Ülkemde bir adam
Bir adam düşünün, dünyanın bir köşesinden başka bir köşesine, bir avuç eşyasıyla ve belki de göğsünde umut kırıntılarıyla göç etmiş. Tek sermayesi bir bahçe makası, bir tırmık ve bir kazma kürek. Elinde yalnızca emeği, ayaklarında ise yılların yorgunluğu var. Sokaklarda, yabancı bir kültürün yaşandığı topraklarda, belki karnını doyurmak belki de çocuklarına bir umut ışığı olmak için kapı kapı geziyor: “Bahçenizi temizleyeyim mi?” diye soruyor.
Düşünün, bu adam neyi yanlış yapmış olabilir? Ya da soruyu farklı soralım: Bu adamın neyi yanlış yapmasına izin verilmiş? Hangi fırsat elinden alınmış, hangi yolu tıkanmış, hangi adaletsizlik onun kaderini böyle çizmiş? Belki bir savaş, belki bir ekonomik kriz, belki de bir sömürü düzeni… Hayatı boyunca çalışmış, emek vermiş ama buna rağmen hala “yaşamak” için başkalarına ihtiyaç duyuyor.
Bu dünyanın düzeni gerçekten adil mi? Emek, alın teri ve insan hakları, her insanın hakkıysa neden birileri bahçesinde oturup çay içerken, bir başkası aynı bahçeyi temizlemek için dizlerini yere koyuyor? Neden bazılarının emeği altın değerindeyken, bazılarının emeği yalnızca hayatta kalmaya yetiyor?
Bu adamın hayatına baktığımızda sadece yoksulluğu değil, bir düzenin çarpıklığını görmemiz gerekiyor. Çünkü bu mesele sadece bireyin hatalarıyla açıklanamaz. Fakirlik bir kader değildir; bir düzenin sonucudur. Bu düzen, zenginliğin belli ellerde birikmesine, fakirliğin ise kuşaktan kuşağa aktarılmasına neden olan bir sistemdir. Ve bu adamcağızın hikayesi, yüz milyonlarca insanın hikayesiyle aynı: unutturulmuş haklar, görmezden gelinen emekler, boğulmuş hayaller…
Bu dünyanın bir yerinde, bu adamın çocukluğu vardı. Belki bir tarlada çalışarak geçti, belki okula gitmek istedi ama gidemedik. Hayalleri vardı; belki bir öğretmen olmak, bir marangoz, bir şair olmak istiyordu. Ama yoksulluk onu avuçlarında sıkıca tuttu, bırakmadı. Şimdi 50’lerinde, 60’larında… Ve hâlâ bir umutla yürüyor.
Düşünmeliyiz: Bu adaletsizliği nasıl değiştirebiliriz? Onun yerinde biz olsaydık, ne hissederdik? Dünyanın bir yerinde birilerinin çok fazla sahip olduğu şeyler, başka birilerinin neden hiçbir şeye sahip olmamasına sebep oluyor? İşte bu sorular bizi insan yapıyor. Bu soruları sorabilmek, empati kurabilmek, adaletsizlik karşısında sessiz kalmamayı öğrenmek…
Bu adamcağızı kapı önünde bahçemizi temizlemek için beklerken gördüğümüzde, ona yalnızca iş teklif etmek değil; onun hikâyesini anlamaya çalışmak da bir insanlık görevidir. Çünkü bu sadece bir adamın hikayesi değil. Bu, bizim hikayemiz. Bu dünya böyle olduğu sürece, adaletsizlik her birimizi bir şekilde bulacak. Ama birlikte bir şeyleri değiştirebiliriz. Yeter ki o adamın sırtındaki küreği, yüreğindeki ağırlığı fark edelim. Yeter ki onu görmezden gelmeyelim.
Göçmene ve göçmenliğe bir de böyle bakmak lazım…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.