Yanlış Terminoloji 4: Tarif edin de görelim…

Yayın Tarihi: 06/01/21 07:00
okuma süresi: 5 dak.

Siyasetten bilirim: Bir tartışmayı, söylemini egemen kılan kazanır… Kendi kavramlarınıza sahip olmak, bunun için önemli! Kavramsallaştırmayı karşıtınız yapıyor ve sizi de o kavramların içinde tutuyorsa, tartışmayı da o kazanacaktır.

O ünlü “haklıyız ama dünyaya anlatamıyoruz” öykünmesinin sebebi de budur.

Haklısınız ama “öteki”nin kavramsallaştırması ile tartışıyorsunuz. O zaman o tez oluyor, siz de antitez! Ve aslolan da tezdir. Dedikten sonra, sevgili okur ortaya değil ama kendi kendine yanıtlaman için bir soru:

"Kıbrıs sorunu nedir?"

Bana göre, “milli mesele”dir!

Rumlara göre; 1963’e kadar, “self-determinasyon haklarının” ellerinden alınmasıdır! 1974’e kadar, “Türklerin devlete isyanıdır!” 1974’ten beri "İşgal sorunu”dur…

Kıbrıslı Türkler’in çoğunluğuna göre, Girit ve Teselya örneklerine bakarak, "Bir var olma veya yok edilme sorunu”dur ki bu haliyle en temel bir insan hakları meselesidir.

Türkiye’ye göre, bir Akdeniz’den kovulma veya var olma meselesidir.

Yunanistan’a göre “Büyük adanın ele geçirilip, geçirilemeyeceği” meselesidir.

İngiltere için, üslerini elinde tutup, gün gele 1956’da ABD tarafından kovulduğu Doğu Akdeniz’e gün gele geri gelme veya gelememe sorunudur.

ABD için, Doğu Akdeniz’e hakim olma meselesidir.

Rusya için, NATO’nun güney doğu kanadını dağıtmak için iyi bir fırsattır.

Fransa ve Almanya’ya göre, 1878’de kaybettikleri partiye, geri dönme fırsatıdır.

İsrail’e göre, Çin’e göre, çevremizdeki Arap devletlerine göre de bin türlü izahlar sayabiliriz.

Doğrudan ve dolaylı tarafların, henüz sorunu tarif ettikleri ortak bir açıklamada birleşmedikleri meydanda iken; çözüm bulabileceklerini var saymak, akıl ve izanla bağdaşır mı?

Geçen gün sosyal medyada, “emperyalizm çıkardı, isteyince çözer” diyen bir mühendise, “Kıbrıs sorunu aritmetikle çözülecek bir havuz problemi değildir! Çok bilinmeyenli ve üstelik çok da değişkenli bir yüksek matematik problemidir. O bakımdan kolaycılık tembeliğine hemen kapılma” demek zorunda kaldı. Daha işin başında meseleyi yanlış tarif ederseniz, kendi zihninizde bile çözemezsiniz.

Neden böyledir?

Tarihi bilmemekten, bir…

Ve ikincisi: İbn-i Haldun’dan beri bilinir ki tarihteki bir olayı anlamak için o olaya cerayan ettiği günün koşulları ile bakmanız gerekmektedir. 1804’te başlayan bir olayın, sebeplerini tartışırken, 2021'in kavramları ile izah etmeye kalkışırsanız, bırakın çözmeyi tarif etmeyi bile beceremezsiniz, ki mesele de budur.

Bugün Kıbrıs sorununu tarif etmek üzere kullandığımız kavramların tümü de sorundan genç! Ve dolayısıyla hiçbiri de bu sorunu karşılayamıyor, izah edemiyor ki çözüm de üretebilsin.

Başlarken de yazdık:

Biz 1804'te, ilk defa vuruştuğumuzda ABD 13 eyaletten ibaret kendi canının derdinde bir devletti! Atlantik’te gemilerini İspanya'ya karşı korusun diye Cezayir Dayı'sına yani Osmanlı valisine vergi vermekteydi; eli buraya ulaşmıyordu ki bir şey çıkarsın!…

1804’te daha henüz Birleşik Krallık, ne Hindistan’ı almış (1858’den sonra olmuştur o iş), ne Mısır’ı (o da 1892’dir) ne Suveyş Kanalı var (ki Hindistan yolunu emniyete alma politikası olsun) ne de henüz petrol sanayide kullanılmış! Ki enerji kaynakları meselesi söz konusu edilebilsin! Petrolün , öneminin artışı, içten yanmalı motorların keşfinden sonradır ve onun da tarihi, 1860’tır….

1804 ve hatta 1821’de, Almanya ve İtalya ulusal birliklerini daha sağlamamış şehir devletçikleri idiler... Norveç'te da Vikingler, ağaçların üstünde Odin'e taparlardı... Daha ulus devlet kavramı bile duyulmamıştı... Hangisinin "yapacak" gücü vardı? İlluminati? Rotscild'ler? Onlar da daha Frankfurt'tan Londra'ya yeni taşınmış simsarlardı... Güçleri olsa bütün Avrupa ve Rusya'da Yahudilerin hayvan kırkar gibi kesildiği Pogrom'ları engellerdiler! 1804’te daha Ernest Renan’ın modern Millet fikrini ortaya atmasına yıllar vardı. (1882) Henüz emperyalizm yoktu (kolonyalizm, değil) ki bu bölgede bu gün varsaydığımız çıkarları olsun da bizi “dürtsün”! Tarih, Helen milliyetçiliğinin doğmasından bile eskidir… Ama vuruştuk…

Ve şimdi, vuruşmadan 217 yıl sonra, o vuruşmayı, kendinden yıllar ve yıllar sonra ortaya çıkan kavramlarla anlamaya çalışıyoruz!

Anlayamıyoruz! Çözemiyoruz, çözemeyeceğiz de çünkü daha ne olduğunu doğru teşhis etmiş, değiliz.

Hadi şimdi hep bir ağızdan bağıralım: Tek yol federasyon… Hayır! Tek yol iki devlet…

Hangisine varmak isterseniz isteyin, yeni bir terminolojiye ihtiyacımız var… Bu kullanılan söylem, sorunu tarif bile edemiyor ki; öyle ya da böyle, çözüm de önerebilsin.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Doç. Dr. N. BERATLI yazıları