Sahte diploma skandalı basit bir olay değildir…
Geçen gün yazdığım köşe yazısı kimi çevrelerde büyük yankı uyandırmış. Orada yazdığım en önemli şey, diploma soruşturmasını sürdüren Polis Genel Müdürü 1.Yardımcısı Ahmet Beşerler’in görev süresinin dolacağı ancak bu sürenin uzatılması için 6 ay önce bir önerge sunulduğu üzerineydi. Yine benim iddiam, bu görev süresinin hükümetin ayak sürümesi sonucu uzatılmadığı şeklindeydi. Sebebini de onun titizliğinden hoşlanmayanlar olması şeklinde vermiştim.
Nitekim uzatılmadı da.
Geçen akşam itibarıyla polisin genel müdürü yardımcıları yaş haddinden emekliye sevk edildi. Beşerler’in yerine soruşturmayı yönetecek olan kişinin de aynen onun gibi titizlikle çalışacağını düşünüyorum. Tabii ki bunu zaman gösterecek.
Ancak bu diploma işinin sadece polis bacağı yok. Tüm sorumluluk polise yüklenemez.
İşin içinde hükümetten tutun da üst düzey bürokrasi, asker, akademisyenler Türkiye hatta İran’a kadar uzanan geniş bir profil ağı var.
Bütün bunları araştırmak sadece polisin değil ayrıca savcılığın da üzerine düşmektedir. Hadi hükümet demeyeyim ama özellikle de meclisteki muhalefetin bu konunun takipçisi olmak boynunun borcudur.
Elbette basın da kamuoyunu aydınlatmak için sorumluluğunu göstermelidir. Tabii yalan yanlış teyitsiz bilgileri yayarak değil.
Fakat tüm bu dediklerimin dışında işin bir de YÖK ayağı vardır.
Bildiğiniz üzere YÖK’ten üst düzey bir heyet, ortaya saçılan skandalın büyümesi üzerine hafta başı adaya geldi. Bu geliş, bizimkilerin daveti üzerine filan olmadı. Bunu da geçen gün yazmıştım ve iddiamın arkasında duruyorum.
İşte bu heyet son 3 gündür çeşitli üst düzey toplantılara katılmış.
Denilen o ki YÖK Başkan Vekili, YÖDAK’ın yeni başkanı, yine YÖK’ten üst düzey bir kişi ve Türkiye Büyükelçisi önemli bir toplantı yapmışlar.
Aldığım duyuma göre Kıbrıslı Türkler adına YÖDAK’ın yeni başkanı değil, elçi konuşmuş. Normaldir, yeni başkan daha ‘toydur’ diye böyle olmuştur herhalde demek isterdim ama bu hep olan bir şey zaten.
Buna takılmadan toplantıda ele alınanlara bakacak olursak, KKTC’de bulunan toplam 22 üniversiteden 17 tanesi YÖK’e akredite. Diğer 5 tanesi ise değil.
Ortaya atılan fikirlerden bir tanesi bu 5 üniversiteyi ve diğer 17 üniversitenin akredite edilmemiş tüm bölümlerini YÖK’e akredite etmek şeklinde olmuş.
Böylece YÖK’ün sistemine kayıtlı olacak bu kurumların vereceği tüm diplomalar kontrol altına alınabilecekmiş. Yani sistem içinde bir KKTC alanı yaratılacakmış, bunun için serverde bir yer kiralanacakmış.
“Mış” diyerek konuşuyorum çünkü bu konuda henüz resmi bir açıklama yok.
Ama bu iki kurum arasındaki ilişkilerin geçmişine bakarsak kimi imza edilen protokollere pek uyumladığını açıkça görebiliyoruz.
Mesela 25 Haziran 2014 tarihli gazetelere bakarsak şöyle bir haber görürüz: “YÖK, Kıbrıs’taki üniversiteleri de denetleyecek.”
O zaman şu an geldiğimiz duruma bakarsak ya bu denetimler yapılmadı ya da yapılmaya gerek duyulmadı.
Öte yandan yine YÖDAK’ın, YÖK’ê bağlı özerk bir kurum olan Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) arasında 30 Temmuz 2021’de imza edilen protokolün amacı üniversitelerin kalitesini daha da ileriye taşımak olarak açıklanmış.
Geldiğimiz durumda para karşılığı 1 günde alındığı iddia edilen diplomalar ve YÖDAK üst düzeyi hakkında da rüşvet iddiaları havada uçuşuyor. İleriye taşınan kalite bu herhalde!
Yine geçtiğimiz Eylül ayında Ankara’da YÖK Başkanının katılımıyla, YÖKAK’ta bir toplantı yapıldı. Orada da gündemin önemli maddelerinden bir tanesi KKTC üniversitelerinin akredite problemleriydi. Toplantı sonrası yapılan açıklamada bunun kısa sürede çözüleceği söylendi ama o konuda herhangi bir gelişme yaşanmadı.
Aynen geçen yıl Ağustos’ta YÖDAK Başkanının, YÖK Başkanına yaptığı ama beylik açıklamalarında öteye gidemeyen Ankara ziyareti gibi…
En son dün, yapılan üst düzey görüşmelerin ardından bizzat YÖK tarafından yapılan açılamada, yine aynı beylik lafları edildi. Ama bizim bu laflara karnımız çoktan toktur...
Yani kısacası, YÖK, KKTC üniversitelerinin ileriye gitmesi için pek fazla bir şey yapmamıştır diyebiliriz.
Hatta bence, KKTC’nin gelişen üniversite sektörünün Türkiye’de son dönemde mantar gibi büyüyen üniversite sektörü için büyük bir rakip olarak görülmektedir.
Bugün YÖK, KKTC üniversitelerini Türkiye’den gelen öğrenciler için ciddi manada burs vermeye zorlamaktadır. Bu burslar yüzde 75’lere kadar varmaktadır!
Bu gerçeği defalarca söylemiş ve yazmış birisi olarak, KKTC’nin yerli öğrencileri, gelinen noktada Türkiye’den gelen öğrencilerden daha fazla okul harcı ödemektedir. Eğer dünyada bunun başka örneği varsa söyleyin de bilelim!
Öte yandan, yeterli gelir elde edemeyen bir üniversite ne yapar? Gider kendine yeni Pazar arar. Sonra ne olur? Fırsatçılar devreye girip insan kaçakçılığı düzeneği kurar! İşte Afrika pazarının geldiği nokta da budur!
Başka ne yapar? Aha böyle sahte diploma verip para kazanarak kötü yola düşer!
Yani kısacası, sahte diploma meselesi öyle sadece bir skandal olarak düşünülmemelidir.
Hele de “aha gene biz yönetemedik” filan gibi zırvalıklara hiç gelmemeliyiz. İlla ki çürük yumurtalar vardır ama konu başkadır.
Çünkü ortada bir ‘yönetememe’ sorunundan çok ‘yönettirmeme’ işi vardır.
Kendi kendini yöneten ve ayakları üzerinde duran bir devlet özgür olur, bağımsız olur.
KKTC gibi AİHM kararlarında dahi alt yönetim olarak sayılan bir devletin böyle bir lükse sahip olamayacağını herkes bilmelidir.
Bilmeyen de eninde sonunda anlayacaktır…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.