Ben büyüdüm ve hüzünlendi dünya

Yayın Tarihi: 09/02/25 22:18
okuma süresi: 4 dak.

Sezen Aksu’nun “Gülümse”siyle aydınlanan gecelerde, Nilüfer’in “Kar Taneleri”yle hüzne sarıldığımı hatırlıyorum. Kayahan’ın “Bir Aşk Hikâyesi” bize şiir gibi sevmenin ne olduğunu anlatırdı. Barış Manço’nun “Can Bedenden Çıkmayınca” sözleri, yaşamın her şeyden önce bir armağan olduğunu hatırlatırdı.

Bu duygular şahane 80’li yıllardaydı… 

Yaşım henüz ilk gençlik günlerinde, dünyaya dair merakım ise sonsuzdu. Kaset çaların tuşlarına basarken duyduğum o cızırtı bile beni büyülüyordu. Sokaklar bizimdi, dönemin tüm şarkıları gibi. 

Zaman bitmeyecek, yarın olmayacak, hep o yaşta ve hep o neşede kalacağımızı sanıyordum. 

Ama şimdi 2025. Zamanın ardımda bıraktığı o yılların neredeyse 40 yıla yaklaşan bir mesafede olduğunu düşünmek çok ağır geliyor.

Ah 1989… Daha dünden farksız şu 1990’a girdiğim yılbaşı anı. Ablamla televizyonda izlediğimiz şarkılı türkülü TRT1 programları. Zeki Müren’le 10’dan geriye sayma. Ekranın kayması ile iyice dalgalanan dansöz. İstiklal Marşı ve kapanış. Pazar akşamları Hüseyin Kanatlı'nın sunduğu Müzikli Bulmaca ve daha neler.

Mutlulukla geleceğe duyduğum heyecan. 

2000’e girerken büyümüş bir yürekle ama hala o çocuk ruhunu yaşatarak şaşkın bir mutluluk duygusundaydım. Oysa şimdi, 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sona ereceği yılı karşılıyoruz. Ve bu defa çocuk değilim; zamanın ardımdaki ayak izlerinde ne kadar çok şey biriktiğime, ama aynı zamanda ne kadar hızlı kayıp gittiğine tanık bir ruhum var.

30 kitap yazdım. 15 belgesel ve film çektim. 63 senaryo, dünyanın 53 ülkesinden 60 bine yakın bireysel ders verdim, 100 bini aşkın insana ulaştığım seminerler düzenledim. Onlarca farklı ülkede konuştum, öğrettim, on binlerce hayata dokundum. Fakültede binlerce öğrenciye onlara ayıl ders verdim. Ve hepsine devam ediyorum. Ama bunları yaparken o eski kaset çaların kasetin bandını sarmasının tadı kadar mutlu oldum mu, çocukluğumdaki gibi saf bir sevgi hissettim mi? Bu kadar derin çalışmaya rağmen, sanki hiçbirini yapmamış gibi hissediyorum bazen. Hatta hala hiçbir şey başarmamış gibi. Çünkü o şahane 70'lerin çocuğu, 80’lerin genci olarak çocukluk kokusu, günümüzdeki hiçbir başarıyla doldurulamayan bir boşlukta saklı.

Elbete hepsine şükür. Babam ve annem, ağacın en derin köklerinden  oldular hayatımda. Ailemin sevgisi ve varlığı, nefes almamın ta kendisi gibi; eşim, oğlum, sonsuz bir armağan. Allah’a, şu anı yaşayabildiğim her nefes için şükürler olsun.

İnsanlığın geldiği noktaya bakarak, hüzünlüyüm. Ama bu hüzünde, o zamanların kokusu hala var. Gözlerimi kapatıyorum, bir Nil Burak şarkısında kendimi buluyorum: “Bir garip yolcuyum hayat yolunda…” 

Ve bu yolculuk, hüznüyle, sevinciyle hep benimle kalacak. Tıpkı kalbimde yaşayan o çocuk gibi.

Sahi bir de çok sevdiğim Nil Burak’ın hayatını yazma hayalim var. Ve birkaç ismin daha.

Ne çok hayal gerçek oldu. 

Daha çok hayalim var. 


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları