Barışçı “sol” fikirler…

Yayın Tarihi: 30/07/22 10:00
okuma süresi: 8 dak.

Bu alttaki yazı, 4 Kasım 2021 tarihinde yayınlandıydı. Öyle görünüyor ki daha defalarca yayınlayacağım. Okur, kusura bakmasın… Döne döne aynı yanlışın yapıldığı bir ülkede, döne döne doğruyu yazmak da iktiza ediyor… Affola… Yazı şu:

Son günlerde bazıları “solculuk ederik” zannederek, hep bir ağızdan Anastasiadis’in bir Helen ulus devleti içinde azınlık olmak önerilerine öyle bir sarıldılar ki insanın aklına acayip şeyler geliyor.

Sadece cehaletten mi? Yoksa başka bazı güdülenmeler de mi var? Vallahi artık söylemek lâzımdır ki tabii ki var…

“Eşitlik olur mu?”, “Dönüşümlü başkanlığa ne gerek var?” “Türkiye defolsun gitsin de sonumuz ne olursa olsun!”… “Başkan Türk olmuş, Rum olmuş ne önemi var?” yazdı çok bilmiş bir çocuk, geçen gün!

“Ulusal Sorun’un ne önemi var?” demek istiyor… Devrimci ya bu?  Sınıf kardeşliği yetiyor demek istiyor… Ulus, önemsiz bir kategori, zaten “aşıldı”! Evreni, kendi aklının sınırları temsil eder sanıyor, kopil!

AKEL daha işin başında 1943’te genel sekreterinin ağzından “"Kıbrıslı diye bir ulus yoktur. Kıbrıslılar Yunan devletinin geri kalanı ile birleşmeyi bekleyen elenlerdir... Kıbrıs'ta Elen'den başka bir uygarlık yoktur. Kıbrıs'ın ulusal anlamda yeniden doğuşunun, Yunanistan'la birlik anlamına geldiğine kuşku yoktur." (Plutis Servas... AKEL Genel Sekreteri... Limasol seçim konuşmasından. Kaynak? Anexartitos Gazetesi...18 Mart 1943) dememiş olsaydı hadi diyecektim ki yanılıyor oğlancık.AKEL’in programında sonuna kadar “ENOSİS ge monon ENOSİS” ilkesi durmasa, hade aklı kayıyor oğlancığın, diyecem. “Ama Servas da inkâr etmiyor ki! “AKEL ki ilk manifestosunda ENOSİS vardı ve açıkca savunuluyordu... AKEL’le ilgili bütün metinlerde ENOSİS’e rastlarsınız... Ezegias, “ ENOSİS yalnız ENOSİS, başka birşey istemiyoruz” derdi, demeçlerinde. (Ploutis Servas- AKEL’in ilk genel sekreteri Ortam Gazetesi 15-16.4.1999) kurucu başkanıdır partinin…

Oyandan Lenin da der ki: Ezen ülkelerin işçilerinin enternasyonalist eğitimi, zorunlu olarak, herşeyden önce ezilen ülkelerin özgürlüğü ve ayrılması ilkesinin savunmasını içermelidir. Yoksa ortada enternasyonalizm diye bir şey kalmaz. Bu propagandayı yapmayan ezen bir ulusun sosyal demokratını, emperyalist ve alçak saymak, hakkımız ve görevimizdir...  (Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı s.178)

O der, “Bunları emperyalist ve alçak kabul etmek görevinizdir”… Bunlar peşlerine takıldı gider… Solculuk adına… Milliyetçi bir Rum partisinin… İşin içinden çıkmak için “Burada tek halk vardır, sadece Helenler farklı gibi görünenler de zorla Müslüman edilmiş Helenler’dir” gibi alçak bir yalan uydurduğunu ya göremeden, ya da satılarak görmek istemediğinden… Bunu enternasyonalizm sanarak…

Komünistlerinin değil, faşistlerinin de her istediklerini kabul edersek, anlaşma olur, hoplar AB’ye girer, parayı kürekle kaldırı, madamlar da gelir kucaklarına oturur sandıklarından böyle yapıyorlar. Ancak, böyle bir aşağılanmayı sineye çeken insan olamaz, değil devrimci.

Baştan başlayalım… Sosyalizmin bilinen önderlerine göre, böyle birden fazla halkın bulunduğu ve çatıştığı bir ülkede, devletin yapısı ne olmalıymış?

“Engels de tıpkı Marx gibi, proletarya ve proleter devrim açısından, demokratik merkeziyetçiliği, bir ve bölünmez cumhuriyeti savunur. Federatif cumhuriyeti… bazı koşullarda bir ilerleme olarak düşünür. Ve bu özel koşullar arasında, ulusal soruna ilk planda yer verir... Her ikisinin de… yapıtlarının hiçbir yerinde... ulusal sorunun öneminin küçümsendiği, geçiştirildiği görülemez.” (LENİN- Devlet ve İhtilâl. Sayfasını da siz bulun artık)

Dünya tarihindeki en önemli sosyalist ihtilali yapmış adam, Karl Marx’tan aktararak… Böyle bir sorun varsa, devlet biçiminin federasyon olması, bir ilerlemedir! Diyor!

Peki, neye federasyon denilirmiş?

 “Federal bir devleti, bütün halindeki devletten, iki nokta ayırd eder; birincisi, federasyonun üyesi olan her devletin, her kantonun kendi medeni hukukuna ve ceza yasasına sahip bulunması...; ikincisi, halkın meclisi yanında, her kantonun büyük olsun, küçük olsun, oyunu kullanabileceği bir devletler temsilcileri meclisinin, bulunmasıdır.” Bir de Devlet Temsilcileri Meclisi olmalıymış ve burada büyük olsun, küçük olsun, her kurucunun tek oyu olmalıymış! Eşit yani! Kim söyler bu terbiyesizliği(!) ? Freidrich Engels… Erfurd Programının Eleştirisi’nde…  Sayfa numarasını bulamazsan,  Brüksel’e sor…

Bu,”eşitlik de kalsın yahu” diyor, utanmadan…

Bütün yoldaşlar hep beraber, ulusu sittir etsek, ortak bir mecliste, sınıfsal dayanışmamızla, ortak karar alsak, olmaz mıymış? Nedir o “dönüşümlü”, “etkin katılım”?

Olmazmış!

“Polonyalı yoldaşlarımız,… ortaklaşa tayin iddiasını o kadar beğeniyorlar ki... Bütün gericiler ve burjuvalar, belirli bir devletin sınırları içinde zorla tuttukları uluslara, ortak bir parlamentoda, kaderlerini ‘ortaklaşa tayin etme’ hakkını, tanırlar. Wilhelm II de , Belçikalılar’a, Alman İmparatorluğu’nun kaderini, bir ortaklaşa Alman parlamentosunda ‘ortaklaşa tayin etme’ hakkını tanıyor... Eğer bu (tavır) bu kadar yürekler acısı olmasaydı, gülünç olabilirdi!” der ve “tek başına ortak parlamentonun, çoğunluğun egemenliğinin dayatılması olduğunu” söyler!  Lenin! (Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı) 

Demek ortak meclis olmaz! Peki iki taraftan biri yüz sene federasyon der da uniter devlet, yani ortak tek meclis sokmaya kalkarsa?

Hayatında Dereboyu’nda hiçbir şeyi protesto etmemiş, Gönyeli Çemberi’nde hiç bayrak sallamamış, bir konvoy bile düzenlememiş ama nasıl olduysa Rus Çarlığı’nı yıkmış olan bu adam, diyor ki: “ Halklar, büyük pazarın değerini bilirler ve birlikten yana oy kullanırlar. Eğer gündelik hayat, çekilmez bir hal alırsa, ancak o zaman ayrılmak isterler. Bu durumda da halkların kardeşliğine ve demokrasiye giden en en uygun yol, ayrılıktır!” ( Google’da pdf’i var… Beleş! Kitakse…) Şoven bu yahu… Baksanıza “tek yol federasyon” çıktı mı ağzından? “Olmazsa ayrılın” diyor bir da… “ Federasyon talep eden taraf, sonsuza kadar onun keyfini beklemelidir” demiyor… Sarın da verin be genne bir tane…

Bir de üstünden: “Ezilen ulus burjuvazisi, ezen ulusa karşı mücade­le ettikçe, biz her zaman için, her durumda ve her­kesten daha azimle, onun taraftarıyız; çünkü biz, ezginin en ateşli ve en tutarlı düşmanlarıyız.” (Gene aynı eser.) Demez mi? Komünist diye bağrımıza bastık, bu Denktaşçı çıktı…

Bir da kapak koyar:

“ Ayrı  örgütlenme olduğunda, bazen kendi şovenizmleri ile uğraşmak, küçük halkın devrimcilerinin gözünü kör eder ve büyük halk şovenizminin peşine takılırlar” Allah müstehakını vermeye… Yüz yıl evvelden fal bakıyor… Sanki da sabah kahvesini yazının başındaki koplille içti… Nerden da tanır?

Şimdi ya sizsiniz sosyalist, ya da bu Lenin…

 Siginomi… Haddinizi bilin…

Biz sağa kaydık, Lenin’in dediklerini söyler dururuk işte… Siz ELAM ile birlikte devam edin… “Kıbrıs Helendir,Helen kalacak” diyen herifin “ Türkler de Helendir” yalanına kılıf olmak üzere yazdığı saçmalara bilim deyin… Barışmayı, teslim olmak sanmayı sürdürün… Karşı tarafın milliyetçiliğini yapın ki kendi millyetçiliğiniz, battal olsun…

“Vurun mühürü da bekleyin tebzersin da…”


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Doç. Dr. N. BERATLI yazıları