Ben Türkiye'yi nasıl sevmem

Yayın Tarihi: 17/05/22 13:16
okuma süresi: 5 dak.

1990’lı yılların başı. Çok gençtim. Üniversiteyi kazandım ve İstanbul’un yolunu tuttum.

Eski Sağlık Bakanımız Ali Pilli, Kartal Devlet Hastanesi’nde ihtisasını yapıyordu. Eşi Emine Pilli ise Yüksek Lisansını Yıldız Teknik Üniversitesi’nde sürdürüyordu. Önce onlara uğradım eşyalarım bıraktım sonra Türkiye maceram başladı.

Birkaç gün orayı üs olarak kullanıp okula kayıt, öğrenci yurduna kayıt işlemlerini hallettim. Genç Pilli çiftinin misafirperverleriğini asla unutmam. Minnettarım.

18 yaşında ve yetişkin hayatım işte o topraklarda başladı.

hadi bana anlatın ben Türkiye’yi nasıl sevmem.

Okmeydanı SSK Hastanesi’nin dibinde Hürriyeti Ebediye Erkek Öğrenci Yurdu’na kaydımı yaptırdım. Kalacağım odayı gösterdiler. Oda dedikse de şimdiki öğrenci yurtlarında iki ya da dört kişilik odalardan bahsetmiyorum. 16 Numaralı Oda. 10 ranza ve Türkiye’nin farklı farklı yerlerinden gelen 20 üniversitesi öğrencisi. Hepimiz aynı koğuşta. Sezgin Şahin, Koray Sarıca, Osman Kaya Turan, Veda Oktay, Remzi Yalçın ve daha niceleri. Kardeşim oldular. Babamın evinden çıkar çıkmaz onlarla buldum kendimi. Bana İstanbul’u öğrettiler.

Solu sağı orada gördük öğrendik. King, Batak ve 3-5-8 oynamayı öğrenirken, varlıkta da yoklukta da paylaşmak nedir, nasıl yapılır onu da öğrendik hep birlikte. Dedim ya kardeşim oldular. Hala öyleler.

Şimdi ben Türkiye’yi nasıl sevmem.

Gel zaman git zaman okula daha yakın ve konforlu olsun diye, eve çıkmak istedik. O yıllarda Tarabya evlerin yazın zengin Araplara kışın ise gariban öğrencilere kiralandığı bir semtti. Eve çıktık. Hasan Külah benim Kıbrıslı olduğumu öğrenince, ‘Hanım. Mücahittir bu’ diyerek kirada indirim yaptı. Bana kendi evlatları gibi baktı.

Açıklayın bana lütfen ben Türkiye’yi nasıl sevmem.

Gel zaman git zaman Kadıköy rıhtımının arka sokaklarında, batakhane ve birahanelerin arasında bir daireyi öğrenci evi yaptık. Sokakta gece vakti kavga gürültü eksik olmazdı. Eve gidip gelirken, mahallenin kabadayısı yolumu kesti. ‘Kimsin, nesin, nerelisin?’ diye sordu, tesbihini sert ve ustaca hareketlerle elinde çevirirken.

Abi öğrenciyim, Kıbrıslı’yım. Ha şuradaki Tekel Bayii’nin üzerinde kalıyorum’ dedim. Meğer, kardeşi Kıbrıs Gazisi’ymiş. Karnın aç mı diye sordu. Kafamı salladım.

Sokak arasında bir esnaf lokantasına soktu. Az pilav, az kuru ve et sote. Üzerine de irmik helvası. Tadı hala damağımdadır.

‘Bu Kıbrıslı kardeşimi iyi belleyin’ geldiğinde ağabeyimizin misafiridir. Ona göre’ dedi. Zaman içerisinde birkaç kez daha gittim hesap almadılar. Mahalleden geçerken yaşadığım korku ortadan kalktı.

Sonradan öğrendim, ‘ağabeyimiz’ dediği kişi ünlü bir mafya babasıymış.

Hadi şimdi ben Türkiye’yi nasıl sevmem.

Yine o yıllardı.

Bu sefer Erenköy Ethem Efendi Caddesi’nde kalıyorum. Artık sömestr bitmiş, yaz tatili için Kıbrıs’a döneceğim. İstanbul Havayolları o zaman uçuyordu. Bilet satış ofisi de Kadıköy Altıyol’daydı. Ancak iki gün sonraya yer bulabilmiştim. Bileti aldım. Ancak iki gün İstanbul’da hayatımı idame ettirecek kadar param kalmamıştı. İki gün evdekilerle idare ettik. Cepte Havaş için para var ancak beni havalimanına götürecek Havaş’ın kalkacağı nokta olan Kadıköy’e götürecek para yok. Paltonun yırtık astarı ve koltuk arasından minibüs parasının üçte bir ya çıktı ya çıkmadı. Yola çıktım. Minibüs durdu. Kapının ilk basamağına çıktım. ‘Öğrenciyim. Şu kadar param var. Kadıköy’e gideceğim’ dedim. Minibüs’teki yolcular arasında kim benim minibüs paramı ödeyecek diye neredeyse kavga çıktı.

Ben Türkiye’yi nasıl sevmem.

Bir başka eve geçtim. Annesi babası Ümraniye’de oturan ancak okula gelip gitmek oradan zor olduğu için benimle birlikte Ayazağa’da ev arkadaşlığı yapan Erzincanlı bir arkadaşımla. Hala kardeşimdir. Bir bayram sabahı erkenden kalkıp, otobüs, dolmuş, vapur, otobüs yolcuğu yapıp Annesinin babasının evine bayramlaşmak için gitti. Annesi babası kapıyı açıp oğullarını görünce, ‘Rasıh nerde. Onu niye getirmedin. Onu yalnız başına bırakmaya utanmadın mı’ deyip kendi oğullarını eve almadılar. O zaman ne evde telefon var ne de cebe konanlar icat edilmemişti. Zavallı arkadaşım 4 vasıta değiştirip gerisin geriye eve geldi ve beni de alıp tekrar döndü.

Bende bunlar varken. Anadolu insanı temsilcileri ile kardeşlik yapmış aynı ekmeği bölmüşken, Türkiye’deki binlerce anım, beni ben yapmışken, beni Türkiye düşmanı ilan etmeye çalışan orta düzey zatlara soruyorum, Ben Türkiye’yi nasıl sevmem?


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Nazim Beratli 17/05/22 18:05
Bravo... Milyon tane örneğini yaşadık hepimiz. Daha dün oğlum Ulaş'ın Çayeli Lisesinden sınıf arkadaşları ziyaretine geldiler. Biri vali, öteki emniyet müdürü, öteki banka genel müdürü,v.b. uçağa binip, Kıbrıs'a Ulaş'ı görmeye gelirler. Ben de bu insanları seviyorum... Allah zeval vermesin...

Diğer Rasıh REŞAT yazıları