İÇ HABERLER
okuma süresi: 10 dak.

Soyer Özersay'ın açıklamalarını değerlendirdi... "Yayarlı olmayan fırsatçı bir yaklaşımın yansıması"

Soyer: "Özersay'ın en önemli eksikliği cesaret noktası"

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) eski Genel Başkanı, Mağusa Milletvekili <STRONG>Ferdi Sabit Soyer</STRONG>, Özel Temsilci <STRONG>Kudret Özersay</STRONG>'ın "twiter"de yayımlanan açıklamalarını değerlendirdi. Soyer, Özersay'ın <STRONG>"dibe vurmayı"</STRONG> beklemek ifadesinin, <STRONG>yararlı olmayan fırsatçı bir yaklaşımın yansıması</STRONG> olduğunu kaydetti. Soyer ayrıca, Özersay'ın <STRONG>"kadrolar"</STRONG>la ilgili açıklamalarını da eleştirdi.

Yayın Tarihi: 02/01/12 11:34
okuma süresi: 10 dak.
Soyer: "Özersay'ın en önemli eksikliği cesaret noktası"
A- A A+

Ferdi Sabit Soyer'in açıklamasının tamamı:

"Sayın Kudret Özersay'ın twiter'de yayınlanan sözleri yankı yarattı. Ben bu sözleri öncelikle etik bulmadım. Ayrıca içeriği bakımından da ana başlıklarla ifade edilse bile sorgulanması gerktiğine inandım. Ancak içeriği hakkında hemen hemen hiç konuşulmadı. Bence bu da oldukça önemlidir.

Sayın Özersay'ın görüşleri bu açıdan da ele alınmalıdır. Çünkü yeni diye öne çıkan bu başlıklar gerçekte bizi bu hallere düşüren eski mantığın yanımalarını içinde taşımaktadır. Sayın Özersay bu "vekillerin" kendini temsil etmediğini ifade etti. Ayrıca bu siyasi aktörlerle bir yere varmanın mümkün olmadığına vurgu yaptı. Bununla birlikte ayni zamanda dibe vurmaktan ve devletin ayakta kalan bölümleri ile düze çıkmaktan söz etti.

Bunun içinde biraz cesaret göstermek gerektiğinden söz etti. Bunlar için elbette ki ifade edilebilecek görüşlerdir. Bunları ifade etti diye kimseyi ne suçlarım nede dışlarım. Ancak tartışırım bu genellemeci ve yüzeysel yaklaşımlara açıklık gelmesi için. Çünkü en kötüsü genellemecilik içine sıkışmaktır.

Şimdi Sayın Özersay'ın bence bu konuda en önemli eksikliği kendisinin ifade ettiği cesaret noktasıdır. Bu ise klasik olarak bizde var olan aydın tavrının tipik bir örneğidir. Çünkü her şeyden evvel cesaretli bir aydın, Sayın Özersayın ifade ettiği temelde davranmamalıdır. Yani, her şeyin dibe vurmasını beklememelidir.. Beklememelidir.

Aksine, işlerin kötü gittiğini gördüğü anda tavrını, halkı, ülkesi için ortaya koymalıdır. Bunun için konumu, durumu önemli olmamalıdır.. Çünkü işler kötüye gittiği zaman ve dibe vuruş gerçekleştiğinde yani, o anda ortaya çıkmak ve artık herkesin gördüğü tıkanma üzerinden konuşmaya başlamak, kanıma göre doğru değildir. Bu bence fırsatcılıktır. Çünkü o ana kadar kişi bu toplumda ise, konumu, işi, görüşü ve hayatın içindeki yeri nedeni ile bir yerdedir. O bulunduğu yerden, bu kötü gördüğü gidişin tersine dönmesi için çaba, görüş, tavır ortaya koyması gerekir.Çünkü bu her şeyden evvel şikayet ettiği gidişin sorumluları ile bir karşıtlaşmayı gerektirir.

Bunu yapmazsa ve her şey dibe vurduktan sonra ortya çıkarsa ve suçlarsa bence ilksel olmadığı gibi ister istemez o kötü gidişin içinde yer alanlarla birlikte "yeni" adına saf tutması kaçınılmaz olur. Böylece eskiden şiayet edilirken eskinin ekonomik siyasi toplumsal olarak nemacılarının fırsatcı şamatacılığı içinde hiçleşir. Siyasi tarih bunun örnekleri ile doludur.

27 Mayıs darbesi omadan evvel susanlar ve Menderesi eleştirmeyenler darbe sonrası darbecilerle birlikte onu suçlayanlar arasına girdiler bu yüzden "yeni" daha sonra çok ama çok tartışmalı tarihsel gelişmelerin yaratıcısı oldu.Dibe vurmayı bekleyenler daha sonra 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin de ayni mantıkla bekleyicis oldular.

Bunlar "eskiyi" yerden yere vurarak darbeciliğin kutsanmasına soyundular. Ayni şeyi yakın tarihte 28 Şubat siyasi darbesinde de yaşadık. " Yeni" diye kurulan eskiyi arattığı için darbe sonralarında gerçekleşen ilk seçimlerde "eski" siyasiler ve siyasetler kazandı ve bu yüzden statükonun devamı sürdü devam etti.

Sayın Özersayın ifade ettiği "2002 siyasi devrimi", bu yaşanmışlıkların üzerinden gerçekleşti. Ancak şimdi de kraldan fazla kralcı kesilmeler yeniden hortladığı içinde, kanıma göre tıkanmalar başladı. Bu ayrı bir tartışmadır.

İşte bu yüzden "dibe vurmayı" beklemek ifadesi, yararlı olmayan fırsatçı bir yaklaşımın yansımasıdır. Çünkü kötü gidişi engellemenin yolu, bu gidişi görenlerin cesaretle buna karşı görüş ve duruş dile getirmesinden geçer.. Gerçekte dibe vuruşu engelleyecek olan budur. Eğer bu o tarihsel dönemde diyelim ki bu görüşler geniş bir kesim tarafından tamamıyla algılanmadı.

Ancak dibe vurulursa eğer, bu kırılma ve dökülme olmadan toplumun dibten yukarı çıkmasının da zemini olur.Deniz altılar tehlikeden kaçmak için dibe dalışı yöntem olarak kullanırlar ama dibe dalışı iyice ayarlayamazlarsa, daldıkları dibten, tehlike geçse de yukarı çıkmayı beceremezler. Her dibe vuruş size bize yeniden yurarı çıkma garantisi vermez. Çünkü her dibe vuruş ciddi hasara yol açar.

Bu hasarlar size bırakın yukarı çıkma yeteneğini vurduğunuz yerde bazen var olma şartlarını dahi vermez. Siyasi toplumsal tarih dibe vurup orda dağılıp kalan pek çok toplumu devleti ve insanı yazar. Bu yüzden maharet, dibe vurmayı engellemek için, aşağı doğru gidiş başladığında, bunu durdurmak ve tersine döndürmek için gösterilecek cesaret ve düşünce üretkenliğindedir. Sayın Özersay gibi aydınlarımıza da yakışan bu olmalıdır.

Tarihimizde bunu örnekleri vardır. Örneğin Bankalar krizi döneminde bu yaşandı. Çünkü öncesinde yüksek faiz siyaseti ve yüksek enflasyon nedeni ile mali disiplinin bozulduğu, durumun iyi olmadığına dair pek çok eleştiri yapılmakta idi. Bununla ilgili sıkıntılar dile getirilirken, önermeler de yapılmaktaydı. Arkasından maalesef dibe vuruldu. Ancak ne olacağına dair temel var olduğundan ötürü, süratle düzenlemelere gidildi.

Üstelik, o dönemde maalesef bu yüksek faiz siyasetinin kaymağından en fazla sebeplenen ve bu gidişi eleştirenlere hor bakan "milliyetçi" çevreler, bu krizle birlikte can hıyraş ,"batsın bu devlet" diye yollara çıktı. Destekledikleri ve yere göğe sığdırmadıkları UBP' yi, Halaç pamuğu gibi atmak için her şeyi söylediler."

Batsın bu devlet" diye bağıranlar, KKTC ilanın şampiyonları idiler. İsimler üzerinde durmak istemem. Buna dayanarak Meclis baskınını da bu çevreler örgütledi. Öncüsü de onlar oldu. Çünkü amaçları sorun çözmek değil, dibe vuruşla birlikte yeni bir siyasi duruma fırsatçılıkla geçmekti. Meclis baskını da bu amaçla yapılmıştı. Unutulmazdır, Saray'ın bir tarafından girip hiç engelle karşılamadan, Meclise girmek çok ilginçti. Kürsüde bir "milliyetçi", öteki de altan yol gösterici idi. Amaç Eroğlu'nu ezmekti.

Bizden de beklenen buna göz kapamaktı. CTP bu işe engel olmak için elden geleni yaptı. Ama ayni zamanda halka karşı şiddet uygulayan devlet güçlerine karşı da durdu. Oyunların bozulmasını sağladı.

Ayni CTP bu dibe vuruştan, siyasi sonuçlar çıkartmaya değil, ama sorunun çözümü için yeni politikalar oluşturulmasına dönük elden gelenin yapılmasına da her açıdan katkı koydu. Bankalar yasasını Merkez Bankası yasasının eleştirdiği yanları olmasına karşın düzenlendiği kadarı ile düzenlenmesine katkı koydu. Ama, fırsat bu fırsat diyerek Kooperatifçiliği de yok etmeye kalkan anlayışlara karşı da cesaretle karşı çıktı.

Bu konuda Eroğlu'nun ve Mehmet Bayramın kafasını isteyenlere hayır derken, olayın siyasi, ekonomik, demokratik çıkış yolu üzerinde durdu. Bunun oluşmasını önceliği arasına aldı. Ama tarihin cilvesine bakın ki yıllar sonra Sayın Eroğlu çıkıp, Bankalar krizinin sorumlusu olarak Mehmet Bayram'ı hem de siyaseten çekilmesine karşın, suçlamaya kalktı.

Kendi kellesi kurtuldu ya başka bir tarihi dönemde siyaseten başka bir köprüyü geçebilmek için bu kez eski bir dostunun "kafasını kesmekten" de geri kalmadı. Kendi siyasi amaçlarını ilerletmek için. İşte bu dibe vurma mantığının arkasında hep bu oportünist anlayışlar yatar.

Bunu neden mi ifade ettim? "Bu siyasi kadrolarla bir şey yapılmaz ve dibe vurmak gerekir "anlayışını sorgulamak için. Evet, bu siyasi kadroları beğenmemek haktır. Eleştirmek de gerektir. Yeni olarak talep kar olmak istekli olmak da çok önemlidir.

Ancak yeni kadrolar ki esas görüştür, hadi bunu da es geçelim, kendini ortaya koymak için, yani yerini açmak, yada yeniye yol açmak için, aşağıya doğru gidişin görüldüğü anda, kendini görüşle, düşünce ile toplumsal sorunların çözümü için açıkça taraf yapmalıdır. Cesaret denen nokta işte budur. Bunu yaparsa,yani şimdi kendini ortaya korsa, dibe vuruşu engelleyebilir, engelleyemese bile, dibe vuruşun şiddetini azaltır, dağılmayı engeller ve yukarı çıkışın hızını sağlar..

Cesaret, bunun için gereklidir. Baksanıza UBP'nin çok kutsanan genç ve yeni kadroları, Bakanlar Kurulunda bir şey yapamadıkları gibi, doğrusu kamuoyunda "eski" bakanları aratan bir konum sergilediler. Baksanıza, "yeni kadrolar" 3 seneye yakındır, her biri maşallah, iki- üç Bakanlık görevinde bulundular.

İşte bundan ötürü Sayın Özersay'ın dibe vurma ve kadrolar meselesine bu açıdan yaklaşmak istedim.

Ayrıca Sayın Özersay, "devletin elde kalan gücüne dayanarak, devleti kurtarmak eyleminden de söz ediyor. Yani mesele, yine "devleti kurtarma" eylemine döküldü. Halkı ve toplumu, insanı temel almayan ve devleti, insan ve toplum için gereken teknik ve hukuki bir organizasyon olarak görmeyen anlayış veya ifade, asla yeni olamaz ve demokratik olamaz. Devlet kurtarıcılığı adına yola çıkış, bizi bu günlere getirdi. Halbuki, demokratik, üretken ve özgürlükçü bir, hukuk devleti ile sosyal adalet içinde toplumsal varlığın ve insanın gelişmesine dönük bir mantıkla yola çıkılsa, işte o zaman sorunların çıkışına dair enerji üretimi artar. Yoksa "kurtarıcılık" hiçte yeni bir bakış açısı değildir."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.