Semerkant Zirvesi Bir Sürecin Sonucudur…
Semerkant Zirvesi Bir Sürecin Sonucudur…
Özbekistan’ın tarihi şehri Semerkant’ta gerçekleştirilen Avrupa Birliği-Orta Asya Cumhuriyetleri zirvesinde yayımlanan ortak deklarasyonun Kıbrıs ile ilgili olan kısmı son 2 haftadır kamuoyunda tartışılan konuların başında geliyor... ilgili zirvedeki ortak deklarasyonla birlikte Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerinin bir kısmının adanın Güneyinde (Kıbrıs Cumhuriyeti) büyükelçilik açmaları da Kıbrıs Türk siyasetinde Türk Cumhuriyetlerinin tavırlarını tartışılır hale getirdi...
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Güney Kıbrıs arasındaki ilişkilerin son yıllarda geliştiğine dair Kıbrıs Postası’nda 26 Ocak 2023 (https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j251/a39923-guney-kibrisorta-asya-turk-cumhuriyetleri-iliskileri ) ve 27 Mayıs 2024(https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j251/a41336-guney-kibristurk-devletleri-iliskileri ) tarihlerinde yayınladığım iki köşe yazısında irdelemiştim. Özellikle, son dönemde ticari ilişkilerin gelişmesi ve bu süreçte büyükelçi Kypros Giorgalli’nin oynadığı önemli role değinmiştim...
Hakikat Ötesi (Post-Truth) dış politika söylemleri içerisinde yazdığımız yazıları politika yapıcıları pek de dikkate aldı diyemem, bunun yerine hamasete devam edildi! Oysa ki, Avrupa Birliği üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti diplomatik anlamda asimetrik güç kullanarak Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerini geliştiriyordu, geçtiğimiz yıl yazdığım yazıda da belirttiğim üzere Kazakistan-Larnaka veya Baf direkt uçuşları için de adımlar atıldı !
Özbekistan’ın KKTC ile sorununun temeli 1990’lı yıllara dayanıyor, bunu tekrardan anımsatmakta yarar var ! Özbekistan’daki Erk Partisi’nin lideri Muhammed Salih 1993 yılında Özbekistan’da yargılanmaya devam ederken önce Azerbaycan’a daha sonra da Türkiye üzerinden KKTC’ye gelmişti. Salih’in KKTC’de bir süreliğine ikamet etmesi İslam Kerimov yönetiminin hem KKTC’ye hem de Türkiye’ye bakış açısının şekillenmesinde önemli etkenlerden birisi olmuştu. Bu noktadan sonra da Kerimov yönetimiyle G.Kıbrıs arasındaki ilişkilerin gelişmesine tanıklık edilmiştir. Kısacası, Türkiye-Özbekistan ilişkilerinin iyileştirilmesi yeni bir süreç !
Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde devlet ve ulus-toplum anlayışını anlamak için öncelikle herkesin Serge Zenkovsky, Olivier Roy, Edward Allworth ve Lev Gumilev gibi yazarları okuması gerekir diye düşünüyorum. İlgili cumhuriyetlerde Stalin’in milletler politikası çerçevesinde ulusların ve cumhuriyetlerin nasıl yaratıldığına ilişkin Olivier Roy’un ‘’Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi’’ isimli kitabı bir anlamda günümüze dair ışık tutacak nitelikte. İlgili cumhuriyetlerin kendi çıkarlarını ön planda tutuklarını ayrı ulusal hedeflere sahip olduklarını ve bu bağlamda da çok yönlü dış politikayı pragmatik bir düzlemde nasıl şekillendirdiklerini tarihse sürece baktığımızda daha rahat anlayabiliriz. Öyle ki, Orta Asya Cumhuriyetleri bir taraftan NATO’nun ‘’Barış için Ortaklık’’ programına dahil olurlarken, diğer yandan Rusya’nın öncülüğünde Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü ve Çin’in de yer aldığı Şangay İşbirliği Örgütünde güvenlik konularında işbirliği yapmaktadırlar. Ekonomik alanda Avrasya Ekonomik Birliğinde yer alan ilgili ülkeler, aynı zamanda AB’nin INOGATE enerji projesine, kalkınma ve ortaklık projelerine de katılmaktadırlar.
Dönelim Semerkant zirvesindeki ortak sonuç bildirgesindeki 3. ve 4. Maddelere, 3. Maddede BM Şartı ve ilkeleri çerçevesinde tüm devletlerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüklerine saygı gösterileceğinin altı çiziliyor. Buna ek olarak uyuşmazlıkların çözümünün barışçıl yoldan çözülmesine vurgu yapılıyor. 4.Maddede ise BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan 541(1983) ve 550 (1984) kararlara gönderme yapılarak özellikle egemenlik ve toprak bütünlüğüne vurgu yapılıyor. BM Güvenlik Konseyi’nin 541 sayılı kararın muhtevası kısaca şöyle: Kıbrıs Türk makamlarının 15 Kasım 1983’te yayınladıkları bildirinin Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasına ilişkin Antlaşmaya ve Garanti Antlaşmasıyla uyumsuz olduğu belirtilirken, BM’ye tüm üye devletlere Kıbrıs Cumhuriyeti dışında başka bir Kıbrıs devletinin tanınmamasına ilişkin çağrı yapılmaktadır.
550 sayılı kararın muhtevasında 541 sayılı kararda yer alan benzer ifadelerin yanı sıra Maraş’a (Varoşa) sakinleri dışında bir yerleşime ilişkin duruma dikkat çekilirken, Maraş’ın BM yönetimine bırakılması ifade edilmektedir. İlgili kararda ayrıca Türkiye Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk liderliği arasındaki büyükelçi değişim de hukuk dışı ve geçersiz olarak nitelendiriliyor.
541 ve 550 sayılı kararlar Kıbrıs sorununa ilişkin BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan en önemli kararlardan iki tanesi diyebiliriz (186 sayılı kararı da unutmuyoruz). BM’nin işlevselliği her ne kadar tartışılır olsa da, BM Güvenlik Konseyi çalıştığında ve kararlar alabildiğinde ilgili kararlar uluslararası ilişkiler sistemi içerisinde etkili olabiliyor.
Dış politikada rasyonel ve olgular üzerinden hareket edilmediğinde ve ayrılıkçı politikalarda ısrar ettiğinizde geçmişte alınan kararların tekrardan uluslararası toplumun nezdinde gündem olmasına neden olabilirsiniz. Böylesi bir durumda da ilgili ülkelerle var olan ilişkilerinizi de riske atabilirsiniz. Orta Asya Türk Devletlerine kızmak yerine bu ülkelerin dış politika yönelimlerini ve bununla birlikte uluslararası ilişkiler sistemi içerisindeki olguları tekrardan gözden geçirmekte yarar olduğunu düşünmekteyim.

Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Alexy Flemmings27/04/25 10:32
UNSC Resolution 1983/541 is NON-BINDING: On 04.08.1986, Greece filed a case against the Council of the European Communities(supporter intervener:Commission of the European Communities). In the case, Greece first argued that the UN Security Council Resolution 1983/541 called "upon all States not to recognize any Cypriot State other than the Republic of Cyprus". Greece then reasoned that since the Turkish Government recognized the Turkish Republic of Northern Cyprus, the European Community "cannot grant it the special aid without ignoring that breach and thereby itself violating an obligation imposed on it under a measure which is binding on it by virtue of the principle of substitution."[1] On 25.05.1988, Council of the European Communities(supporter intervener:Commission of the European Communities) specified that the UN Security Council Resolution 1983/541 which is not passed under Article VII of the UN Charter is non-binding in nature, and Council of EC and the Commission of the EC stated that "It is manifest from the wording of the operative part and from the debates and the declarations of vote prior to the adoption of Resolution No 541 that the Resolution does not constitute a "decision" and is therefore not a binding measure, but a measure in the nature of a mere recommendation. Consequently, the States to which the declaration is addressed are NOT bound to comply with paragraph 7 of the resolution or to infer from the fact that paragraph 7 was not complied with the consequences which Greece claims they should infer."[2] On 27.09.1988, European Court of Justice (ECJ) rejected all of the Greece's arguments in the Case 204/86 (Greek Republic v. Council of the European Communities(supporter intervener:Commission of the European Communities)), and punished Greece to pay all the costs, including the costs of the intervener. ECJ stated (in prg28) that the Resolution 1983/541 of the United Nations Security Council is completely extraneous to relations between the Community and Turkey.[3] [1] "Developing the principle of non-recognition". Adam Saltzman. 2019. Retrieved 17 January 2025. https://digitalcommons.onu.edu/onu_law_review/vol43/iss1/1 [2] "Opinion of the Advocate-General (of CoEC and CEC)". Advocate General Mancini. 1988. Retrieved 17 January 2025. https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:61986CC0204 [3] "Judgment of 27.9.1988 - Case 204/86". European Court of Justice (ECJ). 1988. Retrieved 23 January 2025. https://eur-lex.europa.eu/resource.html?uri=cellar:eec1dbbe-ca2b-4e87-9f06-d9a2d2b31a10.0002.03/DOC_1&format=PDF BM Güvenlik Konseyi Kararı 1983/541 BAĞLAYICI DEĞİLDİR: 04.08.1986 tarihinde Yunanistan, Avrupa Toplulukları Konseyi’ne (destekleyici müdahil: Avrupa Toplulukları Komisyonu) karşı dava açmıştır. Bu davada Yunanistan, öncelikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1983/541 sayılı Kararının "Kıbrıs Cumhuriyeti dışında herhangi bir Kıbrıs Devleti'ni tanımamaları" yönünde tüm Devletlere çağrıda bulunduğunu ileri sürmüştür. Yunanistan, bu doğrultuda, Türk Hükümeti'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıdığını belirterek, Avrupa Topluluğu'nun "bu ihlali göz ardı ederek özel yardımda bulunmasının, kendisine ikame ilkesi uyarınca bağlayıcı olan bir düzenlemeyi ihlal etmesi" anlamına geleceğini savunmuştur.[1] 25.05.1988 tarihinde Avrupa Toplulukları Konseyi (destekleyici müdahil: Avrupa Toplulukları Komisyonu), BM Güvenlik Konseyi'nin 1983/541 sayılı Kararının Birleşmiş Milletler Şartı’nın VII. Bölümü uyarınca kabul edilmediğini ve bu nedenle bağlayıcı nitelik taşımadığını belirtmiştir. Avrupa Toplulukları Konseyi ile Avrupa Toplulukları Komisyonu, “Kararın bağlayıcı bir ‘karar’ niteliğinde değil, yalnızca bir TAVSİYE niteliği taşıdığının, hem hüküm kısmının ifadesinden hem de kararın kabulünden önceki tartışmalar ve oy açıklamalarından açıkça anlaşıldığını” ifade etmiştir. Bu doğrultuda, söz konusu bildirimin muhatabı olan Devletlerin, kararın 7. paragrafına uymakla yükümlü OLMADIKLARI gibi, Yunanistan’ın iddia ettiği şekilde, bu paragrafa uyulmamasından belirli sonuçlar çıkarmakla da yükümlü olmadıkları belirtilmiştir.[2] 27.09.1988 tarihinde Avrupa Adalet Divanı (AAD), 204/86 sayılı davada (Yunanistan Cumhuriyeti v. Avrupa Toplulukları Konseyi (destekleyici müdahil: Avrupa Toplulukları Komisyonu)) Yunanistan’ın TÜM İDDİALARINI REDDETMİŞ ve Yunanistan’ı, müdahil tarafın masrafları da dahil olmak üzere, tüm yargılama giderlerini ödemeye mahkûm etmiştir. Avrupa Adalet Divanı, kararının 28. paragrafında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1983/541 sayılı Kararının, Topluluk ile Türkiye arasındaki ilişkiler bakımından tamamen ilgisiz olduğunu belirtmiştir.[3] Kaynaklar: [1] "Developing the principle of non-recognition." Adam Saltzman. 2019. Erişim tarihi: 17.01.2025. https://digitalcommons.onu.edu/onu_law_review/vol43/iss1/1 [2] "Avrupa Toplulukları Konseyi ve Avrupa Toplulukları Komisyonu’nun Savcısının Görüşü." Advocate General Mancini. 1988. Erişim tarihi: 17.01.2025. https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:61986CC0204 [3] "27.09.1988 tarihli karar - Dava 204/86." Avrupa Adalet Divanı (AAD). 1988. Erişim tarihi: 23.01.2025. https://eur-lex.europa.eu/resource.html?uri=cellar:eec1dbbe-ca2b-4e87-9f06-d9a2d2b31a10.0002.03/DOC_1&format=PDF