DÜNYA
okuma süresi: 8 dak.

Blinken ateşkes için bastırırken, İsrail Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını sürdürüyor

Blinken ateşkes için bastırırken, İsrail Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını sürdürüyor

Geçtiğimiz on ayda Ortadoğu’daki bölgesel ve uluslararası siyasetin yörüngesinde köklü değişimler yaşandı. Önümüzdeki haftalarda ise çatışmanın öngörülemez sonuçlar doğuracağına şüphe yok.

Yayın Tarihi: 18/08/24 17:40
okuma süresi: 8 dak.
Blinken ateşkes için bastırırken, İsrail Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını sürdürüyor
A- A A+

Ortadoğu’nun 7 Ekim öncesi birkaç belirleyici özelliği vardı ve çatışmaları yönetmenin yanında bölgesel iş birliğini teşvik etmek için kapsamlı bir bölgesel mimariye sahip olmayan dünyadaki birkaç bölgeden biriydi. Bölge aynı zamanda uzun süredir devam eden ve çözüme kavuşturulmamış iki çatışmaya da ev sahipliği yapıyor. Bunlardan biri İsrail-Filistin çatışması, diğeri İran ile bölgedeki bazı ülkeler arasında devam eden çatışma. Ayrıca bölge Yemen, Suriye, Sudan ve Libya'da halen devam etmekte olan dört iç savaşa ve onlarca devlet dışı silahlı aktöre de ev sahipliği yapıyor.

İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş, Filistinliler için 1948 yılındaki Nekbe (Büyük felaket) kadar ağır bir tarihi yıkım olduğuna hiç şüphe yok. Bu savaş, İsrail’deki aşırı sağcı kanadın güç kullanımını ve işgali genişletme iştahını kabarttı.

Daha olumlu bir bakış açıdan bakıldığında bölge, ilk olarak İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında imzalanan ‘İbrahim Anlaşmaları’ ve ikinci olarak geçtiğimiz yıl mart ayında Çin'in arabuluculuğunda Suudi Arabistan ile İran arasında imzalanan tarihi anlaşma yoluyla bir tür pasifleşmeye de tanık oldu.

Bölge 7 Ekim arifesinde, önce ABD ile Suudi Arabistan arasında, ardından İsrail ile yapılacak olan, ABD ile Suudi Arabistan arasındaki stratejik ortaklığı uzun vadede güçlendirecek ve İsrail'i Arap dünyasına daha fazla entegre edecek bir anlaşma yapılması olasılığına odaklanmıştı.

Gazze Şeridi’ndeki yıkım ve çatışmanın Batı Şeria, Lübnan, Yemen, Suriye, Irak ve İran'ı da kapsayacak şekilde genişlemesiyle sonuçlanan 7 Ekim saldırısının üzerinden on ay geçti.

Bu çatışma büyük oyuncuların stratejik hesaplarının yeniden şekillenmesine ve Ortadoğu'daki bölgesel ve uluslararası ilişkilerin yörüngelerinin değişmesine nasıl katkıda bulundu?

İsrail için 7 Ekim saldırısı, 1973 Arap – İsrail Savaşı’ndan (Yom Kippur Savaşı) bu yana stratejik güvenliğine yönelik en büyük tehditti. İsrail, Yom Kippur Savaşı’nın aksine, Gazze’deki savaşın başlamasının üzerinden on ay geçmesine rağmen etkin caydırıcılığını yeniden tesis edemezken savunmasını tam olarak güçlendiremedi. İsrail, her ne kadar Hamas'ı nüfuzunun bir bölümünden mahrum bırakmayı başardıysa da stratejik konumu bakımından İran ve vekillerinin saldırılarına karşı savunmasız kalmaya devam ediyor. İçeride derin bölünmeler yaşayan İsrail, henüz ileriye dönük net bir stratejik yol bulabilmiş değil. Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze'yi süresiz olarak yeniden işgal etme, Batı Şeria'da baskıyı arttırma ve İran ve vekilleriyle açık bir şekilde gerilimi tırmandırma politikası sürdürülemez görünüyor ve İsrail'in güvenliğinin yeniden inşası için net bir vizyon üretmiyor.

İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş, Filistinliler için 1948 yılındaki Nekbe (Büyük felaket) kadar ağır bir tarihi yıkım olduğuna hiç şüphe yok. Bu savaş, İsrail’deki aşırı sağcı kanadın Batı Şeria'daki Filistinliler için de vahim sonuçlar doğuracak şekilde güç kullanımını ve işgali genişletme iştahını kabarttı. Hamas, İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemde ötekileştirilen Filistin davasını yeniden ön plana çıkarmayı başarmış olsa da Filistin'de kurtarılacak fazla bir şey kalmadı. Yakın gelecekte iki devletli bir çözüme ulaşma şansı ise pek olası görünmüyor.

Ortadoğu’daki bu çatışmanın ABD için çok ciddi sonuçları oldu. Zira başkanlık seçimleri öncesi ABD ile Suudi Arabistan arasında İsrail'in de dahil olduğu tarihi bir anlaşmayı öngören temel projesi sekteye uğradı.

İran için ise bu çatışma çelişkili yönlerin bir karışımıydı. Bir yandan silahlı müttefiklerinden/vekillerinden biri İsrail'e modern tarihindeki en güçlü darbeyi indirmeyi başarıp on aydır İsrail'e karşı savaşmaya devam ederken başlıca müttefiki Hizbullah da kuzey cephesinde İsrail'e karşı sınırlı bir savaş yürütmeyi başardı. Bu anlamda İran'ın asimetrik savaş modelinin etkili olduğu kanıtlanmış ve İran'ın bölgede ördüğü nüfuz ağının bir sonucu olarak İsrail'i derin bir stratejik ikilem içine sokmuştur.

Ancak bu çatışma İran'ı daha sonra pişman olabileceği yeni bir stratejik konuma getirmiş de olabilir. Geçtiğimiz nisan ayında İran ve İsrail arasında doğrudan bir gerilimin yaşanması, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin Tahran'da öldürülmesi ve İran'ın İsrail'e beklenen cevabı vermesi, İran'ı doğrudan silahlı çatışmanın merkezine itti.

İran, geçtiğimiz 35 yıl boyunca ve özellikle de 1980'li yılların sonlarındaki İran-Irak savaşının sona ermesinden sonra savunma cephesi olarak vekillerine bel bağladı. İsrail (ve ABD) İran'ın dayattığı ‘oyunun kurallarını’ kabul etti ve buna göre İran'ın vekilleri tarafından gerçekleştirilen eylemler için İran'a değil vekillerine yönelik misillemeler gerçekleştirdi. Ancak bugün, bu kuralların değişebileceği ve İran'ın kendisini bu çatışmada doğrudan hedef haline getirebileceği görülüyor.

Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin İran ve İsrail ile ‘iki taraflı olarak çatışmayı yatıştırma’ stratejileri oldukça iyi sonuç vermiş görünüyor. Körfez ülkeleri hem geçtiğimiz on ay boyunca hem de gerilimin önümüzdeki haftalarda daha fazla tırmanma olasılığına rağmen çatışmanın dışında kalmayı, güvenliklerini korumayı ve ekonomik ve kalkınma gündemlerini sürdürmeyi başardılar. Aynı şey şimdiye kadar çatışmadan pek fazla etkilenmeyen Türkiye için de söylenebilir.

Ortadoğu’daki bu çatışmanın ABD için çok ciddi sonuçları oldu. Zira başkanlık seçimleri öncesi ABD ile Suudi Arabistan arasında İsrail'in de dahil olduğu tarihi bir anlaşmayı öngören temel projesi sekteye uğradı. Ayrıca, Netanyahu'nun Gazze ve Gazzelilere karşı yıkıcı savaşını sürdürme ısrarını etkileme konusunda kendisini büyük ölçüde güçsüz bulan ABD'nin güvenilirliğine ve ahlaki duruşuna da zarar verdi.

Ayrıca bu çatışma ABD ordusunu Hizbullah ve İran ile iki cepheli bir savaşa girme riskine sürükledi. Ancak bu, ABD'nin açıkça kaçınmaya çalıştığı bir durum. Dahası İsrail Başbakanı Bİnyamin Netanyahu, ABD Başkanı Joe Biden'dan ziyade kendisinin ABD Kongresini kontrol edebildiğini ve İsrail-Filistin ve İsrail-İran çatışmaları konularında ABD politikasının gidişatını etkili bir şekilde yönlendirebildiğini göstererek ABD’nin güvenilirliğini zayıflattı.

Ancak bu çatışma ABD'nin iyi ya da kötü bölgedeki en önemli küresel aktör olmaya devam ettiği gerçeğini değiştirmezken ABD, İsrail'in başlıca askeri ortağı ve aynı zamanda İran'ın bölgedeki durumu tırmandırma girişimlerine karşı başlıca askeri caydırıcı unsur olmaya da devam ediyor. ABD aynı zamanda Gazze’deki savaşı sona erdirme ve 'iki devletli çözüme' yönelik çabaları ilerletme girişimlerinde en önde gelen küresel diplomatik oyuncu olmayı da sürdürüyor. Buna karşın Çin, Fetih Hareketi (El Fetih) ve Hamas'ı bir araya getirme çabalarında faydalı bir rol oynamış olsa da Rusya gibi bu karmaşık ve tehlikeli çatışmada büyük bir rol oynama kapasitesine ve ilgisine sahip değil.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.