AB ‘gözlemcilik’ görevini bırakıp, sürece müdahil olmalı…

Yayın Tarihi: 23/05/24 07:00
okuma süresi: 7 dak.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi bugün Ankara’da Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşecek. Görüşme pek çok açıdan önemli.

Bunlardan birincisi ve en kritiği, Türkiye’nin AB ile 1998’den beri sürdürdüğü Gümrük Birliğinin modernizasyonu konusudur. Bir diğer konuysa Türk vatandaşlarının AB ülkelerinde vizesiz dolaşım hakkı, yani vize serbestisidir.

Türkiye’deki sermaye çevrelerinin çok ciddi sıkıntı yaşadığı ticaret ve dolaşım konularında adım atılması için hükümete baskı yaptığı biliniyor.

Zira Türkiye ekonomisi, her bakımdan AB ile müthiş bir ticari birlikteliğe sahiptir.

Mesela Türkiye, birliğin en büyük 6.ticaret partneridir.  Birliğin en büyük ve güçlü ülkesi olan Almanya’nın ise en büyük ticaret partneri…

Yani ortada milyar dolar eurolar vardır ve bu ticaret her iki taraf için de hayati öneme sahiptır. Tabii bu denkleme AB’de yaşayan 5 milyon Türk vatandaşını da eklemek gerekir.

Dün Türkiye’de yayın yapan kimi gazeteler Varhelyi-Fidan görüşmesinde, Türkiye’nin yukarıda yazdığım iki mevzu konusunda çok ısrarcı olacağını yazıyor. Geçtiğimiz Eylül ayında da Ankara’da Fidan ile görüşen Varhelyi’nin dosyasında yine aynı konular vardı. Yine aynı ısrarlar da yapıldı ama hiçbir gelişme olmadı.

Arada Erdoğan bir takım yumuşama mesajları verdi, AB hedefinden bahsetti ama bu da gelişme için yeterli olmadı. Çünkü büyük bir sıkıntı var ve o sıkıntının adı Kıbrıs sorundur.

İşte geçtiğimiz ay AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile birlikte son Türkiye raporunu kaleme alan Varhelyi, o raporda Kıbrıs sorunuyla ilgili de son derece çarpıcı bir paragraf kaleme almıştı.

Rapordaki ilgili paragrafta açık ve net bir şekilde Türkiye’ye Kıbrıs sorununu çözme çağrısı yapılmış, Gümrük Birliği ile vize meseleleri bu şarta bağlanmıştı.

Bu ifadeler elbette Türk Dışişleri tarafında hiç de hoş karşılanmamış, kınanmıştı.

Ve yine tabii ki aynı ifadeler Rumlar tarafından alkışlanmıştı.

Bana sorarsanız ne kınanacak ne de alkışlanacak bir durum vardır.

Kınanacak durum yoktur çünkü Türkiye, AB ile ilişkilerini düzeltmek, üyelik serüvenine devam etmek ve en önemlisi de 200 yıllık batılılaşma hayaline ulaşmak için aynı zamanda bir AB sorunu olan Kıbrıs’ı çözmek zorundadır.

Öte yandan alkışlanacak da bir durum yoktur çünkü AB tarafından Türkiye’ye uygulanacak her türlü müeyyide, AB yolundan uzaklaşmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Yukarıda yazdım, Türkiye, AB için hayati öneme sahip bir ülkedir. Bunun sadece ekonomik yanı da yoktur. İşin içinde mülteciler, güvenlik ve bölgesel iş birliği gibi konular da vardır.

AB buna bakıp da Rumları memnun etsin diye bir siyaset güdemez çünkü bu kendi ayağına kurşun sıkmak demektir.

Türkiye ekonomisi yaklaşık 1,2 trilyon dolarlık bir hacme sahiptir. Buna karşılık Rumların ekonomik büyüklüğü 35 milyar dolar kadardır. Aradaki fark devasadır.

Haliyle AB’nin sırf AB üyesidir diye dibine kadar “Rumcu” bir tavırda olması mantık dışıdır.

Ancak AB üyesi bir ülkenin topraklarını işgal eden bir başka ülkeyle de sorunsuz bir ilişkisi olması imkansızdır.

Yani AB, kendi prensip ve değer yargılarıyla, ticaret-ekonomi-güvenlik kavramları arasında sıkışmış durumdadır.

Bu pencereden baktığımızda Kıbrıs’ta ulaşılacak bir çözümden en çok karlı çıkacak olan taraflar Türkiye ile AB olacaktır.

Ben tam bu noktada, Kıbrıs müzakerelerine AB tarafından aktif bir müzakereci atanmasını fevkalade yararlı bir adım olarak görmekteyim.

Bizim hamaset cephesi “AB yanlıdır, Rumcudur, bizi tutmaz” diye yeri göğü inletmektedir belki ama bunlar içi boş söylemlerdir. Hayatın ve siyasetin gerçekleri bambaşkadır.

Daha da ileriye gideyim, AB’nin böyle bir adım atması, gerek karşılıklı bağımlılık gerekse de jeo-politik olarak, BM’nin arabuluculuk görevinden çok daha etkili bir süreç yaratması büyük olasılıktır.

Nihayetinde BM’nin yaptırımı ya da siyasi gücü bir yere kadardır. Birçok kararı tanınmamaktadır ama AB başka bir birliktir.

BM ticaret yapmaz ama AB yapar mesela.

Tam da bu yüzden Kıbrıs çözüm müzakereleri için atanacak bir AB temsilcisi yukarıda yazdığım hususları göz ardı edecek değildir. Edemez de zaten.

Hatırlar mısınız bilmem ama bundan önce Rum Lider Nikos Anastasidis ada etrafındaki doğal gaz arama ve gerginlikleri sırasında Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulasın diye AB’ye çok baskı yapmıştır.

Gittiği her zirvede bunu zorlayan Anastasiadis’in eli hep boş kalmıştır. Tek başarısı o sürecin ünlü gemisi Barbaros’un kaptanının Avurpa’daki hesaplarına el konulması oldu. Komik bile değil!

İşte bunun bilincinde olan yeni Başkan Hristodulidis, her ne kadar da bizim çözüm cephesi tarafından pek güvenilmese de AB konusunda yeni bir anlayış benimsemiştir.

Türkiye’ye laf edemeyen federallerimizin sık sık hedefinde olan Hristodulidis, göreve gelir gelmez AB’de müthiş bir diplomatik girişim başlatmıştı.

Anastasiadis’in yaptırım siyasetinden de uzaklaşan Rum lider, bunun yerine AB’ye şunu söyledi: “Türkiye’yi çözüme ikna edin!”

Daha dün yaptığı açıklamasında “Çözüm en çok Türkiye’nin yararına olacak” diyen de yine kendisidir.

Bence çok doğru bir tespit!

Peki AB ne yapacak?

Şimdi yanlış anlamaları gidermek için hatırlatayım: Aslında AB, kurulan her masada vardı. Gözlemci olarak.

Bu bir işe yaradı mı dersiniz? Kendi mekanizmasında yaramış olabilir ama sürecin bütününe bakınca çözüme ulaşamadığımıza göre işe yaradı diyemeyiz.

O zaman gözlemcilikten aktif katılıma geçmenin zamanı geldi diye düşünüyorum.

Geçtiğimiz yıl tam bu zamanlar gazete manşetlerini bu konu süslüyordu. Hatta ortaya bir de önemli isim atılmıştı: Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel!

Vallahi keşke öyle olsaydı!

Almanya’yı 16 yıl boyunca yöneten ve başarıdan başarıya sürükleyen bir zamanların hippisi, Türkiye lideri Erdoğan’la da özel bir ilişkiye sahip. Bence göreve çok uygun olurdu. Ama bir gelişme yaşanmadı.

Uzatmayayım, Merkel olur, başkası olur, bilemem. Ama bildiğim şey bu işin salt BM zorlamasıyla olmayacağıdır.

Bence AB, Kıbrıs sorununu kendi sorunu olduğunu kabul etmeli ve bundan en iyi şekilde kurtulmanın yolunu bulmalıdır.

Bir kenardan gözlemek de bir yere kadar…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.