İÇ HABERLER
okuma süresi: 17 dak.

Sosyal Hizmet Uzmanı Başel: "4 gençten 3'ü sabıkalı; Meksika'ya döndük!

Sosyal Hizmet Uzmanı Başel: "4 gençten 3'ü sabıkalı; Meksika'ya döndük!

Ülkemizde uyuşturucu sorununun çok korkunç büyüklüğe ulaştığı ve KKTC'nin Meksika'ya döndüğü öne sürüldü. Sosyal Hizmetler Uzmanı Barış Başel, neredeyse her dört gençten üçünün sabıkalı olduğunu belirtti.

Yayın Tarihi: 11/03/19 07:44
okuma süresi: 17 dak.
Sosyal Hizmet Uzmanı Başel: "4 gençten 3'ü sabıkalı; Meksika'ya döndük!
A- A A+

Kıbrıs Postası'nın sorularını yanıtlayan ve bir çok konuya değinen Başel, "Gençlerin büyük çoğunluğu sabıkalıdır ve sicil affı gerekli hale gelmiştir. Bu gençler yarın iş bulamayacak. Sicil affı ile temizlenmelidir herkes. Bu ülkede suç kültürü oluştu. Yasadışı çıkar grupları ülkede cirit atıyor... Kundaklanan iş yerleri... İş insanları tehdit alıyor ve konuşamıyor. Bu kundaklamaların, tehditlerin mağdurları çıkıp konuşamıyor" değerlendirmesini yaptı.

"Mitolojide zeytin ağacı ölmez ağaçtır... Onu bile kuruttuk... Çünkü burayı evimiz olarak benimsemedik" diyen Başel, "Statüko deyin veya ne derseniz deyin, herkes kenecik (kene) gibi o statükonun bir kenarından beslenir... Sağı da solu da aynıdır. İdeolojik farklılıklar yok... Herkesin beslendiği bir şey vardır" dedi.

Başel, "... Başka bir kimlik kartını, başka birinin malını kendinin gibi kabul edip, diğer kimliğini bir gecede silebilen bir toplumdan, bir çok şeyi bekleyin... O toplum o kadar masum değildir. Başka bir kimliği, başka birinin malını, ağzını silip kabul edebilen bir toplumda, her türlü reaksiyonu bekleyebilirsiniz... Onun için bu sistemi değişmek öyle kolay değildir" yorumunu da ekledi.

BARIŞ BAŞEL KİMDİR?

Soru: Kimdir Barış Başel?

Cevap:Teralı bir baba ve Fasula'lı bir annenin 1975 yılında Ankara'da doğan çocuklarıyım... Babamın işi gereği Ankara'daydık. Geri döndük. İlk, orta, lise derken Ankara'da Hacettepe Üniversitesi'ne gittim... Askere gitme endişesi nedeniyle bedelli askerlik süresini tamamlamak adına 21 yıl orada kalan; dönünce ne yapacağım, iş yok anlamında düşünceye de kapılmış biriyim... 21 yıl yurt dışında kaldım. Döndüm. Sosyal hizmetler eğitimi aldım. Biz sosyal hizmetlere toplum mühendisliği deriz... Toplum, grup, aile, birey gibi geniş bir çalışma alanımız var... Toplum mühendisliği kısmı, çok önemsediğim bir noktadır. Biz hep ekonomik kalkınmayı, gelişmeyi veya dışa bağımlılık gibi konuları tartışırız ama bunun paralelinde sosyal kalkınmanın ne olacağını tartışmadık... Toplumun rahat nefes alabilmesi yönünde yasal düzenlemelerin ve kurumsallaşma eksikliklerinin neler olduğunu pek tartışmadık. Dünyayı tehdit eden şiddettir, uyuşturucudur, diğer sorunlardır, pek konuşmadık. Sosyal sorunların hiç ülkemize uğramayacağını düşündük.

"BİZ REAKTİF BİR TOPLUMUZ"

Soru: Uğrayınca da "çözümsüz" kaldık sanırım...

Cevap: Aslında biz reaktif bir toplumuz. Tepkisel... Bir şeyi önceden hesaplamıyoruz...

Soru:Kuzey Kıbrıs ya da Türkiye'de toplumun tepkileri, davranışları, Batılı ülkelerden farklıdır... Örneğin ırkçılık konusunda farklıyız... Çocuk tacizi meselesinde farklıyız... Biz gördüğümüz bir küçük çocuğu aman ne tatlı, ne şeker diye kucağımıza alıp severiz... Ama Batı'da bu ciddi bir suçtur... İngiltere'de kavga eden iki çocuğu bir öğretmen kucaklayıp ayıramaz... O öğretmenin başı belaya girer. Kolundan tutup çekmek lazım falan... Bu gibi konular bizde sanki hiç düşünülmemiş, geri bıraktırılmış, geri bırakılmıştır...

Cevap:Bir evi kiraya verdiğinizi düşünün... Toplumsal güven, güvende hissetme dediğimiz durum şu anda bizde söz konusu değil... Herkesin tehdit altında olduğu bir kültürel markette, bir çocuğu uzaktan 'sen ne güzelsin, senin adın ne diye' sevebilirsiniz... Bunun tehdit olarak algılanmaması lazım. Ama tutup yanaklarını sıkmak, doğru olmaz... Veya çocuğun babası ona der ki, 'seslen babam amcana'... Çocuk babasının arkasına saklanır ama baba ısrarcıdır. Çocuk zorla merhaba demeye zorlanır... Bunun yapılmaması gerekir. Bunun için ailelere görev düşer. Bizim kuşağın ve bizden öncekilerin toprakla bir bağı vardı... Okullarda bir şeyler ekerdik. Luvanamızı, marulumuzu, turpumuzu evimizde yetiştirirdik. Elimizdeki örneğin 100 liranın tamamını markete vermezdik. Şimdi öyle bir yaşam biçimi var ki, sosyo ekonomik değişim, o yaşam biçimi değişti... Evde yetişen kabağın, domatesin yerini sigaslarla güller aldı... Çok lüks evlerde lüks çiçekler var... Orada bile biz bunu yaparken bir yok etme kültürü yarattık... Yani sadece çocuk değildir söz konusu olan... Dağdan taşa yok ettik... Zeytin ağacı ölmez denir... Biz zeytin ağaçlarını da öldürdük. Kıbrıs Adası'nın kuzeyinde zeytin ağacını bile öldürüp, yok edebilen bir kültür yarattık...

"MİTOLOJİDE ÖLMEZ DENİLEN ZEYTİN AĞAÇLARINI BİLE ÖLDÜRDÜK"

Soru: Zeytin ağacını bile... Peki neden?

Cevap: Mitolojide zeytin ağacı ölmez ağaçtır... Onu bile kuruttuk... Çünkü burayı evimiz olarak benimsemedik... Hep yaşı ileri insanlarla konuşurum... Rahmetlik nenemi hatırlarım... Alemdağ'da – Kozan'da otururken... Nenem bahçeyi sulardı, ağaçlara bakardı. Zerzevatını ekerdi, toplardı... Ama 1974'ten en az 15 yıl geçtikten sonra, "bu zerdaliyi kesin ve formoza aşılayın" dedi... Uyuz olduğunu söylemişti ağacın... Babam, amcalarım, "tamam anne yapalım da ne kadar ömrün kaldı ki bu ağacı göresin?" diye sormuşlardı. Şaka ile karışık... Nenem çok üzülmüştü... Şimdi düşünüyorum da, nenem aradan en az 15 sene geçtikten sonra orayı evi diye benimsedi... Şimdi bize bakıyorum... Lüks villalarımız var.... Çimleri pırıl pırıl, bahçesi muhteşem. Çimler bir boy biçilmiş... ama biçtiği çimi, gancellisinin dışına döker... Şu an için sadece yaşadığı yaşam alanını evi olarak benimser... Oradan çıktığı anda Girne'yi, Lefkoşa'yı kendinin evi olarak görmez...

"NE KADAR KABUL ETMESEK DE SAVAŞ KÜLTÜRÜNÜN ETKİSİ ALTINDAYIZ"

Soru: Bu nedenle çıkarır çöpünü aracının penceresinden fırlatır...

Cevap: Her şeyi yapabilir. Kendi yaşam alanının dışındaysa, beş tane zeytini kesip odun yapar, şöminede yakar ve oraya apartman kaldırır... Para kazanacaksa, yüksek binayı diker... Savaş kültürü var. Ne kadar kabul etmesek de izlerini silemedik... Anneme bakarım, her şeyi dondurur, derin dondurucuda biriktirir... Mutlu olur. Hiç bir şeyi atmaz... Bazı gençler sadece şu anı yaşarlar... Seçimlerde bile, yeycenyemeyecen, alemci toplum, tokuştur zivaniyayı... Geçmişe özgün zaman perspektifi yok. Geleceğe ilişkin farkındalık da yok... Mesela sen her sabah televizyonda haberleri okurken dinliyorum... Bütün gün size yansımayan olaylar da var. Onları gördükçe, işittikçe kanım donuyor. O toplumdaki insandaki zaman perspektifi ile ilgili olarak; her kafadan bir ses çıkar gibi görünür... Sosyal uzlaşı denen bir durum söz konusu değil... Sağırlar diyaloğu veya monoloğundan söz edebiliriz.

"HERKES KENECİK GİBİ STATÜKONUN BİR KENARINDAN FAYDALANIYOR"

Soru: Acı bir durumdayız...

Cevap: Statüko deyin veya ne derseniz deyin, herkes kenecik gibi o statükonun bir kenarından beslenir... Sağı da solu da aynıdır. İdeolojik farklılıklar da yok... Herkesin beslendiği bir şey vardır...

"DİBE VURMAZSAK DÜZELMEYİZ"

Soru: Nasıl değişeceğiz? Nasıl düzelir bu sistem?

Cevap: Dibe vurmazsak asla düzelmeyiz... Çok ciddi büyük kriz sonrasında bir araya gelebiliriz...

"BAŞKA BİRİNİN MALINI KENDİNİN GİBİ KABUL EDEBİLEN BİR TOPLUMDAN, BİRÇOK ŞEYİ BEKLEYİN"

Soru: Mesela diyorum, parlamenter sistemi başkanlık sistemine değişsek... Yeni bir sisteme geçsek, artık çalmayın, rüşvet almayın, komisyon istemeyin, burayı toprak bilin desek...

Cevap: Son seçimlerde de bir siyasi partinin söylemiydi, sistemin değişmesi, temiz toplum... Acaba halk bunu istiyor mu? Çünkü bir kenarından besleniyor yani... Bu sene 40 dönüm daha icar edecek ve oğlu ekecek... Kendi de devletten maaşını alacak... Hangi parti olursa olsun, insanlar değişim istiyor mu? Sevgili Serhat, başka bir kimlik kartını, başka birinin malını kendinin gibi kabul edip, diğer kimliğini bir gecede silebilen bir toplumdan, bir çok şeyi bekleyin... O toplum o kadar masum değildir. Başka bir kimliği, başka birinin malını, ağzını silip kabul edebilen bir toplumda, her türlü reaksiyonu bekleyebilirsiniz... Onun için bu sistemi değişmek öyle kolay değildir...

"BU TOPLUMDA UYANIŞA İHTİYAÇ VARDIR"

Soru: Bunları söylediğiniz için sizden rahatsız olanlar var...

Cevap: Evet benden çok rahatsız oluyorlar... Bakın, bu toplumda uyanışa ihtiyaç vardır... Mesela kadınlar gününde aklıma geldi... Bir kadın, patronuna ya da erkek iş arkadaşına diklenemez ama diğer kadını saçıyla alay edebilir. Çünkü toplum içinde ezildiğinden dolayı: ezilen bireyler, şiddet görenler, ekonomik veya politik baskıya maruz kalan toplumda birey de en yakınındaki aşağıya çekmeye çalışır... O'nu aşağıya çekeyim, bana rakip odur... Ama patronuna yapamaz. Onun için biz hala çıkmaya çalışanı da aşağıya çekiyoruz... Çok korkunç bir şey... Önce meslekleri yok ettik mesela... Öğretmenleri... Kötü ilan ettik. Devlet kurumlarını sıfırlıyoruz... Polisi, sosyal hizmetleri... Eğitim kötüdür diyoruz... Biz kendi kendimizi sıfırlıyoruz...

"BİZE DAYATILAN EĞİTİM SİSTEMİ..."

Soru: Çözüm...

Cevap: Kıbrıs'ta çözüm veya çözüm olmaması haline bakalım... Öyle iki ucu kirli bir değnek var ki... Bu tarafta radikal İslam ve bir şeylerin gümbürtüsü var... Anti demokratik bir gümbürtü... Biz öyle bir kültüre sahip değiliz. Yaşam biçimimiz farklıdır. Biz laik ve pozitivist bir toplumuz... Bilimsel gerçekliliğe açığız. Yeniliklere açığız... Yenilikleri daha kolay yakalayabiliriz... İngiliz etkisi deyin, sömürge etkisi deyin fark etmez. Biz eğitimli bir toplumuz... Her şeye rağmen... En önemli özelliğimiz bu. Ama son 10 veya 20 yıllık eğitim politikalarına baktığımız zaman, sadece akademik beceri söz konusudur. Bize dayatılan, kendi eğitim sistemimizde toplum mühendisliğini ön plana çıkaran, sıfırdan yapılandırılmış bir Ada'ya, bir topluma özgü eğitim müfredatından ziyade, asimilasyon üzerine kurulu, militarist bir eğitim sistemidir. Militarist düşünceyi ortaya çıkaran...

"KIBRIS'IN İKİ TOPLUMUNDA DA, SOSYAL ŞİZOFRENİ VAR"

Soru: Orduya güvenilmesin demiyorum ama anketlerde toplumun en güvendiği kurum ordu çıkıyor...

Cevap: Militarist yapı... Militarist zihniyet... Militarist düşünceyi kabul etmiyorum ama güvenen güvensin... Savaş yaşanan bir Ada söz konusu... İki toplumda da, Kıbrıs'ın iki toplumunda da, sosyal şizofreni var... Var olmayan bir şeyi, varmış gibi kabul edip ona göre bütün hayatınızı kurgularsanız, gerçek yaşamdan uzaklaşıp, gerçeklik algınızı yitirirsiniz...

"ADA'DA YEDİ BAYRAK DALGALANIR VE İKİ TARAF DA BAĞIMSIZLIK GÜNÜ KUTLAR"

Soru: Şizofreni ilaçla tedavi edilir... Bunun ilacı yok mu?

Cevap: Yoktur... Keşke tedavisi olsa... Zaten çok fazla ilaç kullanıyoruz ki o apayrı bir acı durum... Ruh sağlığımız çok kötüdür... Müsaadenizle devam edeyim iki toplumla ilgili... Mesela Ada'da yedi bayrak dalgalanır ve iki taraf da bağımsızlık günü kutlar. Ama biz bağımsızlık günü kutlarken, uluslararası güçlerin donanmaları da Jaws gibi denizlerimizde, çevremizde dolanır. Biz bağımsızlık günü kutlarız; bu bir şizofrenidir... Bunu söylediğimizde insanlar irrite olur ama Kıbrıslı Türkleri tek kurtaracak, çok kültürlü, eğitimli bir toplum olarak en kısa sürede bir federasyondur... Birer Avrupa Birliği vatandaşı olarak kendi kendimizi yönetmek ve kendi ayaklarımız üzerinde durmaktır... Başka bir şey bizi kurtarmaz... Bizim kültür ve yaşam biçimimiz budur... İlkokul mezunu olan bir 80 yaşındaki kadına gidin, sizinle her şeyi tartışabilir. Bu bile söylediğimin kanıtıdır... İnsanlarımızın zekası, toplumsal zekası, toplumsal IQ yüksektir. Zeka kalıtsaldır... Biz zeki bir toplumuz ve çocuklarımızı çok sağlıklı besliyoruz... Beslenme ile zekanın yakın ilgisi vardır... Çok başarılı gençler çıkarıyoruz... Avrupa Birliği bize burs verir ve bence bu bilinçli yapılır... İçimiz boşaldı bence... Ben, sen emekli olduğumuzda yerlerimizi dolduracak bir boşluk söz konusu... toplumsal zekamızı da aşağıya çekmek için bilinçli bir şey var. Ve yok oluş da budur... Sendikalara, sivil topluma bakalım... amacıyla aracı değiştiği için kendilerini sıfırladılar. Bir sivil toplumu politize olamaz...Biz sivil toplum örgütü cennetiyiz ama hemen hemen hepsi politize olmuştur. Moralim bozulur bundan dolayı. Sivil toplum, her türlü baskı ve gücün önünde durabilecek bir tampondur. Tampon mekanizmasıdır. Dolayısıyla, sivil toplum bayrak sallayamaz. Sen bayrak sallarsan ben şiddet gördüğümde niye gelip sana başvurayım? Çünkü sen onlar için çalışın gibi gelir bana... Bu nedenle sivil toplum örgütleri aracılığıyla da sorunlarımızı çözemeyiz...

"MEKSİKA'YA DÖNDÜK... DÖRT GENÇTEN ÜÇÜ SABIKALIDIR"

Soru: Uyuşturucu sorununa geçelim... Sorunlar büyük..

Cevap: Çok korkunç bir şey. Ya bu işin tam bir politikasını üretin ya da bırakın. Gençler, kimyasal maddeler kullanıyor. Sentetik uyuşturucu çok yaygın. Çok korkunç sosyal, psikolojik ve ekonomik yıkıcı etkiye sahiptir bu maddeler. En azından oradaki sınıflamayı değişelim... Denetimli Serbestlik Yasası var... Ben diyelim ki madde kullandım yakalandım. Yasa der ki, gidip kan ve idrar örneği vereceksin... Devlet Laboratuvarı'na gidiyorum, laboratuvarda test yapamıyorlar. Bir liste var, imza atıp dönüyorum. Beni savunacak avukat, yargıcın önüne çıkacak. Yargıç diyecek ki, "içiyor, içeri gönderin"... İçip içmediğimi kim belirledi? İçeriye gönderilirsem, hakkım yeniyor... 20 – 21 yaşında, içeriye gönderiliyorum. Test yapılmadı ama içerideyim. Kimse eğitim sisteminde bunu yaparsanız, bu sonuçlar var, zararlıdır demedi. Ama ben içerideyim. Pat diye içerideyim. Sabıkalı hale getiriliyorum ve bana başka yaşam alanı bırakılmıyor. Bunu devlet yapıyor. Meksika'ya döndük... Dört gençten üçü sabıkalıdır. Gençlerin büyük çoğunluğu sabıkalıdır ve sicil affı gerekli hale gelmiştir. Bu gençler yarın iş bulamayacak. Sivil affı ile temizlenmelidir herkes. Bu ülkede suç kültürü oluştu. Yasadışı çıkar grupları ülkede cirit atıyor... Kundaklanan iş yerleri... İş insanları tehdit alıyor ve konuşamıyor. Bu kundaklamaların, tehditlerin mağdurları çıkıp konuşamıyor...

"SUÇ ÖRGÜTLERİ VE MAFYALAŞMA İLE UĞRAŞMAK ADINA CİDDİ BİR ULUSAL EYLEM PLANI YAPILMALIDIR"

Soru: Nereye gidiyoruz?

Cevap: Türkiye'ye dik duruştu, federasyondu... Öyle bir şeye ihtiyaç duyacağızki, bunlardan çok farklı olacak... Bulgaristan'ın, İtalya'nın zamanında ihtiyaç duyduğu ve yaşadığı temiz eller operasyonlarına ihtiyaç duyacağız... O eşikteyiz... Ada'nın üzerinde dönen kara para ve rant korkunç büyüklükte rakamlardır. Burası bir çamaşır makinesi gibidir. O nedenle suç örgütleri ve mafyalaşma ile uğraşmak adına ciddi bir ulusal eylem planı bile yapılması lazımdır.

"SEÇİM ÖNCESİ VERİLEN SÖZLER BOŞA GİTTİ"

Soru: Temizleyeceği içimizi falan diyenler vardı ama... Ve hükümette bu arkadaşlar...

Cevap: Herkes susmuş durumdadır. Hiç kimse bu konulardan bahsetmiyor. Arazilerin paylaşımı diyelim mesela. Bu konuda en küçük bir adım atılsa, sizi uçuracaklar...

Soru: Verilen sözler boşa mı gitti?

Cevap: Tabii ki boşa gitti... Eğer kararlı olsaydılar, sürdürebilirlerdi...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.