Bebek adımlarından parlak geleceğe doğru koşmak…

Yayın Tarihi: 22/01/25 07:30
okuma süresi: 8 dak.

15 Ekim 2024’te New York’ta Genel Sekreter Antonio Guterres, Ersin Tatar ve Nikos Hristodulidis’in iştirakiyle yenilen akşam yemeğinin  üzerinden 97 gün geçtikten sonra geçtiğimiz gün bir araya gelen Kıbrıslı taraflar, geçiş noktalarıyla ilgili görüş alış-verişinde bulundular.

15 Ekim yemeğinde ortaya konulan iki başlıktan birincisi olan bu buluşma şimdilik pek de bekleneni vermiş değildir ancak buna rağmen ben konuya “1, 0’dan büyüktür” kafasıyla bakmayı tercih eden taraftayım.

Dolayısıyla yazacağım makaleyi bazıları gibi ‘felaketle bitti’ ya da ‘büyük umut var’ diyerek kuracak değilim.

Bana göre görüşmede iki taraftan da elle tutulur öneriler gelmiştir. Ersin Tatar, kendisinden beklenmeyecek bir şekilde yıllardır adeta hapis hayatı yaşayan, sadece güneyle olan sınır yüzünden değil, askeri bölgeden geçilip girildiği için keyfi uygulamalara da maruz kalan Luricina köyümüz (Akıncılar) için taş atma mesafesinde olan Limya köyü bağlantılı bir geçiş kapısı önermiştir.

Bence bu öneri olumludur ve Kıbrıslı Rum tarafının istediği Kiracıköy-Piroi geçiş güzergahının amacını hasıl edebilecek niteliktedir.

Bu öneri, eğer hayat bulursa, bir tür ‘enklav’ şeklinde yaşayan Luricinalılar için çok büyük bir gelişmedir. Kıbrıs içinde izolasyon yaşayan ve yıllar içinde nüfusunun neredeyse yüzde 70’ini kaybeden köy, böylesi bir geçiş kapısıyla bu talihsiz durumdan kurtulacaktır.

Öte yandan Luricina’nın bir cep gibi güneyin içine doğru girmesinden dolayı çeşitli zorluklar yaşayan bölgedeki diğer Rum köyleri için de son derece faydalı olacak bir adımdır.

Görüşmede Haspolat (Mia-Milia) kapısında da ısrarcı bir tavır sergileyen Tatar’ın teklifine karşılık Kıbrıslı Rum lider Nikos Hristodulis ise 4’ü sınırla ilgili geçiş noktası olmak üzere toplamda 8 maddelik bir öneri paketi ortaya koymuştur.

Tatar ya da Türk askeri tarafından kabul görmeyen Kiracıköy-Piroi ve Erenköy (Koççina) güzergahı dışında Haspolat geçiş kapısı ve Luricina geçiş güzergahı, Rum liderin önerileridir.

Rum lider de Luricina köylülerine bir geçiş verilmesi maddesini önerisine koymuştur. Tatar’ın burada yaptığı yenilik ise işin içine bir geçiş kapısı koyarak Limya köyünü de katmasıdır.

Buna ek olarak neredeyse 2 yıl önce mutabık kalınan ancak Tahsin Ertuğruloğlu’nun yılmaz mücadelesi sayesinde berhava olan Pile-Yiğitler yolu mutabakatı da öneriye dahildir.

Rum liderin bu önerileri bence oldukça mantıklı ve tüm bölgenin ama bizzat Kıbrıs Türk tarafının son derece menfaatine açılımlardır. Ancak Tatar bu konularda, -her ne kadar seçimlerde bir başarı hikayesi anlatmak için niyetli olsa da-yetkili değildir.

Hristodulidis’in toplantı sonrası ‘Tatar karar vermeye hazır değildi, yoksa tüm bu hususlarda anlaşır, açıklardık” demesi tam olarak bundandır.

Yalnız yanlış anlaşılmasın, Tatar yetkili değildir de ondan önceki cumhurbaşkanları yetkiliydi da açtılar gibi bir iddiada değilim.

2.Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Lokmacı’da yaşadıkları aradan uzun zaman geçse de akıllardadır. Mustafa Akıncı’nın Derinya’da geçiş noktasındaki nöbetçi kulübesini aşmak için 3,5 yıl uğraşması akıllardır. Sağ cenahın en önemli liderlerinden 3.Cumurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Limnidi kapısında yaşadıkları da bilinmektedir.

Bu yüzden de Tatar’a haksız yere ‘bir kapıyı bile açamadın’ demek istemiyorum. Çünkü Kıbrıs’ın kuzeyinde Geçici 10.Madde devrededir ve onun da sınırlarda sivil idarenin hükmü yoktur anlamına geldiğini hepimiz bilmekteyiz. Pek tabii ki Rum tarafı da bu durumu bilmektedir.

Mart ayında yapılacağı düşünülen çok taraflı Kıbrıs konferansı öncesi pozitif bir iklim ve güven yaratıcı bir adım olarak planlanan Pazartesi günkü görüşme sadece geçiş kapısı açma gayesi gütmemekteydi.

Tam da bu bağlamda Rum lider son derece önemli başka önerilerini de masaya koymuştur.

Toplantı sonrası yaptığı açıklamada vurguladığı üzere 15 Ekim yemeğinde de konuşulan ve Guterres tarafından da kabul gören bu önerilerin en önemlisi, ulaşılabilecek olan siyasi anlaşmanın kalıcı bir barışa dönüştürülmesinde mihenk taşı olabilecek bir Hakikat Komisyonu kurulmasıdır.

Uzun yıllardır özellikle de Rum Avukat Ahileas Dimitriadis tarafından forse edilen bu konu, geçmişte müzakerecilik yapmış Kudret Özersay-Andreras Mavroyaniş döneminde de oldukça gündem olmuş, Güney Afrika gibi son derece başarılı komisyonların kurulduğu yerlere geziler yapılmıştır.

Kıbrıs’ın her iki tarafında da yüzlerce kaybın akıbetinin hala daha belli olmadığı bir ortamda böylesi bir komisyonun kurulması son derece önemlidir.

Yine Rum liderin ortaya attığı Gençlik Teknik Komitesi, birbirlerine düşman olarak yetiştirilen çocuklarımızın temasları ve birbirleri hakkında müesses nizamın ortaya attığı çarpıtmaların giderilmesi açısından kritiktir.

Yine sivil toplumu da kapsayan bir Danışma Komitesi önerisini de önemli buluyorum.

Kısacası Genel Sekreter Guterres’in iki taraf arasında yaratılacak olan güvenin sadece sınır kapısı ya da geçiş yoluyla değil, esasen bu yukarıda saydığım komite önerileriyle çok daha fazla artacağına inanan tarafta olduğumu belirtmek isterim.

Ancak maalesef Kıbrıs Türk kamuoyunda konu sadece sınır konusuna indirgenmiş, bu bağlamda diğer konulara pek çalışılmamıştır.

Bu son yazdığımı birilerini yermek ya da gösterilen emeğe saygısızlık amacıyla yazmadım.

Umarım gelecek hafta tekrarlanacağı açıklanan yeni görüşmede yapılan bu önerilere de bir cevap verilir ya da yeni ve yaratıcı öneriler karşılıklı masaya gelir.

Bakınız, hayatım boyunca Kıbrıs sorununun çözülmesi için kendi çapımda mücadele ettim.

Bu bağlamda seçim, oy, taraf, cenah düşünmeden, kimin yaptığına bakmadan çözüm yönünde atılan adımları destekledim ve desteklemeye de devam edeceğim.

Nasıl ki Derviş Eroğlu’nun 11 Şubat belgesine attığı imzaya ondan bile fazla sahip çıktım, burada da atılacak olumlu adımlara destek vermeyi kendime görev sayarım.

Kıbrıs sorununda yaşanan statik durumun hem kuzeyde hem de güneyde bir takım zümresel çıkar gruplarına hizmet etmekten başka bir işe yaramadığına inanan taraftayım.

Hatta bu durumdan en çok zarar gören tarafların sırasıyla Kıbrıslı Türkler ve Türkiye halkları olduğunu düşünmekteyim.

Bana göre geldiğimiz noktada yapıcı ve yaratıcı olmak, ezber bozucu adımlar atmak en başta bu işten en çok zarar görenlerin amacı olmalıdır diye değerlendiriyorum

Umarım Mart toplantısına kadar benim gibi düşünenlerin sayısı artar ve o toplantıya tüm tarafların kazanacağı bir formülle gitme şansını yakalarız.

Yoksa ateş-kes rejimi altında, siyasi bir anlaşma olmadan dertler içinde yaşayıp gider, en sonunda da tarihin tozlu sayfalarında bahsedilen küçük bir topluluk olarak kalırız.

Bu kötü senaryoya bir son vermeliyiz.

Bu bağlamda toplantı sonrası yazdığım ilk ileti gibi, çözüm için ‘bebek adımları’ da olsa bir adım atılmıştır.

Gönül, bu adımların artarak güçlenmesi ve Kıbrıs adasının parlak günlere doğru koşarak gitmesidir…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları