Babamın zeytin ağaçları…
Babam Kaymaklı’daki evimizin tam önüne 3 tane zeytin ağacı dikti. Yeni değil tabii, 4-5 yıl önce.
O ağaçları diktiğinden beri onu sürekli eleştirdim. “Yahu baba, kaldırımın üzerine ağaç mı dikilir?” veya “Baba, senin yüzünden arabamı park edemiyorum!” diye söylenmeme, hatta “Seni belediyeye şikayet edeceğim” diye tehdit etmeme rağmen bana mısın demedi. Zaten kendisi algıda ve duyuda seçicilik konusunda uzman birisidir. Hoşuna gitmeyen konuşmaları hiçbir zaman duymaz! Gerçi bu konuda annemin ona attığı kurşunlar hedefi genelde vurur ama o yine de durumu pek açık etmez!
Neyse, gel zaman git zaman ağaçlar serpildi ve en sonunda hasat da vermeye başladı. Nitekim geçen sene ve bu sene zeytin ve çakızdez bağlamında evin ihtiyacını bile karşılandı.
Buna rağmen benim ağaçlarla ilgili sorunum bitmedi, gitmedi. Eleştirilerimi sürdürmeye devam ettim. Babam da beni sallamamaya devam etti!
Ta ki geçen gece bir arkadaşla içerken ve ihtiyarlayan babalarımızın ne kadar laf anlamaz insanlara dönüştüğü konusunda karşılıklı şikayetlerimizi sıraladığımız ana kadar.
Arkadaşım “napsınlar be, onlar da bu toprağa bağlıdır, kolay değil ya. Savaşta büyüdü bu insanlar. O zeytinleri de kök salmak için dikti, anlamadın mı?”
O an bir aydınlanma yaşadım, böyle çok garip, sonra eve gidip hüngür hüngür ağlayacak kadar beni dolduran bir aydınlanma.
Aydınlanma şu: babam kapının önüne 3 tane zeytin ağacı dikti. Çünkü 3 tane çocuğu vardı! Bu durumda her birimiz için birer tane ağaç dikti demektir. Niye ben bunu hiç düşünmedim?!
Tabii kendisi böylesi ağlamaklı bir davranışı asla açıklayacak ya da belli edecek bir insan değildir. Yani için için hepimizi çok sevdiğini, özellikle de kızlarına çok düşkün olduğunu biliyorum ama o ağaçlardan bir tanesini de bu hayırsız oğluna dikmiştir yahu!
Sonra, eve dönüp babamın zeytin ağaçları için ağladığım gece aklıma başka bir şey daha geldi.
Ne biliyor musunuz?
Bir zaman, daha çok küçüktüm, babam bir gün bana bir gitar aldı. Hiç beklemiyordum, ayrıca çalmayı da bilmiyordum ama gitar bayağı klasik bir gitardı.
Hatırlıyorum da o gitara bir de uyduruk kolan uydurmuş, boynuma takmıştı. Hani çalarım da o da dinler diye!
Ben ne yaptım peki?
O gitarı çalmayı asla tam olarak öğrenmedim ama işin daha kolayına kaçıp vokalist oldum.
Şimdi babama sorsanız “Tam da Ulaş’lık bir davranış” diyecek. Kolaya kaçmak anlamında diyorum.
Haksız mı peki?
Değil.
Hayatım boyunca çoğu işin kolayına kaçtım ya da annemin dediği gibi zorluklarla karşılaşınca hayatın arka kapısından kaçıp, kayboldum.
Fakat bugün bakıyorum da son 30 yıldır hala daha sahnelerin tozunu yutuyorsam bunda bizim ihtiyarın aldığı o çalamadığım gitarın önemi çok büyüktür. Bunu da o zeytinlerin önünde ağlarken anladım!
Elbette babam yıllar sonra benim sahne aldığım programlara geldi, beni izledi. Benden şarkı isteği bile oldu: Hey Joe-Jimi Hendrix! O şarkıyı çok sever.
Tabii bu sahnelerde bazı kötü anlara tanıklık etmişliği de var.
Mesela bir keresinde, o zamanlar Ozanköy’de bir barda sahne alıyorduk, orada kalan halamı ziyaret eden annemle babam, “bir gidip bakalım oğlumuz ne halt ediyor” deyip, bara beni ziyarete gelmişler.
O gece aksilik bu ya, ekstra coşkulu bir haldeyim.
O zaman da moda böyle deney tüpünde viski filan içiyoruz. Hatta Rus garson kız gelip gelip ağzıma viski döküyor filan, bir havadır da gider!
Neyse tabii ağzına kadar dolu olan barda bir ara önümde dans eden gruplar gelip bana çarpınca ve ben de tam arkamda bulunan bizim Koray Bali’nin daha gıcır gıcır yeni olan baterisinin üzerine devrildim! Koray’ın “Be abiii” diye panik halinde bağırmasını hatırlıyorum ama konu bu değil.
Meğer tam da o anda annemle babam bara giriş yapmış! Bir de ne görsünler, evlatları sarhoş bir şekilde baterinin üzerine devrilmiş şekilde yatıyor!
Babam bu fırsatı kaçırır mı hiç? Tabii ki de hayır! Dönüp anneme “al aha oğlun” demiş! Annem de “oğlum ne hallerde!” diye ağlamaya başlamış!
Tanrım, hayatımda utanılacak başka bazı şeyler illa ki yaptım ama sanırım bu en çok fenası olabilir!
Neyse, itiraflarımı toparlayıp babamın zeytin ağaçlarına dönecek olursam, o gece, o ağaçlara bakıp da ağlarken, aslında annemin, babamın ve diğer tüm Kıbrıslı anne babaların bu topraklarda verdiği kök salma mücadelesine ağladığımı da anladım.
O zeytin ağaçları belki sonsuza kadar orada durmayacak ama onların bize aşıladığı memleket sevdası sonsuza kadar yaşayacak…
İyi saate ol sevgili gumandan!
Bir daha senin zeytin ağaçlarına tek kelime dahi edersem adam değilim!
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Mete Baris10/12/24 05:57
Keyifli ve ayni zamanda anlamli bir yazi olmus ustat