Kıbrıs Kıbrıs'tan büyüktür
Başlığı okuyan birçok okur bu yazının muhtemelen siyasi ağırlıklı bir analiz olduğunu düşünecektir. Bu analiz bağlamında kısmen doğru olsa da bu haftaki yazıyı yaz sezonunun başlamasını fırsat bilerek yorucu gündemden uzak, ancak ülkemiz için en az onun kadar önemli bir başka konu hakkında ifa etmek istiyorum. Öyle ki daha birkaç hafta önce Türkiye’de ve yurtdışı temsilciliklerinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ‘Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı’ kitabından hareketle Türk Mutfağı Haftası düzenlenmişken, Kıbrıs’ın da en büyük kültürel hazinesinden biri olan mutfağından bahsetmemek olmazdı. Çünkü sözü geçen organizasyonun resmî web sitesinde ifade edildiği üzere, bir ülkenin mutfağı onun kültürel benliğinin ve hatta milli karakterinin bir yansımasıdır. Zira ülke mutfaklarının asırlara uzanan tarihi bir yolculuğu vardır. Bu serüvenin içinde yaşanan kültürel temaslar, deneyimler ve inanç hâkimiyetleri, alışkanlıkları ve onun bir yansıması olan yemekleri çeşitlendirir. Zaman geçtikçe bu adeta bir hafızaya dönüşür. Buradan, bir ulusu ve onun kültürünü tanımak isteyen birinin, o ulusun sofrasına oturarak bunu deneyimleyebileceği sonucuna varabiliriz.
Buradan yola çıkarak mutfağın aynı zamanda bir temsil gücünün olduğu da anlaşılmaktadır. Böyle olmasaydı romantik filmler ya da kuşakları bir araya getirmeye çalışan çeşitli yabancı filmler bu konuyu ana temaları olarak perdeye taşımazdı. Hakeza bugün sosyal medyada veya ülke tanıtımlarında kültürleri sembolize etmek için meşhur İtalyan pizzası, Fransız bageti veya Japonya’ya ait suşi gibi yiyecekler bir araç olarak kullanılmazdı. Hâl böyleyken bizlerin de üzerinde oturduğumuz, bize ait olan devasa kültür hazinesine sahip çıkmamız gerekiyor. Bunun ilk adımını diasporada yaşayan ve mutfağımızı farklı mecralarda büyük kitlelerle buluşturan birçok insanımız atmış durumda. Bunlardan bazıları şef Selin Kiazim, Hus Vedat, Hasan Semay ve Meliz Berg’tir. Özellikle Meliz Hanım bu konuda çok iddialı. Senelerdir Instagram hesabından paylaştığı; nenesi, annesi ve yakın akrabalarından ona miras kalan Kıbrıs Türk mutfağına ait orijinal tarifleri kitaplaştırarak ölümsüzleştirmiştir. Bu kitabı bir hafta önce inceleme fırsatım oldu ve hayran kaldım. Gerçekten çok zengin bir tarif kitabı olan ‘Meliz’s Kitchen’ zaten bu sebeple İngiltere’nin en büyük gazetelerinden Sunday Times’ın çok satan kitap listesinde birinci sırada yerini almıştır.
Bizlere de milletçe bu eserlerin arasına yenilerini eklemek veya en azından bunu teşvik etmek ve onlarla büyüklerimizin bizlere bıraktığı bu emanete sahip çıkmak kalıyor. Belki bunun yanında bizler de mutfak haftası gibi yurtiçi ama özellikle de Dışişleri Bakanlığı himayesinde yurtdışı temsilciliklerinde benzer etkinlikler düzenlemeliyiz. Tabii istediğimiz takdirde bir hafta yerine daha iyi konseptler bulabileceğimize inanıyorum. Fakat önemli olan işe bir yerden başlamaktır, tıpkı Meliz Hanım’ın yıllar önce yaptığı gibi. Bu bağlamda kendilerinin kitabından şu bilgiyi sizlerle paylaşmak isterim: Meliz Hanım bir klasik tarif kitabının ezberini bozarak ilk sayfalarda ailesinin Terazi köyünden geldiğini, gençliğinin mutfağın etrafında nasıl şekillendiğini ve Kıbrıs Türk mutfağının kendini bulmasında hangi ölçüde yardımcı olduğunu anlatıyor. Bu da kitabı okurken insanı, Netflix’in sevilen ve İtalya’da geçen ‘Love & Gelato’ filmin tam da ortasına sürüklüyor. Çünkü anlatılış tarzı benzer. İnsan kendini birden bir filmin içerisinde veya oradan bir sahneyi canlı olarak yaşıyormuş gibi hissediyor, Meliz Hanımın anlatımı her ne kadar Kıbrıs ve İngiltere’de geçse de. Bu çok önemli bir başarıdır. Sırf bu yüzden bile bu kitabı karıştıran bir yabancının Kıbrıs’a gelmesi muhtemeldir. O nedenle Meliz Hanım’ı tebrik etmek gerekir. Aslında kendileri sadece bu eseriyle bizlerin bu köşeden birkaç kere vurguladığı üzere ülkeyi tanıtmanın en ektili yolunun kültür ve sanat olduğu tezini ispatlamış durumundadır. Bunun yanında yazarın mutfağın birleştirici gücüne inandığından ve ayrıca Kıbrıs’ın küçük bir yer olmasına rağmen dünyanın en zengin mutfaklarından biri olduğundan bahsetmesi kitabın bir diğer ilgi çekici yanıdır. Çünkü bu sözler tamamen doğrudur. Ancak ifade tarzının muhteşemliğini bozmamak adına üzerine pek yorum yapmak doğru olmaz.
Değerli okurlar, sadece bir önceki paragraftan yola çıkmanın bugünkü yazı başlığını, yani niçin ‘Kıbrıs’ın Kıbrıs’tan büyük’ olduğunu her yönüyle anlamamıza yardımcı olacağına inanıyorum. Çünkü Kıbrıs, tarihiyle mutfağını harmanlayan etki coğrafyasıyla ve diasporasıyla sınırlarından çok daha büyük ve zengindir. Bu konuda tek eksiğimiz belki bu gerçeğin henüz toplumda yeterince geniş çapta yankı bulmamasıdır. Bunu başardığımızda farklı zihin devrimleri ve gündelik hayatımızı etkileyecek değişiklikler de peşinden gelecektir. Bu duygu ve düşüncelerle iki hafta sonra gündemden önemli konularla tekrar bir arada olmak ümidiyle selam ve saygılarımı sunuyorum.
*****
Bizi kafamızın içindekiler yoruyor.
Betül Çakıroğlu
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Mete Baris17/06/23 11:15
Bir diasporali Kibrisli Turk olarak, katiliyorum sana. Evet Kibris Kibris'tan daha buyuktur kesinlikle. Her zaman kalbimizdedir, nerde olursak olalim.