Marsilya-Nice-Monte Carlo Hattı (Monaco) ve KKTC…

Yayın Tarihi: 14/08/23 07:35
okuma süresi: 6 dak.

Geçtiğimiz Haziran ayı başında uluslararası akademik bir konferansa katılmak üzere Fransa’nın Nice kentine gitmiştim…  Konferansta Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda bir sunum yaptım…

Nice’e gitmek için en ucuz uçuş noktası olan Marsilya’ya uçmak durumundaydım…

Uçuşuma 2 hafta kala Baf-Marsilya gidiş-dönüş uçak biletimi 65 Euro’ya aldım (günümüzdeki Avro kurundan hesaplarsak yaklaşık 2000 TL)

Marsilya’ya ikinci gidişimdi, bir önceki gidişimde otelde kalmıştım. Bu kez dostluğumuz eskiye dayanan  akademisyen, Troçkist bir dostumun evine konuk oldum…

Eve varışım gece yarısını bulmuştu… Elbette eve varınca sohbet dünya sorunları üzerineydi; Rusya-Ukrayna savaşı, Fransa’daki göçmen sorunu, Afrika’daki iç karışıklıklar, ekonomik, ekolojik sorunlar ve sol… Neredeyse sabahı bulduk diyebilirim… Bu arada Kıbrıs’taki halimizi de konuşmadan edemedik !

Ertesi gün konferans için Nice’e hareket ettim… Marsilya-Nice tren yolculuğu gerçekten çok zevkli, bir tarafta uzun uzadıya üzüm bağları ve diğer yanda güney Fransa sahilleri… Marsilya-Cannes-Nice ve Monte Carlo tren hattı gerçekten tavsiye edilebilecek bir güzergah… 

Nice’teki tren garına yakın bir yerde ayırttığım otele varıyorum… Turizm mevsimi olduğu için otellerde doluluk oranı oldukça yüksek… Eşyalarımı kalacağım mütevazı otele bıraktıktan sonra kent merkezine doğru yürüyorum ve Fransız rivierasının en güzel sahillerinden birisi olarak adlandırılan Nice sahiline iniyorum… Amacım hem etrafı, konferans mekanını görmek hem de karnımı doyurmak… Nice’te sahilde bir restorana oturuyorum ve deniz ürünlerinden oluşan yemeğimi yiyorum  (yanında bir de bira) ve sonunda 16 Avro ödüyorum…  Ardından ertesi gün gerçekleşecek olan konferansta dinç olabilmek adına otelde istirahata çekiliyorum… Sabah uyanıp otele en yakın kafede  6 Avro’ya bir kahvaltı yapıyorum ve konferansa gidiyorum… 

Konferanstaki mevzu Rusya-Ukrayna Savaşı olunca farklı görüşlerin ateşli bir şekilde tartışılmasının içinde buluyoruz kendimizi… Gün boyu süren yorucu, ancak yeni akademisyen dostları tanıdığımız konferansın ardından, biraz mola vermek durumunda kalıyoruz…

Akşama doğru ise Türkiye’den konferansa katılan akademisyen bir arkadaşla Monte-Carlo’ya (Monaco) doğru hareket ediyoruz… Trenle yolculuğa devam diyerek 4 Avro ödüyoruz, 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Monte-Carlo’ya varıyoruz… Tren istasyonundan dünyanın en lüks yatlarının olduğu yat limanına doğru yürüyoruz, yürürken en lüks arabalar yanımızdan geçiyor, dünyada nüfus olarak az, ancak geliri çok üst düzeyde olanların coğrafyasındaydık Yat limanının yanı başındaki ‘’Steak and Shake’’ isimli restoranın önce fiyatlarına bakıyoruz sonra oturuyoruz… Ne de olsa dünyanın en lüks ve en pahalı coğrafyalarından birisindeyiz…  Toplamda 14 Avro tutarındaki Double Steak Burger ve Bira menüsünü alıyoruz ve üzerine de 1.7 Avro’ya Lavazza’nın Double espresso kahvesini içiyoruz…  Evet dünyanın en bilindik ve lüks sayılan coğrafyalarının birisinde içtiğimiz kahvenin ve yediğimiz yemeğin fiyatı KKTC’nin başkenti Lefkoşa’daki fiyatlarla hemen hemen aynı düzeyde… Bunun nedenine dair ekonomist, işletme uzmanı ve finans uzmanı arkadaşlar bilimsel anlamda çok şeyler yazabilirler…

Ben ise bir vatandaş ve sosyal bilimci olarak mütevazı ve dost sohbeti bir yorum yapabilirim… Bu yorumumda da fiyatlarımızın pahalı olmasının nedenini girdilere-maliyete bağlarım… Öyle ki, her yurt dışına gidişimde et fiyatlarına bakarım… Sırbistan’daki et fiyatları hala daha hafızamda… Nice’in nezih bir semtinde mahalle kasabına sırf et fiyatlarına bakmak adına girdim… Bizde satılan bifteklerin kalitesindeki bifteğin fiyatı yaklaşık 10.5 Avro civarındaydı….. Bu fiyatı bir de Fransa’daki alım gücüyle değerlendirdiğimiz zaman bulunduğumuz durumu sanırım daha iyi idrak edebiliriz…

Bu arada Cannes ve Nice’te plajlara ücretsiz olarak rahatça girebileceğinizi de anımsatmak durumundayım…

Maliyet, fiyat denetimi, kamu yönetimi, turizm, yaşam kalitesi ve sürdürülebilirlik  üzerine KKTC’deki tüm devlet birimlerinin yeniden organizasyonunun bir elzem olduğunu anımsatmadan geçemeyeceğim… Önce liyakat ve kamu yönetiminde organizasyon!

Gelelim Fransa’daki sorunlara… Pandemi sonrası Fransa’ya ikinci kez gitmiştim… Gözlemleyebildiğim kadarıyla sınırlı da olsa göçmen akımı devam ediyor… Rusya-Ukrayna Savaşından dolayı özellikle Ukraynalılar için Fransa cazip bir göç destinasyonu… Kimi zaman sokaklarda etnik merkezli veya adli suçlardan kaynaklı gerilimli anlara tanıklık edebiliyorsunuz (özellikle Marsilya’da)…

Yerel hizmetlerde gerek Marsilya’da gerekse Nice’te gözlemlediğim kadarıyla bir yetersizlik söz konusu… Yerel Yönetim deyince akla gelen ‘’Fransız Belediyeciliği’’ zor günler yaşıyor! Özellikle sabah yürüyüşüne çıktığınız zaman sokaklarda çöp yığınlarına ve kötü kokulara maruz kalıyorsunuz…  Marsilya ile ilgili bir köşe yazısını geçtiğimiz yıl kaleme aldığımdan dolayı Marsilya’ya dair çok bir şey yazmadım…

Yaz aylarında hesaplı ve üzüm bağlarını-lavanta bahçelerini gezmek suretiyle doğayla bütünleşen bir tatil yapmak istiyorsanız özellikle Marsilya-Nice hattı tavsiye edilebilir…

Herkese güzel bir hafta diliyorum…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Muhittin Tolga ÖZSAĞLAM yazıları