Başörtüsü, din özgürlüğü ve çocukların şekillenen kimlikleri

Yayın Tarihi: 08/04/25 12:44
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Not: Bu yazıyı özellikle bir önceki yazımı da okuyarak okuyun. Devam yazısı değildir ama o yazıya rağmen bu yazıyı yazmamı daha iyi anlatmak istedim.
 
Toplumda din, inanç ve bireysel özgürlükler konusunda birçok tartışma ve görüş bir arada var olmaktadır. Bu tartışmalar, özellikle din özgürlüğü ve bireysel hakların ihlali üzerine şekilleniyor. Birçok ülkede ve toplumda din özgürlüğü, herkesin kendi inancını seçme ve bu inancı yaşama hakkı olarak tanımlanır. Ancak, bu hakkın sağlanması, bazen sınırlarla ve dikkatle ele alınması gereken hususlarla karşı karşıya gelir. Özellikle çocuklar söz konusu olduğunda, din özgürlüğü ve bireysel tercihler arasındaki dengeyi kurmak daha da karmaşık bir hale gelir.

Çocukların eğitim hayatına başlamadan önce, onlar henüz olgunlaşmamış bir zihne sahiptirler. Yasada çocuklar, fiziksel ve ruhsal olarak henüz gelişim sürecindedir. Bir çocuğun "çocuk" olarak tanımlandığı dönemde, onun dini inançlar, giyim tarzı ve diğer hayatına dair kararlar konusunda bir yönlendirmeye tabi tutulması, dini özgürlüklerin ihlali anlamına gelebilir. Çocuk, henüz kendi kimliğini ve inancını özgürce geliştirecek bir bilinç seviyesine ulaşmamışken, ona dini bir zorunluluk dayatmak, özgürlük ve eşitlik ilkesine ters düşebilir.

Bu noktada, çocukların dini inançları doğrultusunda, giyimlerinin ve özellikle başörtüsü gibi meselelerin de, bir bireyin kendi tercihi ile şekillenen bir şey olması gerektiğini belirtmek önemlidir. Günümüzde birçok kadının başörtüsü takma kararı, bazen aile baskısı, çevresel etkiler ya da toplumsal normlarla şekillenebiliyor. Örneğin, bir kadına "Başörtüsünü neden takıyorsun?" diye sorulduğunda, sıklıkla aldığım cevaplardan biri "Babam, eşim, abim istemişti" gibi cümlelerdir. Bu, başörtüsünün sadece kişisel bir tercih değil, çoğu zaman başkalarının taleplerinin ve baskılarının etkisiyle şekillenen bir durum olduğunu gösterir.

Bir bireyin başını örtmesi, temel haklardan biridir; ancak bu hak, kişinin özgür iradesi ve bilinçli bir kararıyla kullanılmalıdır. Din özgürlüğü, sadece bireyin özgürce inançlarını ifade etme hakkını değil, aynı zamanda bu inançları özgürce seçme ve bunları kabul etme veya reddetme hakkını da içerir. Kendi kimliğini oluşturma ve bu kimlikle barış içinde yaşama hakkı, bireylerin doğal haklarıdır. Dolayısıyla, başörtüsü gibi bir tercihin, kişiye ait bir seçim olması gerektiği açıktır. Bu seçim, başkalarının baskılarına dayanarak değil, kişinin kendi içsel huzuru ve inancı doğrultusunda yapılmalıdır.

Zorunlu eğitim döneminde, çocukların başörtüsü takma kararı, genellikle anne-baba veya çevrelerinin etkisi altında şekillenmekte veya en iyi ihtimalle özenmekle ilintili olmaktadır. Ancak, çocukların, hangi dini kimliği benimseyecekleri ve hangi kıyafetleri giyecekleri konusunda kararlar, ergenlik döneminde gelişmeye başlar. Eğitim ve gelişim süreçleri boyunca çocukların, bireysel kimliklerini keşfetmeleri, kendilerine özgü kararlar alabilmeleri teşvik edilmelidir. Başörtüsü gibi bir dini simgenin çocuklar üzerinde uygulanması, onların gelişim sürecine engel olabilir ve din özgürlüğüne aykırı bir duruma yol açabilir. Kaldı ki günümüzde temelden gelen bu toplumsal ve ailevi baskılar bireyler ne yazık ki dinden uzaklaştırmaktadır.

Bir çocuğa, başını örtmesi gerektiği veya örtmemesi gerektiği dayatıldığında, aslında ona sadece dışsal bir uygulama değil, kendi içsel kimliğini keşfetme özgürlüğü de engellenmiş olur. Eğitim sürecinin amacı, bireylerin özgür düşünceye sahip olmalarını sağlamak ve kendi kararlarını bilinçli bir şekilde verebilmelerini desteklemektir. Bu nedenle, çocukların dini tercihler, şekiller, semboller ve uygulamalarla tanışma süreçleri de, onların gelişim süreçlerine paralel olmalı, dışsal baskılardan ve zorlamalardan uzak olmalıdır. Çocuklar, dini inançlarını ve başörtüsü gibi uygulamaları, ergenlik dönemine geldiklerinde, olgun bir bilinçle ve kendi özgür iradeleriyle tercih edebilmelidirler.

Başörtüsü, bir kadının ya da bireyin kimliğiyle özdeşleşen bir tercihtir. Ancak bu tercih, bilinçli ve özgür bir karar olmalıdır. Çocukların bu tür kararlar alacak yaşa gelmeden, zorunlu eğitim döneminde başörtüsü takmalarının, onların dini özgürlükleri ve kimliklerini tam olarak anlamadan verilmiş bir karar olabileceğini unutmamalıyız. Bir bireyin inançlarını özgürce seçmesi, yalnızca onun bir hakkı değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, çocukların doğru bir şekilde gelişebilmesi ve bilinçli bir birey olarak toplumda yer alabilmesi için hayati öneme sahiptir.

İslam'ın özgürlükçü anlayışını da benimsemek ve anlamak gerekir. Başörtüsü olan bir bireyle olmayan bir birey arasında "daha çok Müslüman olma" ölçüsü yapılamaz. Kaldı ki Kur'an-ı Kerim'de yer alan Bakara Suresi, 256. ayette “Dinde zorlama yoktur...” ifadesi bulunmaktadır. Ayrıca Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bireylerin inançları konusunda zorlanmaması gerektiğini fiilen uygulamıştır. Hudeybiye Antlaşması sırasında, zorla İslam’a sokulan bir kişinin serbest bırakılmasını emretmiştir ve “Kim bir zimmiye (İslam devleti tebaasında olan yabancılar) zulmederse, onun karşısında ben davacı olurum.” (Ebu Davud) ifadesini kullanmıştır. 

Bir toplum, en kolay yöntemle; yetişkinler ya da çocuklar üzerinden ötekileştirilerek yok edilir. Oysa ülkemde atalarımızdan bu yana ayrımcılık hiçbir alanda kabul görmemiştir.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları