Yüzsüzlük her yerde…
Eski eğitim bakanı Kemal Dürüst, sahte diploma skandalı kapsamında tutuklandı ve dün mahkemeye çıkartıldı. Mahkemede olguları aktaran polis, Dürüst’ün “Sahte Belge Düzenleme, Sahte Belgeyi Tedavüle Sürme, Sahtekarlıkla Para Temini ve Sahte Belge Düzenlenmesini Tahrik Etme” suçlamalarıyla karşı karşıya olduğunu belirtirken, mahkeme 3 gün tutukluluk kararı verdi.
Mahkemede polisin verdiği bilgilere göre, üniversiteye 6 faklı şirketten 19 adet fatura kesildiği ancak bunun karşılığında üniversiteye hiçbir mal ve hizmet alınmadığının belirlendiğini belirtildi.
Bu faturaların toplamının 926 bin TL olduğunu, 19 faturadan 3’ünün de Kemal Dürüst’ün oğlu ve kızına ait House Hayvancılık Zirai LTD adına kesildiğinin belirlendiğini aktaran polis, bu 3 faturanın toplam değerinin de 165 bin TL olduğunu kaydetti.
Polis ayrıca, 77 bin TL’lik bir fatura olduğunu ve bunun bir alüminyum şirketine kesildiğini, ardından da bu şirketin aynı dönemde Kemal Dürüst’ün hesabına 60 bin TL aktardığını belirlediklerini söyledi.
Kemal Dürüst’ün oğlu ve kızına ait şirketi yönettiğini, evinde ve ofisinde aramalar yapıldığını, birçok belge- evraka el konulduğunu söyleyen polis, Dürüst’ün arabasında yapılan aramada ise teklif formları ve çek yaprakları bulunarak emare olarak alındığını aktardı.
Geçmiş dönemlerde tam 5 kez bakanlık yapan, daha da vahimi giriş cümlesinde belirttiğim gibi 2 dönem eğitim bakanlığı yapan Kemal Dürüst’ün dün yapılan mahkemesinde ortaya konulan bulgular bunlar.
Ülkenin en önemli marka değerlerinden bir tanesi olan üniversitelerin getirildiği durum, ortaya çıkan yıkım, yaşanılan itibar kaybını belki bugün tam olarak hissedemiyoruz.
Ama eminin, eski eğitim bakanının da karıştığı bu skandal, üniversite kurumlarımız için çok büyük tehlikedir ve acısını ilerleyen günlerde daha iyi anlayacağız.
Öte yandan bu ülkenin kurucu partisi olduğuyla sürekli böbürlenen UBP’nin mensubu olan Dürüst’ün siyasi hayatı 7 Ocak 2018 seçimlerinde meclis dışı kalmasıyla bir nevi bitmiş gibi duruyordu.
2022 seçimlerinde geri döneceği söylenen ancak bu gerçekleşmeyen Dürüst hakkındaki iddialar aslında yıllardır konuşuluyordu.
Özellikle son bakanlığı döneminde hakkında ortaya atılan iddialara gündeme gelen Dürüst, siyasi yaşamının ardından Güzelyurt’ta kurulan üniversitenin başında hayatına mutlu mesut devam ediyordu.
Ancak bu mutluluk Kudret Özersay’ın gündeme getirdiği, bir gazeteci gibi patlattığı bomba haberle birlikte bitmiş gibi görülüyor.
Elbette konu mahkemelik, masumiyet karinesi diye bir şey var ama Dürüst’ün konusu aslında şahsi bir meseleden öte ülkede gelinen durumun çarpıcı bir başka göstergesidir. O durum, Kıbrıs adasının kuzeyinde zorla kurdurulan düzenin tamamen çirkefe battığı gerçeğidir.
Hasbelkader içinde yaşadığımız bu düzenin etik değerlerden uzak, yozlaşmış, rüşvet ve yolsuzluğa batmış durumu kuşkusuz ne şimdiki zaman, ne de gelecek için güven vermemektedir. Şüphe yok ki geçmişte de durum aynıydı.
Dün sabah birlikte sunduğumuz programda Canan Onurer’in de vurguladığı gibi bu çirkefi ne hamaset nutukları, ne kahramanlık türküleri ne de dünyanın en büyük bayrağına sahip olmamız örtmektedir.
Bugün milliyetçi duygularını büyük bir hezeyanla Beşparmak dağlarına çizenlerin dini imanı para, daha fazla para, güç ve statükonun devam ettirilmesidir.
Bunun için de her yol mübahtır, her türlü filmi çevirme farzdır.
Uluslararası hukuktan kopuk bir düzenin hukuku, gerekli denetim mekanizmalarından yoksun yapısı eninde sonunda çürümeye mahkumdur. Nitekim devletin en tepelerinde görev yapmış kişilerin bu pervasızlığı, hukuktaki bu çürümenin varlığını bilmeleri ve buna güvenmeleridir.
Bir demokrasinin en temel prensibi güçler ayrılığı ilkesidir. Bu bilindiği üzere yürütme, yasama ve yargı olarak tanımlanır.
Bir ülkede yasama ve yürütme bu kadar yozlaşmışken, hukuk dışına taşmışken, o ülkenin yargısının bundan etkilenmeyeceğini düşünmek tam bir saflıktır. Nitekim romantik sol çevrelerin pek bir sevdiği ‘yargı son kalemizdir’ söylemi bu çerçevede saflıktan öteye gidemez.
Dediklerim elbette adaleti kendine yol edinmiş yargı mensupları için geçerli değildir, onları tenzih ederim.
Çünkü siyasi çürüme denilen şey esasen genel bir çürümeye emaredir ve bunun en önemli sebebi toplumun buna çanak tutmasıdır.
Kusura bakılmasın ama Dürüst gibiler bakanken ondan “kıyak” isteyen insan sayısı eminim ciddi miktarlardadır. Kendine kıyak istemek demek, kısacası yasa dışı bir şey istemek demektir. Bu kıyağı isteyenler, karşılığında gidip oy vermekte, diyetini ödemektedir.
Hal böyle olunca, toplumu böyle olan siyasetçi, işleri kendine yontma noktasında bir sakınca görmemektedir. Yani ortada karşılıklı bir çıkar ilişkisi vardır ve bunun gibi ortaya saçılmayan rezillikler gizli kaldığı sürece kazan-kazan pozisyonu oluşur. Yani “gör beni, göreyim seni.”
Dolayısıyla yaşananlara şaşırmıyorum. Bunlar içinde yaşadığımız sahte düzenin doğallığındaki gelişmelerdir. Maalesef toplum buna geçit vermektedir.
Rezillikler ve sahtelikler artık kötülüğün sıradanlaştığı bir yere varmıştır.
Vasatlık, fırsatçılık, adam kayırmacılık ve en önemlisi yüzsüzlük her yerdedir.
Bu düzen yıkılmadan, uluslararası hukuka geri dönmeden hiçbir şey olmayacaktır.
Bunu son yaşanılan rezilliklerden sonra daha da iyi anlıyoruz…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.