nitelikte OLMADIĞI kanaatine varmıştır (bkz. birebir bu doğrultuda olan, yukarıda anılan, Demopoulos ve Diğerleri kararı, 136.paragraf).