Çözüm şansı: Yüzde 1!
Geçen akşamki BM resepsiyonunun girişinde çok sevgili arkadaşım Andromachi Sofekleus ile karşılaştım. Andromachi, Kıbrıs’ın ilk iki toplumlu partisi Volt’un eş başkanı olmasının yanı sıra, adanın federal çatı altında birleştirilmesi için canını dişine takan, bunun için savaşan birisidir. Çok da severim.
Karşılaşınca sarıldık ve o da “Ulaşimu, hatırlan şu Crans Montana’da çözüm ihtimalini yazardın. Şimdi yazsan yüzde kaç çözüm ihtimali verirdin?” diye soruverdi.
Oraya gelmeden önce evde kendime bir içki dökmüş ve “ben daha ne kadar ara bölgedeki etkinliklere gidip, çözüm için havada su dövenlerle hasbihal edeceğim” diye keder içinde oturuyordum. Kendimi bildim bileli adada çözüm için uğraşan birisi olarak hayatımın yarısından fazlasını bu işe adadım diyebilirim.
Fakat Andromachi öyle pat diye sorunca ben de pat diye cevap verdim: “Yüzde sıfır…”
Halbuki hayatım boyunca hiçbir zaman Kıbrıs sorununun çözülme ihtimaline yüzde sıfır dememiştim. Açıkçası ben de verdiğim cevaba şaşırdım ama durumu bozmadım.
Sonra hep birlikte tarihi Ledra Palace’daki resepsiyona girdik. Girişte bizi karşılayan kırımızı halıları görünce ben yine iç geçirdim: “İşte çözümsüzlük Oskarlarına giden yol…”
En son bu Oskar benzetmesini 2017’de Cenevre’deki o karlı soğuk günde açılan Kıbrıs zirvesinde canlı yayında kullanmıştım.
Beraber yayın yaptığımız Canan Onurer’e zirveye gelen heyetlerin o binanın girişinde bulunan kırmızı halıdan geçip girdiğini görünce “Oscar törenine gelmiş gibiyiz” demiş, ardından da o öğleden sonra zamanın liderleri Mustafa Akıncı ve Nikos Anastasidis’i yanına alan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ilk açıklamasında onun da zirveyi Oscar törenlerine benzettiğini görüp, gururlanmıştık. Guterres bizden mi duyup öyle demişti yoksa o da bizimle aynı düşünüp kullanmıştı, hiç bilmiyorum.
Uzatmayayım, kapıda bizi karşılayan Özel Temsilci Colin Stewart ve ekibiyle el sıkıştıktan sonra, eskiden balo salonu olarak kullanılan yere girdik.
Kapıda ikram edilen şarapları da alıp, oldukça önemli isimlerin bulunduğu kalabalığa karıştık.
Müzakere heyetlerinin eski ve yeni üyeleri, akademisyenler, siyasetçiler, yabancı misyon şefleri, büyükelçiler ve çeşit türlü ülkeden askerlerin katıldığı bu görkemli sayılacak etkinlikte elbette ki en çok merak edilen iki isimi beklemeye başladık.
Az sonra önce Ersin Tatar ve eşi Sibel Tatar hanımefendi, yaklaşık bir 15 dakika kadar sonra da Nikos Hristodulidis salona teşrif etti.
O an yanımda duran HP lideri sevgili dostum Kudret Özersay’a “Hocam, adam az evvel İngiliz Başbakanıyla görüştü, havalıdır diye geç geldi herhalde” diye takıldım. Hoca da güldü.
Sonra önümüzde duran ve belki de 10 ay sonra muhatabı olacak olan Tufan Hoca’ya da içten bir selam veren Rum lider ardından dümdüz yürüyerek Ersin Bey ve eşlerinin yanına giderek yoğun ilgi eşliğinde uzun bir sohbete başladı.
Sohbet uzayınca bu kez yanlarına Colin Stewart ve ardından da Özel Temsilciler Güneş Onar ile Menalaus Menalau da geldi.
Bu arada ben de güzel bir poz yakalamak için etrafta fır dönüyorum. Tabii arada konuşulanlara kulak misafiri olmaya da çalışıyorum ama uğultudan bir şey duymak pek mümkün olmuyor.
Ama sohbet sürdük sonra sürdü. Hatta ben gazeteye geçtiğim fotoğraflardan bir tanesini sosyal medyada paylaşarak, “BM resepsiyonunda mini Kıbrıs zirvesi” diye yazdım.
Son derece içten, gayet pozitif gibi görünen samimi bulduğum bu sohbete bakınca gözümde Crans Montana’daki enstantaneler canlandı.
Orada da taraflar gerek toplantı girişlerinde, gerek toplantı çıkışlarında, gerekse de sigara molalarında son derece samimi görüntüler vermiş, biz gazetecileri “çözüm oldu oluyor” diye deli gibi düşündürmüşlerdi.
Kucak kucağa sigara içmeler, karşılıklı el şakaları, temaslar, kahkahalar ve havada uçuşan espriler derken, Andromachi’nin bana girişte hatırlattığı “çözüm barometresi” o malum zirvede resmen tavan yapmıştı.
İşte geçen akşamki o samimi görüntülere bakınca düşündüğüm şey tam olarak bu oldu.
İnsan içinde bu kadar samimi olan, bu kadar güzel konuşan, Kıbrıslılara özgü cana yakınlığın hemen her türlü örneğini sergileyen siyasiler, neden kapalı kapılar ardından sittin senelik bu sorunu çözmeyi başaramıyorlar?
Tamam, biliyoruz, Kıbrıs sorunu nihayetinde uluslararası bir sorun ve çözümü sadece Kıbrıslıların elinde değil. Değil ama bu tamamen etkisiz elemanlarız demek değildir. Sosyal ortamlarda gösterilen bu samimiyet, neden müzakere masasında gösterilmiyor?
Daha ne kadar ara bölgedeki etkinliklere gideceğiz ve çözüm umutlarımızı yeşertmek için küçük ayrıntılar arayacağız?
Daha ne kadar Barış Derneği'den Asaf Şenol ve Ahmet Derya abilerim yağmur çamur dinlemeden gelen her yabancı diplomatın önünde “çözüm hemen şimdi!” pankartıyla dikili duracaklar?
Ben daha ne kadar Polat Alper’le “usandım senin uzun Kıbrıs sorunu yazılarından, başka konu yaz” kavgası yapacağım?
Ve daha ne kadar yolda sokakta beni gören dostların “Çözüm şansı nedir abi? Var mı bir gelişme?” sorularına cevap vereceğim?
Daha ne kadar çözümsüzlük içinde yüzüp, çözüm diye ağlayarak ölüp gideceğiz?
Ah ah… Vallahi billahi bıktım. Yemin ederim bıktım.
Yine de umutlarımı gömmeyeceğim.
Bu arada çözüm barometresi tutuma işinden ne zaman vazgeçtim bilir misiniz?
Crans Montana’dan Cenevre’ye dönerken otobüste üzüntüyle şarap içtiğim sevgili arkadaşım Esra Aygın’ın gerçeği yüzüme bam diye vurmasından sonra: “Ah Ulaş, senin çözüm barometresi bir yerimizde patladı!”
Öyle ama geçen akşam Andromachi öyle pat diye sorunca ve ben yukarıda anlattığım samimi ve pozitif ortamı görünce, galiba yeniden farz oldu bu iş…
O yüzden bugün çözüm umutlarım dünden daha yüksek.
Ve barometrede rakam da artık bir!
Kuşku yok ki bir, sıfırdan daha büyüktür.
O zaman yazalım…Çözüm şansı: Yüzde 1!
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.