New York yemeğinden bu yana ne durumdayız?

Yayın Tarihi: 22/11/24 07:00
okuma süresi: 8 dak.

New York’ta yapılan ve Kıbrıs’ta yeni bir sürecin işaret fişeği olan üçlü yemeğin üzerinden 38 gün geçti.

Genel Sekreter Antonio Guterres, Ersin Tatar ve Nikos Hristodulidis’in katılımıyla yapılan yemekte iki önemli hususta uzlaşıya varılmıştı.

Bunlardan birincisi, Tatar ve Hristodulidis’in Lefkoşa’da buluşup, güven artırıcı bir önlem olarak yeni sınır kapılarının açılmasını görüşmesi meselesiydi.

İkinci ve daha kritik olan uzlaşı da çok taraflı bir gayrı-resmi Kıbrıs konferansının toplanması planıydı.

Birinciden başlayarak gidersek, iki ‘lider’, bahse konu buluşmayı henüz gerçekleştirmedi. Ancak her iki ‘liderin’ Özel Temsilcilerinin bu konuyla ilgili çok yoğun ve samimi bir temas içinde olduğu duyumlarımız arasındadır. Bu da elbette iyi bir şeydir ve yakın zamanda olumlu gelişmelere gebedir.

Öte yandan yeni kapılar ve geçiş yolları konusunda opsiyonlar az çok ortaya konulmuştur.

Mesela Kıbrıs Türk tarafı özellikle ticari aktivitelerin rahatlatılması için Haspolat kapısını istiyor. En azından Tatar’ın ifadelerinden bunu biliyoruz. Ama Lefkoşa şehir sınırları içinde yeni bir kapı arayışının da sürdüğünü biliyoruz.

Ersin Tatar’ın geçtiğimiz gün LTB Başkanı Mehmet Harmancı’yı bu konuyla ilgili kabul ettiği ve görüş alış-verişinde bulundukları zaten basına yansımıştı.  

Bir ara Tatar, Çağlayan kapısının açılmasını gündeme getirmiş ancak konunun ileri götürülememişti. Harmancı görüşmesinde bu kapı da dahil bir takım başka formüllerin de masaya yatırıldığını söyleyebiliriz. Tatar’ın bu konudaki tavrının da olumlu durduğunu sözlerime eklemek isterim.

Bir gerçek var ki Lefkoşa-Kermiya’daki trafik yoğunluğu insanları delirtme noktasına çoktan getirmiştir. Ben de her geçtiğimde bildiğim tüm küfürleri sıralamaktan hiç çekinmiyorum. Yalnız olduğumu da hiç sanmıyorum! Acil çözüm diliyorum!

Kıbrıs Rum tarafıysa, Piroi ya da Erenköy geçişlerinden bir ya da ikisinin birden açılmasını istiyor. Bu noktada her iki noktanın da klasik kuzey-güney yönünde bir kapı olmadığını, geçiş yolu olduğunu vurgulamak isterim.

Yani mesela Erenköy geçişi, Paşayamu-Mansura arası yaklaşık 3.5 kilometrelik doğu-batı istikametinde bir geçiştir. Yine Piroi geçişi de bir yoldur ve klasik anlamda kapı değildir.

Bu bağlamda Rum liderliğinin yoğun trafikten mustarip Lefkoşa için herhangi bir kapı isteyip istemediğini de bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz şey, Rum liderliğinin çok eskiden beri yukarıda anlattığım formülde takılıp kalmış durumda olduğudur. Belki onlar da yaratıcı bir formülle çıkagelirler diye düşünüyorum yoksa yine anlamsız ve manasız konularla zamanın boşa akıp gitmesinden korkuyorum.  

Yalnız Rum liderliğinin kendi iç piyasasında bu konuda çift taraflı baskı altında olduğunu da söylemek isterim.

Öyle ki, son günlerde hem Piroi kapısı için hem de Erenköy (Koççina) kapısı için her iki bölgenin muhtarları peş peşe açıklamalarda bulunuyor. Her iki bölge de geçiş yolu istemektedir.

Türk tarafıysa her iki bölgenin askeri birliklerin penetrasyonuyla olabileceğinin farkındadır. Bu da doğal olarak sıkıntılar yaratıyor ama bunlar aşılmayacak şeyler değildir.

Kısacası iki tarafın da ciddi anlamda halkların iş birliğine ve hayatlarının kolaylaştırılmasına odaklanıp, yaratıcı olmasında fayda olduğunu söylemek isterim.  

15 Ekim yemeğinin ikinci sonucu konusundaysa çeşitli gelişmeler olduğunu görebiliyoruz.

En elle tutulur gibi görünen iddiadan başlayacak olursam, söz konusu toplantının 5 Ocak 2025’te New York’ta yapılacağı bilgisi Rum basınında yer almıştır. Ancak bu bilgi ne BM ne de diğer taraflar tarafından teyit edilmiş filan değildir.

Ancak Genel Sekreter Guterres en son Bakü’deki COP-29’da ilgili taraflarla görüşmüş ve toplantı için son teyidini almıştır.

İlk duyumlar toptanının en geç Aralık başına yapılmasını öngörmüştü ama dediğim gibi herhangi bir tarih netliği yoktur.

Ancak bazı kaynaklar, çeşitli lojistik sorunlar yüzünden toplantının Cenevre’ye alınabileceğini, özellikle de Türk tarafının bu konuda girişim içinde bulunduğunu söylüyorlar.

Yine çeşitli kaynaklar, toplantının 3 ile 5 gün sürebileceğini ve çözüm için ortaya yeni bir yol haritası çıkarabileceğini dillendiriyorlar. Yani bu toplantının yeni başka toplantılara yol açacağı düşünülüyor.

Öte yandan 4+1 diye İngiltere’nin dışarıda bırakıldığı ilk plan değişti ve işin içine İngilizler de girdi, bunu da not etmekte fayda vardır. Ancak İngiltere, alt düzey bir temsiliyetle orada bulunacak.

Peki her şey iyi güzel de bu toplantıda ne konuşulacak?

Sanırım konunun en belirsiz noktalarından bir tanesi de budur. Direk federasyon konuşulacak diyemiyoruz. Konuşulmayacak da diyemiyoruz.

O zaman ancak akıl yürütme yapabiliriz, şöyle ki;

BM Genel Sekreterinin uhdesinde yapılan bir toplantıda, BM kriterleri dışında herhangi bir çözüm konuşulması düşünülemez. En azından resmi olarak. Gerçi Türk tarafının, geçen haftaki 15 Kasım kutlamalarında coşup, bir kez daha federasyon öldü naraları atmasına izledik ama onlar istedi diye federasyonun ölmediğini biliyoruz.

Bunun yerine adına federasyon denilmeyecek, ya da tam olarak tanımlanmayacak, bir çeşit desentralize federasyon/gevşek federasyon modelinin gündeme geleceği ve bunun da kulağa konfederasyon gibi duyulacağı kompleks bir yapıdan bahsediliyor.

Şimdi bana diyeceksiniz ki böyle çorba mı olur? Hayır olmaz ama Kıbrıs sorunu, sorun konusunda bir dünya markası, bunu da unutmayalım.

Ne yani Tayvan’ın modeli olur da bizim olmaz mı? Al sana Kıbrıs modeli!

Olur olmasına da oraya gidene kadar bambaşka problemlerimizin olduğunu söylemek isterim.

Hatta iki tane: Birincisi Ukrayna-Rusya savaşı, ikincisi de İsrail-Hamas savaşı!

Ukrayna meselesi, Joe Biden’ın haftabaşı giderayak imzaladığı ve Amerikan silahlarının savaşta kullanılmasına izin veren genelgeyle birlikte yeni ve çok tehlikeli bir duruma girmiş durumdadır. Kuzey Kore askerlerinin Rusya saflarında savaşa katılmasına bir misilleme olarak atılan bu adım, karşılığında Kremlin’in yeni ve tehlikeli bir başka adım atmasına yol açmıştır. Bu bağlamda nükleer silah kullanma prosedürünü değiştiren ve Ukrayna ile nükleer kapasitesi olan ittifaklarını nükleer silahla tehdit eden Rusya, bunu dün daha da ileri götürerek, Ukrayna topraklarına iki adet kıtalararası balistik füze fırlatmıştır. Durum kritiktir.

Yine birinci yılını dolduran İsrail-Hamas savaşında durum hiç iç açıcı değildir. İsrail, Gazze’deki saldırılarına ve katliamlarına devam etmekte, arada Suriye, Lübnan ve İran’a da saldırılar düzenlemektedir. Orada da savaşın yayılma riski çok yüksektir.

Uzun lafın kısası, BM bu kadar büyük belayla uğraşırken ve dünya, çok daha büyük bir savaş tehlikesi içinde yüzerken, Kıbrıs sorununun BM gündemi olması zor görülmektedir.

Ama bu hiç olmayacağı anlamına gelmez.

Bunu anlamak için etrafımızdaki suların durulmasını ve yakın zamanda Guterres’in randevu defterine girmemizi dilemekten başka çarem yok.

Tabii utangaç bir umutla birlikte…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları