Politik tarihsel bir meseleyi genetik çözer mi?
Bu yazı da ilk defa 02.11. 2021 günü yayınlandı… Buyrun okuyalım…
Efendim, madem biyoloji konuşacağız, buyurun:
Önce, canlısınızdır… Cinsiniz Hayvan… Eşşek gibi… Beygir gibi… Drifilli gibi ot değil ya? Türünüz: Homo… Alt türünüz Sapience… Erektus’u var, Neondarthelus var… Irkınız? İngilizce Kaukassian deniyor, Kafkasyalı anlamında, biz beyaz Irk diyoruz…
Bizim okuduğumuz zamanlarda genetik, cansız elementlerden oluşan ilk canlı molekülün, Ribonükleik asit (RNA) olduğunu söylerdi. Bir miktar karbon, hidrojen, azot ve oksijen atomunun, bir tür şeker olan bir ribos molekülü ile karbon köprüleri ile birleşmesi sonucu ortaya çıkıyor. Tütün mozaik virüsü, tek molekül RNA ve canlıdır derlerdi bize. Örneğin Albert Einstein de milyarlarca RNA’dan oluşur. İlkel canlı ile “mütekâmil”i arasında RNA’ların bir “Dezoksi” kökü alıp, Dezoksi Ribonükleikasit olması gibi bir aşama var. Ama özünde sizi de, bir virüsü de, bananayı da maymunu da oluşturan şey ayni RNA… Peki siligundiri arısı ile sizin ne farkınız var? Fark var, çünkü hepsinin de temel yapı taşı DNA; RNA’dan karbon köprüleri ile bir arada tutulup meydana çıkarken oluşan zincirde, elementlerin sıralanması, sizde farklıdır, argosto otunda farklı, siligundiri arısında, farklı… Yoksa, hepsi ayni elementlerden oluşuyor… Ayrıntıda hata yapmış olabilirim ama işin özü, budur…
Yüzde 7 Rum ile Türk, akraba! Peki acaba yüzde kaç Rum ile yüzde kaç Aborjin akraba? Baktınız mı? Dirifilli veya siligundiri ile akrabalık oranınız yüzde cinsinden çok daha düşüktür elbette ama sonuçta aynı karbon, aynı hidrojen, aynı azot, aynı oksijen ve ayni ribos değil mi bu mahlûkat? Elementler, aynı… Ne demeye gelir bu? Yüzde7 Rum ile akraba isen, yüzde 5 de Aborjin ile çıkarsın zorlarsan. Bu kafayla daha da zorlarsan, yüzde 0.3 Dirifilli, yüzde 0.005 de Osuruk otuyla… Siligundiri’yi bıraktım… Bunlarla akrabalığını ortaya dökersek, arıya da ayıp olur… Ot aldırmaz…
Bu mu be “bilim” dediğiniz? “Bilimselsiniz” da ha?
Geçelim Kimlik meselesine… Antropoloji’ye göre, aileden büyük hiçbir insan topluluğu, kan bağı ile belirlenmez! Ailenin bir üstündeki toplumsal birlikteliğe Gens, deniliyor. Onun üstünde Klân, onun da üstünde Tribue (kabile, aşiret) bulunur… Sosyal antropolojinin babası Morgan, tümünü de oluşturanın kan bağı değil, irade birliği olduğunu yazıyor!(Bkz. Eski Toplum. Paayel Yayınevi) Aşiretlerin toplam birliğine de Ethnos deniyor… Afakî konuşmalarda kan bağına dayandırılır ama aslında politik bir irade birliğidir. Temuçin’in Moğollar’ı, Mete’nin Göktürkler’i nasıl topladığını düşünün, biliyorsanız. Bilmiyorsanız, okuyup öğrenin… Başka soydan gelen bazı aşiretler katılırken, aynı soydan geldiği varsayılan bazı aşiretler de o etnik birliğe katılmamıştır. Her örnekte de aynıdır… Yer olsa, İngiltere’ye geçen Normanlar’ın nasıl İngiliz olduğunu, Fransa’da kalıp da Fransız kalmış amcalarıyla nasıl miras kavgası yapıp yüz yıl savaştıklarını anlatırdım. Miras kavgası! Herif hem ben İngilizim diyor hem de Fransız dedesi ölünce mirastan pay istiyor… Verilmeyince, harp çıkarıyor…
Normanlar Frank kökenlidirler, Saxonlar da Germen… Ama tümüne İngiliz deniyor! Siz iki dünya savaşında ben etnik olarak Alman’ım deyip de savaşmayı reddeden İngiliz duydunuz mu? Essex’in nüfusu Saxon kökenlidir! Almanlar’ın “Bunlar da etnik olarak Germen” deyip, o şehri es geçtiğini hiç işittiniz mi? Binlerce örnek yazabilirim. Ruslar ile Finliler, Osmanlılar ile Safeviler… İngilizler ile Boer’ler, İngilizler ile Amerikalı WASP’lar… Aynı etnos… Ama farklı “nation”!
Etnisity başkadır, nation başkadır… Ethnos öküz arabasıysa, ulus; uzay aracıdır.
Ulusal kimlik, ethnosun çok üstünde, kapsam olarak da içerik olarak da çok daha gelişmiş bir tarihsel sosyal kategoridir ki DNA ile falan, hiç ilişkisi yok... Ortak hafıza, ortak dil, ortak inanç, ortak yaşama biçimi, ortak toprak, ortak gelecek tasavvuru’na dayalı, özgür bir politik seçimdir. Genlerle aktarılmıyor. Batı’da yeni kullanılmakta olan bir söylemle, kuşaktan kuşağa kültürü aktaran düşünsel kodlara verilen isimle, Memme’lerle aktarılıyor. Onun için bırakın siz kimyayı… Tarihe bakın…
Kıbrıs Sorunu, sol literatürde Ulusal Sorun diye tanımlanır. “Bana ne soldan?” derseniz, sağda iki seçeneğiniz vardır: Vuruşan iki milliyetçilikten, ya birine dahilsiniz, ya da ötekine… Hem Ché posteri sıvanıp hem de “bana ne soldan” demeyin, mezardan kalkar gelir, sizi duvar dibinde vurur… Ama “sol” adına konuştuğunuz iddiasındaysanız bir de üstünden, Morgan’a bakın, Engels’e bakın, Lenin’e bakın…
Ulusal sorunlar, genetik değil politik meselelerdir. Çözmenin yolu da iki yüz yıldır, bellidir: Her iki ulusal kimliğe de saygı duyarak, eşit olduklarına ikisinin mensuplarını da inandırmak! Böyle asimile etmeye kalkmak değil… Bu tam tersine yarar… Çözmez, güveni yıkıp; savaştırır…
Aramızdan yüzde 7-8’inin Rum akrabası olabilir. Tarihsel bir gerçektir. Ancak herkesin de varmış gibi bağrışıp kendi nesep komplekslerini hepimize sıvamaya çalışmasınlar. Açıkça söylesinler, biz saygı duyarız… Rumlar da saygı duyar da “Türk tohumu” diye aşağılamazsa, istedikleri tarafta yaşasınlar… Bize ne?
Solcu olmak başka, alık olmak gene başkadır…
Ulusal sorunları çözmenin yolu, birinin ötekine ulusal kimliğini inkâr ettirmeye kalkışması, değildir…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.